26 Mayıs 2017

#şiirsokakta

Tam da bazen, böyle düşünmüyor değilim...

Hayatımı planladım, yüzümde patladı! E hadi hayırlısı...

Niye bilmiyorum ama bu evlilik yoluna girdiğimde bir planlama manyaklığına kapıldım.
O zamanlar her şey iyi hoştu. Aylık olarak alacağım ev eşyalarını
planlamak, ödemelerimi planlamak derken hayat güzeldi.

Sonra bir yerde bu işi rayından çıkardım ve manyaklık derecesine vardırdım.
Zaten ben ölçüsüz insanım; severken de dibine kadar, söverken de...

İşte bu ölçüsüz planlama sevdam sonunda bir manyaklık boyutuna geldi.
Hatta manyaklık boyutunu da geçmiş... Tam o sırada tüm planlarım yüzüme patlayınca anladım!

Öncelikle planlarken bile ölçüsüz bir insan olduğumdan; çocuk için tarih belirledim.
(Hadsizlikte boyut atlamışım, biliyorum.) Hayırlısı ile hayırlı zamanda deyip
geçsem olmayacak çünkü her şeyi planlayacağım ya...

Neyse efenim çocuk yapacağım tarihi planladım.
Hatta çocuk yapacağım için annemlere yakın bir yere taşınmam gerektiğinden
taşınma tarihini bile planladım.

Çocuk sonrası tatil tarihimi bile planmışken, Yüce Rabbimin hikmetinden sual olunmaz,
bütün planlarım bir anda suratımın orta yerine patlayıverdi.

Hakkımda hayırlısı buydu bence, çünkü bunun bir manyaklık olduğunu ve benim
bu noktada bir sorunum olduğunu idrak etmem gerekiyordu.

Benim gerçekten bir sorunum var, büyük bir sorun.
Belki de sorun beynimde çünkü eskiden umursamaz bir kişilikken şimdi akşam yemeğini bile
sabah kahvaltısından; sabah giyeceğim kıyafeti gece yatmadan planmaya başladım.

En nihayetinde hayatın planlarıma uymadığı yerlerde ( misalen akşam yemeğine tavuk yapacaktım diyelim ki ama tavuk bulamadım, sabaha beyaz pantolon seçmiştim yağmur yağdı vesaire)
sinirlerim bozulmaya başladı. 

O günün sinir bozukluğunu atamadan ertesi gün de başka bir şeye sinirlendim, o sıralarda
çalıştığım proje çok büyük olduğundan işlerim aşırı yoğundu, mesai mesai üstüneydi derken...

ERROR, ERROR, ERROR!!!

Beyin iflas gençler.

Beynimin iflas etmesi de yetmedi, sorunumun kaynağını bir arkadaşım
bulup çıkarıp yüzüme söyleyene kadar da problemi kendimde değil
başka yerlerde aradım.

Velhasıl-ı kelam:
Hayatı bazen akışına bırakmak lazımmış.
Çünkü insanız neticede nasıl ki günden güne değişebiliyorsak,
hayatımız da çevremizdekilere bağlı olarak yeniden değişiyor şekilleniyor.

Siz siz olun benim gibi abartmayın.

Şimdi bir sorunum olduğunun farkında olsam da beynim istemsizce her durumu
değerlendirip plan yapmaya devam ediyor.

Kendimi durduramıyorum. Bazen bir an durup "Ya gene ne yapıyorum!" dediğim oluyor
ama bu sorunu aşabilmiş değilim.

O yüzden bir uzman tavsiyesi almaya karar verdim. Varsa bildiğiniz sevimli bir
psikoloğunuz alırım. Hatta psikiyatr bile olabilir.

Hayatlarımızı akışına bırakabilmek dileğiyle...
Applesodaa!

17 Mayıs 2017

S*ktir Et Aşkı - Tarryn Fisher

   Ne okusam diye dolanırken gözüme çarpan bu kitaba sırf yazarın Fırsatçı ktabını sevmiş olmamdan ötürü bir şans verdim ve çok da pişman olmadım.

   Aslında kitabın sonunu okumadan önce kitabı öyle böyle değil çok sevmiştim. Çünkü baş kahramanımız Helena tam bir Harry Potter fanıydı... 

   Orada Helena Harry Potter ile ilgili alıntılar yaptığında ben burada göz bebeklerinden kalpler saçan emojiye dönüşüyordum resmen...

   İşte sonra sonunu okuyunca kitaba olan hayranlığım azalarak yok oldu ve ben sadece içindeki Harry Potter alıntıları için okumuş olmaktan dolayı oluşan içsel mutluluğumla kalakaldım.

   Kitap akıcıydı, sonuna kadar hiç sıkılmadım diyebilirim. Ancak Helena'nın korkaklığı hatta zaman zaman esas oğlanımız Kit'in de korkaklığı ve bile bile kavuşamamaları beni neredeyse çıldırttı.

   Ayrıca kitabı alıp götüren, kitabın asıl önemli noktası olan o rüya kitabın sonunda "puf" sanki hiç yokmuş gibiydi. Böyle havada kalan sonları sevmiyorum. O sonu o rüyaya bağlayacaktın azizim...

   Ve bence o aslan kılıklı herifi de Kit'in rüyasına bağlamalıydın. Ben bağladım okurken ama sen bağlasaydın daha etkili olacaktı vesselam.

   Son paragrafı ancak kitabı okuduğunuzda anlayabileceksiniz. Lakin üzgünüm içimde tutamadım daha fazla...

   Benim kitapta en çok sevdiğim iki kısmı sizinle paylaşacağım şimdi.

   “Harry Potter,” dedi sol tarafımdan bir ses. “Hiç İncil okumayı denedin mi?”
   Kırklı yaşlarının ortalarında olan yüzü bol pudralı bir kadındı. Neden tüm İncil hayranlarının yüzünde sanki kabız olmuşlar gibi bir ifade oluyordu? İnsanları sınıflandırma, Helena! Nazik bir şekilde gülümsemek için elimden gelenin en iyisini yaptım.

  “Tanrı yapmamasını söylediği hâlde arkasında yanan şehre baktığı için taşa dönüşen kadının olduğu kitaptan mı bahsediyorsunuz?” diye sordum. “Ateşlere atıldıkları hâlde yanmayan üç cesur adamın olduğu kitaptan mı? Düşman ordunun generallerinden birini besleyip uyuttuktan sonra adamın beynine çadır kazığı sokmaya çalışan kadının olduğu kitap mı?” Bana boş boş baktı.
 
  “Ama o söylediklerin doğru. Bu ise kurgusal,” dedi Harry’yi işaret ederek. Şeytana tapınanların kitabı olduğunu söylememe bile gerek yok.”
 
  “A-ah, şeytana tapınmak mı? Tıpkı Yahudilerin altından bir inek yapmaları ve Tanrı diye ona tapmaları gibi mi?” Öfkelenmişti.
 
  “Okusan bu kitaba bayılırdın,” dedim Ateş Kadehı’ni ona doğru tutarak. “Bu İncil’in aksine PG olarak işaretlenmiş bir yapıt.”
  
“Siz, genç bayan, yozlaşmış ve kaybolmuş jenerasyonun bir parçasısımz.” Ayağa kalktı ve onu ön taraftaki hostes ile konuşurken gördüm. Arkasından pipetimi kaldırarak fısıldadım. “Avada Kedavra.”
 
  Kadın geri gelmedi ve orta koltuk boş kaldı.
“Teşekkürler, İsa; teşekkürler, Harry,” dedim.

  Not: PG olarak işaretlenmiş demek içindeki bazı diyalog ve konuşmaların yanında bir yetişkin olmadan okunmasının uygun olmayacağı anlamına geliyor.
 
  Sayfa 142- 143 

  "Ben sadece bir şeyler arayan fazla basit bir kızdım. Bir şeyleri aramaya çıkmamın nedeninin onun eski nişanlısıyla ilgili gördüğüm bir rüya olduğunu ya da zihnimde Harry Potter ile gerçek hayat arasındaki çizginin çok bulanık olduğunu söylemedim. Tabii öyle bir çizgi varsa." 

  Sayfa 162

Not: Resmi tastamam şuradan aldım. Çünkü ben ebook okudum. Resmini çekecek bir kitabım bile yoktu.
Bir diğer not: Kitapta Harry Potter ile ilgili alıntıları okurken eşsiz bir mutluluğa kapıldım. Çünkü ben anlıyordum ama Harry'yi asla okumamış biri anlayamayacaktı ve bu beni özel yapıyordu. Anlıyorsunuz değil mi muggle yoldaşlarım...

Sevgiyle Applesodaa
12 Mayıs 2017

Sevgiye dair...


Aylar önce okumuştum bu kitabı, yazarın en sonda güzel bir yazısı var diye kendim için not almışım.

"Son olarak, Jarrod Perkins'e teşekkürler. Şu anda ismini yazdığım için ağlıyorum. Seni herkesten çok seviyorum. Her zaman. Çarpı yüz trilyon. Etienne, Cricket ve Josh... Hepsi sendi ama hiçbiri senin yanına bile yaklaşamadı. En iyi arkadaşımsın. Gerçek aşkımsın. Benim mutlu sonumsun."

Beni en çok etkileyen kısmını koyu renk olarak işaretledim. Herkesin hayatta böyle sevebileceği birinin olması dileğiyle...

Mutlu hafta sonları...

Israrcı bir misafir durumu söz konusu...

   Bugünlerde bizim evin misafir potansiyeli çok yüksek. 

   Sürekli birilerinin bir gelmek isteme durumu var. (Bu da nasıl bir cümle olduysa.. Neyse idare ediverin.)

   Kendi evimize geçtiğimizden beri zaten insanlar "Ay, bir gelip göremedik." minvalinde cümleler kuruyorlar.

Ah be ablacım be.. Gelme ne olacak. Bütün hafta iş yerinde tuvalete gidecek vakit bile bulamadan çalıştığımı biliyor musun? Haftada en az iki kere mesaiye kaldığımdan haberin var mı? Mesaiye kalamadığım zamanlarda da bilgisayarı eve taşıyıp akşamı mail kutusunun başında geçirmeme ne diyorsun?

   Ben bu kadar canımdan bıkmışken, kocama güler yüz gösterecek halim kalmamışken, akşamları depresyonlardan depresyon beğenirken kusura bakmayın ama fırını bile olmayan şu evimde misafir ağırlamak istemiyorum.

   Tabii bunları yüksek sesle dile getirsem gelinlerin yüz karası ilan edilip, toplumdan dışlanırım. Bende bu sebeple dişimi sıka sıka "Buyurun!" diyorum. "Buyurun, buyurmaz mısınız?"

   Hal böyleyken bir şahıs arayıp "Canım yarın sana ikindi çayına gelelim." diyor. O bahsettiği tarih 1 mayıs, işçi ve emekçi bayramımız 1 mayıs... Resmi tatil ya ben evdeyim, hiç bir işim de olamaz zaten o günü bulmuşken aman gelin.

   Ben dişçi randevum olduğu için sabah kahvaltısına gelin, öğleden sonra evde değilim dedim. Ne oldu peki, gece birde aldığım bilgilere göre iptal oldu gelmediler.

  Bir hafta sonra bir cuma akşamı sana çaya geliyoruz diye tekrar aradılar. Bir takım hazırlıklar yapıp, oturup bekledik. Aradılar iptal ettiler.

  Bir hafta sonra bir salı günü arayıp "Akşam evdeysen sana çaya gelelim, ama hazırlık filan yapma, gerek yok." dediler. Tam o anda tepemin tası attı ve "Siz kimsiniz?" dedim. O da bana kafileyi saydı.

  İçimden bir "Ya sabır!" çekip, "Peki." dedim, "PEKİ!"...

  Akşamüzeri arayıp tekrar iptal ettiler.

  Şimdi soruyorum size, yeterince sabırlı davranmamış mıyım? Allahın verdiği üç hakkı da tükettiklerine göre, bir sonraki aramalarına "Lanet olsun, gelmeyin ulan gelmeyin. Sayenizde bana geldiler zaten!" deme hakkım yok mu?

   Bu yaptıklarını çok normal bir davranış gibi görmelerine mi kızayım? Her buldukları fırsatta bizim eve damlamak istemelerine mı kızayım?

   Yorgun ruhuma, bitkin bedenime, 26 yaşımda hayatımdan bezdiğime mi yanayım.

   Ne yapayım?

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.