Bir evde en sevmediğin yer neresi diye sorulsa bana, tereddütsüz balkon derim. Hem evin bir parçasıdır, hem de değildir. Eğer kapalı balkon değilse her mevsim kullanamazsın. Kapalı balkonsa da o zaten tam olarak balkon değildir. Evi temiz tuttuğun ölçüde temiz tutamazsın çünkü bir miktar da dışarıya aittir balkon...
Bazen yeterince büyük değildir, burayı ayrıca balkon yapmak için neden emek vermişler ki dersin. Bazen tam istediğin gibidir ama balkona çıkınca komşunla burun buruna geliyorsundur, yine olmaz.
Yani işte bana göre çok gereksizdi bu balkonlar, sarf ettiğim çabaya da değmiyorlardı ta ki bu seneye kadar.
Ne zaman ki nefessiz kalıyorum kendimi balkonda buluyorum, ki bu sıklıkla yaşanıyor aylardır. Hiçbirşey yapmıyorum, oturmuyorum bile... Sadece öylece durup manzaraya bakıyorum ve derin derin soğuk havayı içime çekiyorum.
Sabahın kör vaktinde güneş doğmadan, gecenin bir vakti karanlıktan göz gözü görmüyorken, çıkıyor, derin derin nefes alıyor ve kemiklerime kadar üşüdüğümü hissettiğimde içeri geri dönüyorum.
Bu sabah Çınar'ı servise bindirdiğimde havanın en sevdiğim soğuk ama yağışsız güzel bir kış sabahına evrildiğini fark ettim. Günlerdir dinmeyen yağmur durmuş, bulutlar aralanmış güneşin ışıkları hafifçe kendini gösterebilmişti.
Eve geri girince bu güzel kış sabahını nefes diye içime çekmek için yine balkona çıktım. Güneşin karşıdaki plazalardan yaptığı yansımayı izledim. Evet, bu hakkını hiç vermediğim balkonun bir de manzarası var inanmazsınız.
Biraz önce yine çıktım, öylece durdum, nefes aldım geldim. Sanırım ne zaman bir şeyler bana çok fazla gelse kaçabildiğim tek yer bu balkon. Bazen sevmediğiniz hatta kıymetini bilmediğiniz bir şeye sonradan sımsıkı tutunuyor olmak ne acayip.
Yani beni ararsanız ya masamdayım, ya balkondayım. Evin gerisine boşuna kira veriyorum gibi, ev sahibine zamdan önce bunu bildirsem dikkate alır mı ki?
Denerim şansımı belki de...
Sevgiler.
Applesoda


0 yorum:
Yorum Gönder