31 Ekim 2022

Durum Raporu: Beni bi salın!

Kızkardeşim ilk kez İsveçten ziyaret amacıyla arz-ı endam eylediği için bende izin almıştım. 

İlk birkaç gün İsveçten gelen hediyelere mest olan oğlumun durup durup "Teyze bana bunları aldığın için çoook teşekkür ederim." nidalarıyla şenlendi.

Bir günümüz kız kıza o avm senin bu avm benim İsveç soğuğuna dayanacak yünlü kıyafetler aramakla geçti, yollarda da bağıra çağıra Tarkan dinlendi. Sahi ne özlemişiz ya, ben bayağıdır Tarkan dinlememiştim, güzel geldi.

Hem kız kardeşimin, hem arkadaşımız Melike'nin hem de oğlumun doğum günü ekimin son on gününe toplaştığından bolca pastalı ve hediyeleşmeli bir hafta oldu. Herkes bir miktar sevgi kelebeğiydi.

O kadar gelene-gidene, telaşeye rağmen oğlum ve kankası Mert'le Müze Gazhane'ye gidecek vakit bile bulundu. Bu resimdekiler de sergi şaşkınları. :)

Kız kardeşimi uğurladığımız günün akşamı erkek kardeşimin sevgilisinin ailesi geldi. Ev görme mi, yer görme mi, yoksa bi bakalım nasıl insanlar diye mi geldiler hiç bişey anlamadım. Erkek kardeşim de askerde bu arada, bari çocuk buradayken gelselerdi diyecektim de amaaan neyse dedim.

Pazar günü de evdeki her türlü işi bırakıp; insanlık için küçük ama kişisel tarihim için çok büyük bir şey için düştük Çınarla yollara ve beni sürücü kursuna kaydettirdik. Şu yazıda niçin hala ehliyetim yok kısmından bahsetmişim ama o zamanlar kocamın "Ben seni kursa kaydettiririm, velin olurum." esprilerinden bahsetmemişim. Kocama kısmet olmadı, oğluma kısmetmiş, velim Çınar oldu. :)

Kişisel tarihimin mihenk taşlarından birine adım atmışım kutlamasa mıydık? Kutlama maabında da gittik Çınar'a oyuncak aldık. Oradan da rotayı parka döndürdük.

Park çok büyük üç ayrı bölümden oluşuyor. Yukarıdaki en büyük kısımda biraz sallanan oğlum "Burası çok yaşlı, aşağıya gidelim." diye tutturdu. Yaşlıdan kastı da bazı çocukları dedeleri-neneleri getirmiş onlar yani...

Neyse efenim aşağıda kimse yoktu. Tek başımıza bir saatten fazla takıldık. Ben tabi Çınar'ın bu yorgunluğun üzerine yürümeyeceğini düşünerek annemi arayıp bebek arabasıyla parka gelmesini istemiştim. Annem gelince biraz daha kaldık, o sırada da bir yaşlı teyze ile torunu geldi. Teyze Çınar'a dönüp dönüp "Hadi oyna abinle." diyor. Benim oğlum zaten tükenmiş oyun falan yok gözünde, kadını da takmıyor. 

Bir on dakika Çınar'ı eve gitmeye ikna etmekle geçti, eve gitmeye yanaşmayan Çınar'da tuttu yeni gelen çocuğun yanına gitti. Ben o sırada peşinde dolanıp durduğum için neyse ikna oldu, aldım geliyorum. Teyze "Ee sen çocuk tam oynamaya başladı, aldın götürüyorsun." diyor. Annem de dönmüş kadına açıklama yapıyor, onlar bir saatten fazladır buradaydılar falan diye.

Çınar'ı arabaya bindiriyorum. Teyze bu seferde "E bırak yürüsün çocuk." diyor. Vallahi gözüm döndü. Şu ülkede bir anne olarak gerçekten cinnete ramak kala yaşamak zorunda mıyım ben ya?! Döndüm dedim ki; "Teyze sana nesi? Ya gerçekten sana ne? Ben seni tanıyor muyum? Hayır! Sen beni tanıyor musun? Hayır! Sen o zaman neye istinaden bana akıl verip duruyorsun?! Ben sana sordum mu?!" diye alenen parkın ortasında bir çemkirdim.

Döndüm gidiyorum. Annemde bana kızıyor. "Niye insanların kalplerini kırıyorsun?" diye. Dedim ki "Belki de üstüne vazife olmadığı halde, her işime karışıp durarak o benim kalbimi kırıyordur. Herşeye tek taraflı bakmayı bırakın artık!"

Çocuğu olmayan birisi yolda acayip acayip hareketler yaparak yürüse bile dönüp "Kardeşim sen hayırdır?" diyecek birisi çıkmaz. Ama çocuğun varsa yolda dümdüz yürüsen bile "Hava sıcak montunu çıkar, yok çok soğuk o çocuk üşür. Karnı aç diye ağlıyordur. Yedirme daha karnı doymuştur. vs. vs." diye milyon tane mantıksız öneriyle gelen insandan kurtulamazsın.

"Allah aşkına beni bir salın!" diye alnıma mı yazdırayım ya?!

Ay neyse işte hafta güzel başlamıştı ama kadın beni çileden çıkarttı. Genel olarak geçen haftanın özeti ise "nasıl başladı bitti bu hafta hiçbirşey anlamadım" minvalinde oldu.

Hadi bakalım yeni haftamızın gazası mübarek olsun.

Umuyorum ki kimseyi paralamam.

Sevgiler.
22 Ekim 2022

Durum Raporu: Sosyal kelebek mi oldum nedir?

Hola amigos,

Soruyorum size, bir telefonla öylesine, pat diye, plan program yapmadan evden çıkıp kendinizi anın akışına bırakabilir misiniz?

Ya da arayıp bunu teklif edecek bir arkadaşınız var mı?

Benim biricik etkinlik kankam Merve var. Nerde bir etkinlik orda biz. :)

Geçen hafta cumartesi saat 16:30'da aradı. "Koray Avcı konser biletim var bu akşama gider miyiz?" dedi. "Çocuğa bakacak birini bulabilirsem neden olmasın." dedim.

Kocam ceviz toplama işleri için memlekette olduğundan annemde halime acıyıp ben bakarım sen git dedi. Ama nasıl gitmek Şileden gelicem yedi otuzda anca gelirim diyen Merve,  altı otuzda geldi.

Ben yedi otuza göre hesap ettiğim için daha hazır bile değildim. Çamaşır askısından kurumuş iki çamaşırı üstüme geçirip hoop attım kendimi dışarı. 

Gidiyoruz ama adamın isminden başka birşey bilmiyorum. Tek bir şarkısından bile haberim yok diye anlatıyorum Merve'ye. O da "Bende hiç bilmiyorum." demez mi? :)

Neyse artık yola çıkmışız zaten gittik Kuruçeşme'ye; iyi ki de gitmişiz. Adamın söylediği şarkılar arasında bilmediğim bir tane şarkı vardı o da kendi şarkısıydı. Geriye kalanlar hep bildiklerimiz, eskilerden; Ahmet Kaya, Barış Manço, Aşık Veysel, Aşık Mahsuni Şerif, hoop ordan oyun havaları, hoop ordan Erkin Koray. Her saniyesinden çok keyif aldık, iyi ki de gelmişiz diyerek döndük eve. Eğer varsa bir konser niyetiniz öneririm, pişman olmazsınız, tecrübeyle sabit.

Bu arada geçen sene Yasemin Sakallıoğlu'nun "Doğru Koca Nasıl Seçilir?" gösterisine de yine Merve ile gitmiştik. Dönerken de kocalarımızı da mutlaka bu gösteriye getirmemiz lazım dedik. Tabii kendimizi de düşündüğümüz için hemen gitmedik, bekledik ki üzerinden biraz zaman geçsin ve Kasım ayına bilet aldık. Etkinlik kankamla, ekürimiz kocalarımızı da alıp, kahkahalarla gülmek için gün sayıyoruz.

Kocalarımızın da bundan hala haberi yok bu arada, gereksiz birtakım arkadaş gruplarını da peşimize takmasınlar diye biletler tükenene kadar söylememeye karar verdik. Zaten az kaldı biter biletler. Gelirseniz 12 Kasımda Bostancı'da görüşelim. :)

Şimdi birde tiyatrolara göz atmaya başladık. Var mı güzel oyun öneriniz? Sezonu henüz açmadık, arayıştayız.

Sevgiler etkinlik perilerinden. :)

Not: Fotoğrafta temmuz ayında Emaar'ın tepesindeki Gökyüzü Terasında hiçbir derdi yokmuşçasına dans eden beni görmektesiniz. Fotoğrafı çeken tabii ki etkinlik kankam. :D
20 Ekim 2022

#Çınar'dan seçmeler.

O kadar hızlı büyüyor ki iki gözümün çiçeği. Her gün yeni bir macera... Boyundan büyük lafları var mesela. O yüzden anısı kalsın istediğim için bazılarını not aldım bu hafta. Bakalım siz ne düşüneceksiniz.

1. Akşamları eve gitmeme işi çıkardı bu aralar. Annemden çıkıp kendi evimize giderken evi pas geçip yola devam ediyor. Bir kaç akşam bu sokağın sonuna kadar gitme maceramız devam etti. Bir akşam yine eve geçiyoruz, aldı başını gidiyor. "Çınar yine nereye gidiyorsun?" dedim. "Sizin ev bana yetmiyor, ben kendime ev bakcam." dedi. Kocamla tabiri caizse apışıp kaldık.

2. Yine bir akşam annemden çıktık eve gidiyoruz. "Anne dur!" dedi. Durdum bekliyorum. Kafasını kaldırıp yukarı baktı. "Tamam." dedi. Yürürken yeniden yukarı baktı. "Anne bak yıldızlar da yürüyor." dedi. Sonra eşime anlattım. Biz taş çatlasın bunu sekiz yaşımızda falan düşünmüşüzdür. Bu çocukların bu kadar erken yaşta nasıl aklına geliyor diye beraber hayret ettik. 

3.Eşimle beni işe bıraktılar. Oradan da anneme kahvaltıya gideceklerdi. Pastaneye uğrayıp simit-poğaça almışlar. Çınar şunda ne var, bunda ne var diye pastaneciye on dk ter döktürdükten sonra kaşarlı poğaça seçmiş kendine. Tam çıkmışlar arabaya giderken eşime; "Baba şurda yer varmış, şurda oturup yeseydik!" diye pastaneyi gösteriyormuş. Eşim anlatmak için aradığında gülmekten konuşamıyordu. Aynı sana çekti, evde yemesinde restoran-pastane fark etmiyor diye de lafını soktu, kapattı. :D

4. Haftasonu mevsimin açık hava etkinlikleri için son güzel zamanları diye annemle Çınar'ı alıp Yıldız Parkı'na gitmeye karar verdim. Hem kahvaltı ederiz, hemde Çınar eğlenir, koşar, zıplar, enerjisini atar diye. Akşam yatmadan da anlattım, yarın böyle yapıcaz, şöyle yapıcaz diye. Artık aklına nasıl yer etti bilmem ama bir heyecan yapmış belli ki; sabah erkenden uyanmış. Hani biri sizi seyredince istemsizce bir his oluşur ya insanda, o hisle gözlerimi açtım. Bana "Uyandın mı yavlucum." dedi. :D Kalkayım da gidelim diye bekliyormuş meğerse ve kendisi r'leri söyleyemiyor evet. :)

5. Çınar'a banyo yaptırdım. Sardım, sarmaladım, kucağıma aldım, giydirmek için odasına götürüyordum ki şöyle dedi; "Anne sakın beni üzme, üzersen ananenin evine giderim."

Ne diyorsunuz olmuş mu bu? Ergenliğe girme yaşı kaça düştü, ya da yeni nesil hep mi ergenlikte? Yoksa hoşgeldin üç yaş sendromu mu demeliyim? Kafamda deli sorular...

Bilenler bilmeyenlere tecrübelerinden bir demet sunsun.

Çınar'dan sevgiler.
18 Ekim 2022

Öleyazdım...

Dün sabah her zamanki gibi kalkıp işe gittim. Biraz halsiz hissediyordum ama pek birşeyim de yok gibiydi. Yoğun tempoda bazı sabahlar böyle hissettiğim oluyor.

İşyerinde de iyiydim. Saat iki gibi daha da halsizleştim. "Yemek yemiyorum ya öğlenleri bugün de halsiz gibiydim birşeyler atıştırsam iyi olacak" düşüncesiyle aşağıdaki fırına gittim. Birşeyler yedim, oturdum dinlendim. Bir yandan da ateşim çıkmaya başladı hafif hafif. Kocamı arayıp gelip beni almasını istedim.

Onu beklerken de covid falan çıkarsam diye küçük tek kişilik odalardan birine gittim, bir yandan da beklerken eğitimi dinliyorum. Eşim gelene kadar daha da fenalaştım. Eşyalarımı arkadaşlar getirdi, aşağıya nasıl indim, arabaya nasıl bindim bilmiyorum.

Arabada artık kendimi bıraktım sanırım. Çok sık hasta olmam genelde de hepsini ayakta atlatırım. Yatak, döşek düşmem pek. Acı eşiğim de yüksektir. Eşimde bu halimi bildiği için arabada beni öyle görünce çok korktu, hemen hastaneye gidiyoruz dedi.

Gidiyoruz ama istemsizce gözlerimden yaşlar süzülüyor. Güneş ışığı gözlerimi yakıyor. Tenime sığmıyorum sanki. Kıyafetlerin bana değdiği her yerim acıyor.

Net hatırladığım şeylerden birisi ters yönden geldiğimiz için hastane otoparkına değil, arabayı İspark'a bıraktığımız. Caddeden karşıya geçmemiz gerekiyor ve "ben oraya kadar gidemem" diye ağlamaya başladım.

Bir şekilde gittik. Müdahaleler yapıldı. İlaçlar, serumlar ama ateşim gittikçe çıkıyor. İlaçlara rağmen yükselmesi doktorları bayağı bir korkuttu. Üstümü başımı çıkarıp soğuk kompres yapmaya başladılar. Bundan sonrası hep beynimin içinde yaşandı.

Derin bir karanlık görüyorum. Öyle bir karanlık ki, dönüyor girdap gibi... Sağ ucu minicik bir ışık sanki. Önce bayılıyorum sandım. Ama sonra beynim panik yaptı. -Şunu bilin ki bir kez bayılmışsanız bu hayatta her zaman bayılacağınızın bilincine varırsınız o son anlarda.- Bu o bayılmalar gibi değildi, çekiliyorum sanki karanlığa, beynim bağırıyor resmen bu bayılmak değil diye, ilkyardım eğitimlerinden hatıra "senkop" kelimesi çınlıyor kafamın içinde (bayılmanın tıbbi adı). Dedim ki galiba ölüyorum. Bu sefer de Çınar'ı göremeden ölücem diye ağlamaya başladım.

Eşim Çınar hastalandı diye düşünüyorum sandığı için Çınar'ın birşeyi yok, sakin ol. O iyi diyip duruyor ama ben kendim gidiciyim sanıyorum.

Sonrasında ilaçlar etki etmeye başlayınca ağrılarım, tenimin acısı geçti ama ateşim düşmediği için sayıklamalarım ve o uyku ile uyanıklık arasındaki halim devam etti. Acildeyiz, çocuklar var. Ağlıyorlar durmaksızın. Onlar ağladıkça Çınar ağlıyor ve ben gidip bakamıyorum diye bende ağlıyorum. Eşim de neden ağladığımı anlamıyor. Covid olmuşumdur ve Çınar'a bulaştırırsam o da bu kadar çok acı çeker benim elimden birşey gelmez diye korkumdan sürekli ağlıyorum. Çocuklar ağlıyor, ben ağlıyorum. "Allahım oğlumu koru" cümlesi bir mantra gibi zihnimde belki onbin kez tekrar etti...

Sesim çıktığında söylediğim ilk şey "Çocuklar ağlamıyor." oldu. Eşim de bitti tedavileri gittiler onlar dedi. 

Sonra ne kadar geçti bilmem ayılır gibi oldum. Eşim görüş alanıma girdi bir an, bir baktım sapsarı kesilmiş. Aynı Çınar'ın sarılığı tavan yaptığındaki o görüntü. Tam tekrar bilinçsizliğe gidiyordum ki "Eray'a ne olmuş?!" diye korkuyla tekrar açtım gözlerimi...

Ondan sonra da giderek ayıldım. İki saattir hastanede bulunduğumuzu öğrendim.

Kan testimde çok hafif bir enfeksiyon çıktı. O kadar hafif ki içinde üç tanecik antibiyotik olan bir kutu ilaç yazmış doktor. Influenza da değilmişim. Covid'i bekleyelim, eve gidebilirsiniz ama ateşi çıkarsa hemen geri gelin demişler.

Eve geldik, yemek yedik, ilaçlarımı-vitaminlerimi içtikten sonra iyiydim. Hatta eşimi arkadaşı balığa çağırınca gönderdim zorla. Ölümüne korktu çünkü gitsin biraz havası değişsin diye.

Çınar'ı yıkayıp, yatıracak gücüm de vardı. Bir çay içip, yattım. Bu resimdeki de o çay, vallahi tadını pek almadım ama rengi bile psikolojime iyi geldi.

Gece eşim saati kurmuş üçte tepemde edevlet şifresi soruyordu. O baktığında sonuçlar çıkmamıştı. Ben altıda uyanınca baktım covid de değilmişim.

Neydi şimdi bu? 

Ben hiç bilemedim. Belki de bir kaç senenin yoğun temposu sonrası vucüdumun kendine daha iyi bak, dur-dinlen isyanıydı.

Üzerine biraz daha düşüneyim.

An itibariyle "bu da böyle bir anımdı işte" oldu.

Not: Resimdeki "Mim & More - Christmas Kiss - Limited Edition - Narlı Yılbaşı Çayı"
17 Ekim 2022

"İnsan kendi hayatının hükümdarı ya da mazlumudur."

demiş Nazan Bekiroğlu "Kehribar Geçidi" isimli kitabında.
10 Ekim 2022

Serin bir rüyanın hatırınadır çektiğim dünya ağrısı.

demiş Birhan Keskin "Kim Bağışlayacak Beni" isimli kitabında...

2022 Eylül Ayı Okuma Raporu


Eylül'ü dokuz kitapla beraber geride bıraktım, seçtiğim kitaplar okurken beni o kadar yordu ki şu anda kitap okumaktan ziyade sağa sola yatıp tavanı seyretmekten başka birşey gelmiyor içimden. Ekimde işler kesat anlayacağınız.

Seçilmiş Olanlar: Roth ile ilginç bir ilişkim var. Bazı kitaplarını çok severken, bazıları da neden yazmış ki bunu diye düşündürüyor. Bu kitaptaki kahramanlarımız dünyayı bir kez "o büyük kötü son"dan kurtarmışlar. Bu olayın üzerinden on yıl geçmiş, kahramanlarımızın gerçek dünyaya adapte olmakta yaşadıkları problemleri okurken hoop kendimizi paralel bir evrende buluyoruz. Dünyayı bir kez daha kurtarmaları gerekiyor. Hayırlı başarılar arkadaşlar deyip, benim koşarak uzaklaşasım geldi. Kitap yer yer iyiydi ancak sonu beni çok tatmin etmedi. Eh işte kategorisinden; elinizde varsa okuyun, yoksa almayın diyorum.

Şato: Bu kitap BKK için okuduğumuz ilk kitap olduğundan bende yeri hep ayrı olacak, ayrıca kendisini okumuş olmayı kişisel tarihimde bir başarı olarak görüyorum, yalan yok. :) Çok da uzun yazmaya gerek yok şuradan detaylara vakıf olabilirsiniz.

Normal İnsanlar: Yazarın kitap ismiyle kinaye sanatına başvurduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Çünkü ömrümde bu kadar "normal olmayan" insanlar görmemiştim. Kitabı beğenmedim, en kötü kitabın bile bana birşey kattığını düşünürüm. Bu kitabın bana tek katkısı baş ağrısı oldu. Bir çok konunun havada kalması bir yana bittiğinde allah topunuzun cezasını versin diye çığlık atmak istediğim başka bir kitap daha anımsamıyorum. Almayın, aldırmayın, alana da okutmayın ruh sağlığı için mani olun. Ay darlandım gene.

Medici - Floransanın Efendileri: Bir üstteki kitabın bana yaşattığı sinir harbinin ardından ilaç gibi geldi. Okunması kolay, bir miktar da Floransa tarihi ve Medicilere ilginiz varsa bir çırpıda okuyabilirsiniz. Dizisi de mevcuttu (ben izlemedim). Üçleme olarak yazıldığı için ilk kitap bittiğinde bir havada kalmışlık hissi oluşuyor, sanıyorum serinin devamı çevrilmemiş. Burda da böyle yarım kaldık işte gördünüz mü?

Şair Evlenmesi: Edebiyat tarihimizde batılı tiyatronun ilk örneği olarak lanse edilen kısacık, mini minnacık bir eser. Bir akşam çayıyla beraber bir çırpıda okunuyor. 

Gece Yarısı Kütüphanesi: Bu kitabı arkadaşlar arasındaki kitap kulübümüz için seçti kızlar, ama ben zaten Şule'de gördüğümden beri okumaya niyet ettiğimden almıştım. Çoook ama çooook severek okudum. Kitabımızın kahramanı hayatında hiçbirşeyin yolunda gitmediğini düşündüğünden ölmeye karar veriyor ve intihar ediyor. Hikaye de burada başlıyor. Arada bir yerde kalan kahramanımız kendisini Gece Yarısı Kütüphanesinde buluyor. Burada hayatının tüm versiyonları mevcut; o hayatları arasında gidip gelir, pişmanlıklarının peşinde koşarken; bizde keyifli bir okuma deneyimi ve satırlarının altını çizmekten mürekkebini bitirdiğimiz bir kalemle kalıyoruz. Çok ama çok tavsiye ederim.

Morgue Sokağı Cinayetleri: İnce Klasikler serisine meylettiğim dönemde aldığım bir kitaptı. Küçücük bir kitap, biraz Sherlokvari, Morgue Sokağında bir cinayet işleniyor. İpuçları polisleri bir yere götürmüyor, görgü tanıklarının her biri cinayet esnasında duydukları sesleri farklı bir dil olarak tanımlıyor. Kapıda yığınla insan varken katil sırra kadem basıyor. Cinayet faili meçhule düştü düşecekken kahramanımız olayı çözüyor. Sonu ilginçti, öneririm.

Kızıl Elma - Oğulla Görüşme: Bir Aytmatov okumadan ayı nasıl kapatsaydım değil mi? İki ayrı hikayeyi içinde barındıran bir kitaptı. Oğulla Görüşme hikayesi beni daha çok etkiledi. Öneriyorum.

İki Mavi Kuş: Ben bu kitabı kapağına mı aldanıp almıştım acaba? Gerçekten kısa olmasa çekilecek çile değildi. Ne okudum ben böyle yarebbim diyerek kapattım.

Bu ay yaptığım okumalar da böyleydi. Bakalım ekimde bir kaç kitap bitirebilecek miyim? Şu anda üç kitabı aynı anda okuyorum ama üçünde de sondan çok uzaktayım...

Sevgiler.
8 Ekim 2022

Bu dünya, senden olmayanlarla hoştur.

Onların sana verdiği ilimlerle, kıymetlerle, gönüllerle hoştur. 

Sadece senin gibiler değil, senden olmayan da çok yaşasın ki, sen de yaşa. Hele bir de onun gözüyle gör şu fani dünyayı. 

Herkes beyaz olsa, o zaman beyazı fark edemezsin ki, değil mi? Veyahut da siyah. Beyaz en güzel siyahta belli eder kendini. 

Beni ben yapan yegane şey, benden olmayandır. O yoksa, sen de yoksun. Ne anlamın kalır, ne rengin belli olur, ne de tadın…

Aziz Veysel Nuroğlu / Hükümet Kadın

Not: Çok seviyorum filmin bu kısmını o yüzden dedim ki; şurada da dursun. 
5 Ekim 2022

Bakış açısı.

Hayata dar bir perspektiften bakmak insanları zorlamıyor mudur sizce de?

Bence zorlar, hatta sanıyorum ki önyargıya da sebep olur. Ama yine de insanlar geniş ufuklara açılmakta çekimser. Bilgiyi kabullenmekte zorlanıyorlar. 

Okumak, araştırmaktansa; duydukları bilginin doğru olduğuna kanîler, hatta bazen duymadan da aileden gelen duyumsama yoluyla zaman içinde edindikleri, hissettikleri şeyleri kanıksıyor ve kendilerini yeni deneyimlere kapatıyorlar.

Şimdi bir misal verelim. Eşimin bir arkadaşı var, kendisi musiki ile ilgili ve de bu hususta eğitim alan biridir. Yıllar evvel evimize ilk geldiğinde popüler kitaplardan oluşan kütüphaneme bakıp "Bunları mı okuyorsun sen, çöp bunlar." dedi.

Misafirdir dedim ses etmedim. Yıllar içinde de okuduğum kitaplara karşı önyargısı değişmedi. Zamanla değişen okuma zevkimi kütüphanemin karşısına geçip baktığı halde göremedi.

Gelgelim bir akşam bizim evde spontane bir toplaşma meydana geldi. Haydi dedik bu kadar kişiyiz bir oyun oynayalım. "Trivial Pursuit" isimli %50 şans, %50 genel kültüre dayalı oyunu açtık. Oynuyoruz, gülüyoruz eğleniyoruz. Derken bana bir soru geldi. Mars'a gönderilen uzay aracının adı nedir içerikli, soru biraz detaylıydı fakat detayları anımsamıyorum.

Bende "Pathfinder" dedim. Pathfinder doğru cevaptı ve herkes haliyle dumur oldu. Bunu bilemeyeceğimden, yok artık nerden bildiğimden falan dem vurdu ilgili arkadaş. Bende "Beğenmediğin o okuma zevkim içerisinde yer alan bilim kurgu kitapları sadece kurgudan oluşmuyor. Geçtiğimiz yıllarda üç kez okuduğum Marslı kitabında bu aracın ismi sıklıkla geçiyor. Bende buradan mütevellit biliyorum." dedim.

O an "Ya bizde okuduklarına laf ediyorduk ama (halbuki laf eden bir kişi iken özür cümlesi topluluk öznesi kazandı) demek ki onlardan da öğrenilecek şeyler varmış." dedi.

Bunu kendimi övmek için yazmadım ama bence Pathfinder'ı bildiğim için yine de beni övebiliriz yani. :D

Bu arkadaşın önyargısını kırmak bana nasip olduğu için nasıl mesudum bilemezsiniz. Belki de bilebilirsiniz, görüyorsunuz üzerine post açtım.

Ama yani demem o ki; açalım biraz kendimizi yeni deneyimlere, yeni bilgilere, yeni müziklere, yeni yemeklere mesela... Denemekten neden korkar insan? Kaç kere geleceğiz şu dünyaya?

Bakış açımızı perspektifimizi genişletelim biraz.
Bir de saygı duyalım, bizim gibi olmak zorunda değil herkes. Mesele kendin gibi olmayana da saygı duyabilmek.

O zaman görüşmek üzere.

Not: Olur ya beni övmek falan istersiniz, yorumlarda buluşalım. :)
3 Ekim 2022

BKK Eylül 2022 Okuma Raporu

Holaa,

Eylül ayının takvimlerde yerini ekime bırakmasıyla beraber bizde BKK olarak Şato'yu ardımızda bıraktık.

Genel olarak yorumlardan anladığım kadarıyla bu kitabı arkada bıraktığımız için pek üzülen olmayacak gibi. :)

Güncel olarak BKK üyelerinin Şato hakkındaki yorumları şöyle:

Kaplan Diary kitabın anlatmak istediklerini çok güzel özetlemiş, Okuma Günlüğüm ise kitap hakkında çok güzel genel bilgiler vermiş. Alıntılar için de Yüreğimin İklimi'ne baktıysanız şimdi beni dinleyebilirsiniz. :)

Ben daha çok kişisel olarak kitabın bana ne hissettirdiğini yazmak istiyorum. İlk kez Şato kitabıyla Kafka okuma deneyimi yaşadım. Giriş olarak Şato doğru kitap mıydı derseniz, bilemiyorum açıkçası...

Genel olarak açık, anlaşılır ve yalın bir dili olması kitabın okunmasını nispeten kolaylaştırıyordu. Küçük bir karakter listesi ve küçük bir çevrede geçmesi de olay örgüsünü takip etmeyi kolaylaştırdı.

Gelgelim kitap bitmek bilmeyen içsel düşüncelerin uzun uzun paragraflarla ifade edilmesi nedeniyle zaman zaman okunmayı zorlaştırdı. Ben anladım ki düşünce insanı değilim, olay insanıyım. Aksiyon seviyorum, hareket seviyorum.

Bu nedenle karakterlerin içsel düşüncelerini, ya da bitmek bilmeyen monologlarla derdini anlatmalarını okumak beni bir yerden sonra yıldırdı.

Okuduğum paragraflar kafamda bir kakafoniye dönüşmeye başladı sanki; çok konuşan, hiç susmak bilmeyen bir adama tahammül ediyormuşum gibi hissetmeye başladım. Üzgünüm yani Kafka da olsan çekilir çile değildin amcacım.

Çok fazla konuştuğum için şimdiye kadar yıldırdığım tüm arkadaşlarımdan özür diliyorum. Sizi çok iyi anladım canlarım, bundan sonra susacağım. Hatta lafı ağzımdan cımbızla alın o derece yani. :)

Bu kadar şikayet etsem de Kaplan Diary vesile olmasa hep okusam deyip de asla okumayacağım bir kitabı okunmuşa havale etmekten dolayı pek mesudum.

Kitap kulübümüz olsun istediğimde asıl amaçladığım şeye ilk aydan ulaşmakla da kendimi çok şanslı hissettim vesselam. Genelde aynı türlere elim gittiğinden bir müddet sonra kısır bir okuma döngüsünde kalıyorum gibi hissettiren anlar oluyor. O nedenle başka yazarlar keşfetmek, başka türlere açılmak. İnsanları ne, neden etkiliyor görmek için istemiştim bir külübümüz olsun.

Oldu valla, öyleyse hayırlı olsun! 

Ekim ayında Okuma Günlüğüm ev sahipliğinde Bayan Westaway'in Ölümü'nü okuyacağız. Henüz geç kalmış sayılmazsınız, hadi gelin bize katılın sizde.

Adios.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.