2022 Nisan Ayı Okuma Raporu
Durum Raporu: Ay resmen ünlü oldum!
30 Mutlu Gün 30/21...30
30 Mutlu Gün 30/12...20
12. Gün: Niyetli olmadığım için ofisten arkadaşlarla öğle yemeğine gittim. Uzun ama uzun bir aradan sonra sohbet ederek yemek yemek çok hoştu gerçekten. İnsan bazen sürekli yaptığı şeylerin kıymetini ancak yapamadığında anlayabiliyor.
13. Gün: Hem Çınar'ın kontrolünü hem de benim sürekli ertelediğim Cildiye randevumu halledebildiğimiz mükemmel ötesi bir gün oldu. Gerçi şimdi de plastik cerrahiye gitmem gerekiyor. Allahım bana dirayet ver.
14. Gün: Kayınvalidemler memleketten İstanbul'da kalan eşyaları götürmek için geldiler. Her ne kadar sonunda ayrılık olan bir kavuşma olsa da oğlumun sevinci görülmeye değerdi. Bir de aile iftarı hazırladım ki sormayın, tam Ramazan ayına yakışır bir gün oldu; sevinciyle, coşkusuyla...
15. Gün: Genelde eşimle ben sahur yapmıyoruz. oniki bir arası birşeyler yiyip yatıyoruz, tekrar kalkmıyoruz. Ama evde misafir olduğu için yılın ilk sahurunu yaptık. :)
16. Gün: Çınar mahalledeki bütün ablaları ile beraber futbol (kendisi pitbol olarak telaffuz ediyor) antrenmanına gitti. Soranlara da "Ben Şinem'i pitbola götüğdüm." diyordu. Onun o eğlencesi, keyfi, geldiğinde sürekli sıkılmadan aynı şeyleri anlatması gerçekten beni de o kadar mutlu etti ki. Kendim gitsem öyle mutlu olmazdım heralde.
17. Gün: İftara kızlar gelecekti, İpek kızçem bizi son anda ekse de Ayşe kızçemle keyifli bir iftar yaptık. Gerçi iftarın keyfini en çok Çınar çıkardı ama neyse. :)
18. Gün: Ramazan dolayısıyla yemeğe gitmediğim için öğle arasını kitap okuyarak değerlendirdiğim bir gündü. Dışarısı, kasvetli ve yağmurluyken pencere kenarında oturup kitap okumanın keyfi başka hiç bir şeyde yok.
19. Gün: Sabah toplantım olmamasının verdiği güvenle kendime güzel bir sabah uykusu armağan edip bir sonraki otobüse bindim. :) Bizim otobüs seferlerinin arası yok 7:50'ye binersem ofise çok erken geliyorum ama trafikte kalmıyorum. 8:40'a binersem de ofise yarım saat geç kalıyorum. Arada geç kalmanın da bir keyfi yok değil tabi. (Bu ikisinin arasında başka otobüs seferi olmaması sadece bana garip gelmiyordur umarım.)
20. Gün: Uyandığımda güneşi görmek. :) Günlerdir kasvet kasvet üstüne, soğuk soğuk üstüneydi. Çamlıca eteklerinde oturunca da hava hiç yardımcı olmuyor tabi. Sabah gözümü bir açtım güneş parlıyor allahım nasıl bir mutluluktu anlatamam.
Eee nasıl gidiyor, küçük mutluluk durumları?
Sevgiler.
30 Mutlu Gün 30/5...11
Etkinliği saldığımı düşünmeniz beni üzer. Biraz yoğundum ancak gelebildim. Öyleyse hızlıca küçük mutluluklarımı bir sıralayayım bakalım.
5. Gün: Çınar'ın ateşini düşürememize müteakip hastanede aldık soluğu ama neyse ki önemli birşey çıkmadı. Bugünün güzel hadisesi buydu.
6. Gün: Akşam işten dönerken güneşin batışı esnasında mahallenin çam ağaçlarına denk geldim. Gökyüzü arkada kıpkızıl, çamlar güneşin önünde gözüme siyah görünüyor. Göğü hafif hafif kesiyorlar aralarda, öyle durdum ve biraz izledim. Bazen manzaranın fotoğrafını beynime kazımayı çok seviyorum. Şimdi gözlerimi kapatsam canlanıyor aklımda yine, çok güzel bir duygu...
7. Gün: Ofisti, hastaneydi derken yorulan bünyeme yeniden homofis olmak çok iyi geldi. Perşembe yatıp kalkıp işe gitmediğime şükrettim.
8. Gün: Siparişi geçilen teklifte yaptığım minnoş bir hata yirmi bin dolar zarar ettirdi bize (rakamla yazmaya gönlüm elvermiyor)... Ama son dakika gelişmeleri ile beraber bunu da hale yola koyar gibi olduk da haftasonuna gönlüm ferah girebildim.
9. Gün: Oruçtan zamanı nasıl geçireceğini bilemeyen kardeşim ve yamağımız Çınar'la beraber bizim yatak odasının değişimine başladık. İstemediğim tüm kısımları söktük ve mobilyaların ayaklarını değiştirdik. Darısı diğer işlemlerin başına... :) Günün kalan kısmında da Çınar'la beraber ailecek alışverişe çıktık. Otobüse biner binmez "Anne Ümraniye'de ne yicez?" diyen Çınar evlere şenlikti. O yedi biz seyrettik ama olsun analık neticede. :)
10. Gün: Onikiden akşam altıya kadar Çınar'ı babasına devrettim, sonra ikisini de evden dışarı attım ve evde temizliğe verdim coşkuyu! Valla ayıptır söylemesi ama ağız tadıyla temizlik yapmayı da özlemişim. :) Temizlik yaparak da mutlu olabiliyormuş insan esasen.
11. Gün: Bugünün mutlu hadisesi, yağmurlu sabah yürüyüşüydü... Eskiden yağmuru hiç sevmezdim lakin ergenlik işte; çıkardım hazırlıksız dışarı sonra eve gelene kadar sıçan gibi olurdum. Şimdi akşamdan hava durumunu kontrol edip, kılık-kıyafet ve bilimum koruyucu ekipmanımı (şemsiye) de yüklendim mi yağmurun bile keyfine varabiliyorum. İnsan bazen kendine de böyle hayret edebiliyor işte...
Ne diyorsunuz sizce nasıl gidiyor etkinlik?
Bir sonraki mutluluk yağmurunda görüşmek üzere...
Sevgiler.
2022 Mart Ayı Okuma Raporu
Fakat ne okudum be canım diyerek giriş yapmak istiyorum. Bu ay okumalarım genelde ağır aksak gitti. Zaman zaman evdeki herkesin birer tur hasta olmasından kaynaklı da okuyacak zaman kalmadı.
İşte iki arada bi derede okuyabildiklerim.
Gizemli Sular: Bu kitabı bana sevgili Kitap Eylemi hediye etti. Tam olarak da okumayı sevdiğim tarzda bir kitap; macera, polisiye, gizem, bir tık da entrika tamamdır. Kitabı çok sevdim, konusu ilginçti. Tek sevmediğim kısım kitabın gereksiz uzatılmış olduğu hissini vermesiydi. Bu kitaptan bir yüz sayfa çıkarılsa eminim daha bütün ve akılda yer edici bir kitap olabilirdi.
Erkeklerden Vazgeçmiş Kadınlar Apartmanı: Bu kitabı Amazon'da denk gelince almıştım. Kısa bir kitap olmasına rağmen yalın diliyle beni hemen kendisine bağladı. Bu apartmandaki kadınların her birinin geçmişinde acı bi tecrübesi var ve bu nedenle de erkeklerden vazgeçmişler. Kitapta hem günümüzdeki, hem de geçmişteki hikayelerini okuyoruz. İnsanların acılarlar baş etme yöntemlerini görmek adına çok ilginçti diyebilirim.
hani: Bir Oruç Aruoba kitabı... Okuduğum diğer iki kitabından daha az bana hitap etti diyebilirim. Okunabilir mi evet, ama beni çok açmadı bu sefer. Yine de altını çizdiğim bir çok yer oldu. İçinde çok etkileyici kısımlar da mevcut.
İkinci İlk İzlenimler: Sally Thorne'un yazım şeklini seviyorum. Çok ilginç konular bulmakta da bir usta diyebilirim. Nefret Oyunu'ndan sonra en sevdiğim kitabı bu oldu. Öyle çok üzerine kafa yormadan keyifli bir kaç saat geçirmek için okunabilecek bir kitap.
Y'ol: Birhan Keskin'in yazacağı ama benim sevmeyeceğim bir eseri olur mu acaba diye meraktayım. Bazen bazı yazarların dilini kendinize daha yakın bulursunuz. Birhan benim için öyle bir yazar. Anladığımda da anlamadığımda da seviyorum yazdıklarını... Bazen tam idrak edemiyorum mesela bu şiir ne anlatmış diye düşünüyorum ama düşündükçe yine seviyorum. Öyle bir Birhan sevdası bendeki...
İlkbahar Şafağı Ejderhaları: Bu kitapla beraber Ejderha Mızrağı Destanı'na da son noktyaı koymuş bulunmaktayım. Çok umduğumu bulamadım gibi hissediyorum geriye bakınca, güzel bir seriydi ama bayıldım diyemem. En çok ikinci kitabı sevdim, o kitabın olayları akarcasına anlatışı çok hoşuma gitmişti.
Dış Güzellik Yasaklansın, Ruh Güzelliğine Geçelim: Yasemin Sakallıoğlu'nu da severim malum, kitap çıkınca aldım hemen. Güzel yazılmış, insanın evlilik hayatına dair; "sahi bu neden böyle ya" diye sorgulatan kısımları mevcut. İlk kitabın günahı olmaz ama biraz daha üzerine düşünülüp bir elli sayfa daha yazılsa daha çok derinlik kazanabilirmiş eser... Bunu niye söylüyorum? Devam kitabı çıkacakmış çünkü, devamı yazılacak bir hikaye için eksik bir başlangıç hissi veriyor.
Hesap Günü: Bu kitabı sevgili Ayşem bana doğum günü hediyesi olarak almıştı. İlk kez bir Mustafa Kutlu kitabı okudum. Yazarın dili güzeldi. Bu kitaba has olduğunu düşündüğüm ilginç anlatım tarzını da çok sevdim. Uzun Hikaye'yi okumak aklımdaydı ne zamandır, bu kitapla yazara olan hislerim olumlu anlamda geliştiği için onu da en kısa sürede edinirim.
yolun başı: Bir önce okuduğum Ali Lidar'ın şiir kitabını göz önüne alınca bu kitabı daha çok sevdim. Diğer kitapların arasına almalık hafif bir kitap olarak önerebilirim.
Şeftali Kokan Sırlar: Şeftalili serinin ikinci kitabıyla ayın kapanışı da yapmış bulunuyorum. Bir önceki kitaba göre bir tık daha az sevdim diyebilirim. İlk kitap serpilip gelişen arkadaşlıkları anlattığı için daha çok hoşuma gitmişti. Bu kitapta ise arkadaşlıklarının bir nevi sınanmasını okuyoruz. Tabi bu sınanma ergen dramları üzerinden yapıldığı için bazen "ayhh yetti bana" dedim. Ama son kararımı sanırım serinin kapanış kitabıyla beraber vereceğim.
Bu ayı da 10 kitapla kapatmış bulunuyorum.
Sizde durumlar nasıl, neler okudunuz bu ay içerisinde??
Sevgiler.
30 Mutlu Gün 30/3-4
30 Mutlu Gün 30/2
Annem zaten bu aralar Çınar'a bakmaktan helak oluyor. İftarı ben hazırlayayım dedim.
Lakin gece üçte yattığım için ilk gün benim için de oldukça zor geçti. Sahura kalkan Çınar'ı uyutmaya çalışırken de su falan içmeden uyuyakalmışım. Susuzluk hissi beni bitirdi.
Resimdeki bu küçük beyefendi de bin dereden su getirip hepimizi delirtti ama neyse market alışverişi, yemek herşeye yetiştik.
Çorbasından tatlısına annemin sofralarını aratmayan bir sofra kurmayı başardım. :)
Eee sizde durumlar nasıl? Açıldı mı oruçlar içildi mi çaylar?
Sevgiler.
30 Mutlu Gün 30/1
Karmakarışık
Öyle işte aklımın iplerini üzerinize saldım, şimdi gidip yatabilirim. :)
İyi uykular.
Ağaç Ev Sohbetleri 135

İlk kez bir "Ağaç Ev Sohbetleri" yazısı yazıyorum. Bu haftanın konusunu sevgili "Deep" belirlemiş. "Ölmeden önce neleri yapmış olmak istersiniz?"
- - -
İsteyenin bir yüzü kara dediler efenim bende pek çok şey istemeye karar verdim bir kaç sene önce, hayallerimi de büyükçe tutmaktan pek keyif alırım.
Hayali büyükçe kursam da, küçücüğü de kabul olsa razıyımdır bilen bilir. :)
Öyleyse niyet ettim ölmeden önce aşağıdakilerin peşine düşmeye diyebiliriz.
Çok çok çok gezmek istiyorum, deniz aşırı, okyanus aşırı, uzun uzak noktalara... Kıssadan hisse minimum 20 ülke görmek isterim ölmeden önce.
Bu ülkeleri gezerken; kuzey ışıklarını görmeyi çok isterim. Iguazu Şelalelerini, Fuji Dağı'nı, Everest'i, Mısır Piramitleri'ni, Amazon Nehri'ni ve Machu Pichu'yu da elbette.
Ülkemin tüm şehirlerini görmek istiyorum. Nerde görülecek bir yer varsa, gidip tadını çıkara çıkara gezmek isterim.
Hayvanların çoğundan korksam da safariye gitmek isterim, korkularımızın da üstüne gitmeyeceksek neyleyelim bu hayatta.
Paraşütle atlamak, glamping yapmak (çünkü elitlik bunu gerektirir kamp yetmez), rafting (bundan biraz tırsıyorum), bilimum extrem sporlara giriş seviyesi bileti işte. :)
Başka dillerde de okuma yapmak, eserleri orjinalinden okumak için bir iki dil öğrenmek. Belki bir kitap, belki bir senaryo ama yazıya dökülmüş bir esere sahip olmak.
Bir de hayırlı bir evlat yetiştirdiğimi bilerek gitmek isterim.
Başka da isteğim vardıysa da aklıma gelmedi şu sıra. Ne dersiniz çok istersek olur mu sizce?
Sevgiyle kalın, büyük düşler bol güneşler dilerim.
Kadınlar Günü Hediyelerim
Alice Müzikali
Öncelikle ben "Alice Harikalar Diyarında" kitabını okumadım. Sanırım okumayacağım da... Ama bir şekilde hikayeyi biliyorum (nereden bildiğimi bilmesem de)... Hikayenin girişi bir miktar günümüze uyarlanmış insanların ekran bağımlılığından bahsederek başlıyorlar ve Alice ekrandan geçerek gidiyor harikalar diyarına...
Sonrası bildiğiniz yolculuk, ama sıklıkla özellikle de espriler aracılığı ile günümüze göndermeler yapılıyor. Hikaye yer yer güzel akıcı, yer yer de donuk, aksaktı. Bayıldım diyemem ama teknik anlamda vay be böyle şeyler de mi yapılıyormuş bizim ülkemizde demek için gidip izleyebilirsiniz.
Serenay Sarıkaya'nın performansı müthişti, hem müzikal anlamda hem de konuşmalar esnasında sesinin tonuna yansıttığı duygu durumları olarak enfesti. Onun dışında en çok Merve Dizdar ve Enis Arıkan'ı sevdim diyebilirim.
Merve Dizdar tam anlamıyla kedi olmuştu. Bir çok sahnede repliği olmadığı anlarda bile gözlerim sürekli ona gitti. Durup durup kedi gibi kulaklarını kaşıması, tastamam kedilerin yaptığı hareketleri canlandırması inanılmazdı.
Enis Arıkan ise kendi kişiliğine uygun yazılmış replikler ile tam olarak kendisi gibiydi diyebilirim. Repliklerin hepsi yazılmış mı bir kısmı doğaçlama mıydı anlamak mümkün değildi.
Serenay Sarıkaya'nın küçüklüğünü oynayan Ecrin Su Çoban'ın sesi ismiyle müsemma su gibiydi. Saat akşam on suları sahnede bir çocuk izliyoruz. Çocuk oyuncu olmak demek böyle birşey diye düşündürdü bana.
Sahne tasarımı ve kostümler için çok emek harcanmıştı. Dekorlar çok güzeldi. Hareketli sahne kullanılmıştı. Arka dekor sürekli değişti.
E tabi bir de müzikaldi işte her konunun sonunun bir şarkıya bağlanması durumu vardı.
Kısacası illaki gidip izleyin diyemem ama izlemeyin de diyemem. Kararı size bıraktım.
Öperim gözlerinizden.
Bir de dipnot: Bence ülkemizde her oyuncu özellikle diksiyon eğitimi almalı. Zaman zaman oyuncuların hepsinde ne dediklerini anlayamama durumu yaşandı. Özellikle de hızlı hızlı repliklerin geçildiği sahnelerde birşey duydum ama manası ne çıkaramadım açıkçası. Bunu da diksiyon eğitiminin yetersizliğine bağladım ben kendimce. Çünkü şarkıların söylenmesi esnasında herşeyi net bir şekilde anlayabiliyorsak demek ki ses sistemi kötü değildi. Bu nedenle elimde diksiyon kaldı.
2022'de ikinci tur kitap alışverişleri...
Öneri: Doğru Koca Nasıl Seçilir?
Geçtiğimiz Aralık ayında Bostancı Kültür Merkezi'nde izleme şansına eriştim. Gerçekten çok hevesim vardı gidip izlemeye ve arkadaşlarım gittikten sonraki yorumumu sorduğunda cevabım şu oldu, "Arkadaşlar bilete 150 TL ödedim ama 350 TL'lik güldüm."
Tam iki saat boyunca bir tane bile boş koltuğu olmayan 2500 kişilik salonu kahkalara boğmak gerçekten kolay iş değil. Bel altı espriler yapmadan, sadece tek bir kesime gruba hitap etmeden, insanları kahkaha çatısı altında toplayabildiği için kendisine şapka çıkarmak lazım.
Gösterinin aslında koca bulmakla bir alakası yok, Yasemin ikili ilişkilerini ilk aşkından başlayarak irdeleyerek anlatıyor. İlk gençlik aşkı, sonra iş bulunca hadi evlendirelim deyip ailesinin kısmet bulması, kendisine görücü gelmesi, aldatılması, televizyonda canlandırdığı rollerin ikili ilişkileri, annesi, teyzesi ve hatta dedesinin hikayeleri...
Hepsi yaşanmış, hatta bir kısmı hayatınızın bir yerinde sizin başınızdan da geçen şeyler. Yasemin'in gösterisinde bunlara durup dışarıdan bakmak mümkün oluyor. Ayrıca zaman zaman yaptığı yerinde tespitler ve öneriler, salonun o anki durumuna göre yaptığı enfes doğaçlamalar ve gerçekten iki harika dans gösterisi...
Önerimdir, varsa bir niyetiniz gidip izleyiniz. Yoksa bir niyetiniz de lütfen niyet ediniz.
Bize gelince arkadaşımla iki saat boyunca gülmekten yüzümüzde kalıcı kırışıklıklar oluştu. Bir yerden sonra artık tepine tepine, birbirimizin omzunu yumruklaya yumruklaya gülüyorduk.
Gösteriden çıktığımızda iyi ki gelmişiz dedik.
Bir müddet sonra gene gidip izlemek istiyorum, bu sefer kısmetse eşimle izlemek niyetindeyim. :)
Bol kahkahalı bir gün diliyorum.
Sevgiyle.
Pera Palas meselesi...
Hazal Kaya severim, hem yaşıt oluşumuz, hem anne oluşumuzdan ötürü kendimce bir sıcaklık hissediyorum.
Ayrıca katıldığı bazı programlarda samimiyetini görmek de mümkün, en son İbrahim Selim'le Gece Yarısı'na konuk olduğu programı izlemiştim ve gerçekten çok samimi geliyor bana kendisi.
Pera Palas yayınlandığı akşam üç bölüm izlemiştim. Henüz devamını izlemedim. Kaldı ki ben Hazal'a yine bayıldım. Özellikle oyuncu olmasının yanı sıra o kadar eğitim alıp kendi sesi ile şarkı söylemesi o sahne performanslarına ayrıca bayıldım.
Hemen akabinde Ahmet Hakan köşesinde şu satırlara yer verdi:
"HAZAL KAYA’NIN OYUNCULUĞUNDAN NEFRETİMİN 5 SEBEBİ
- BİR: Çok aşırı bir zorlamayla doğal olmaya çalışıyor.
- İKİ: Büyük oynayarak iyi oyuncu olacağını sanıyor.
- ÜÇ: Gözlerine ve yüzüne ifade yüklemesini bilmiyor.
- DÖRT: Sahne ne olursa olsun hep şımarık kız çocuğu modunda.
- BEŞ: Hiç bitmeyen, hiç tükenmeyen bir yapmacıklık var oyunculuğunda."
Gerçekten eleştiri var eleştiri var. Nefret nedir ya? Üstüne üstlük bazı kısımlar gerçekten eleştiri bile denilemeyecek bir amiyanelikle dile getirilmiş. Kaldı ki kendisi bu kadar büyük eleştirebilecek bir oyunculuk alt yapısına da sahip değil kanımca.
Hazal Kaya da üstte gördüğünüz şu resim ile eleştiriye karşılık verdi. Böyle bir üsluba böyle bir karşılık güzel olmuş bence ben beğendim. Hemcinsimdir kendisi ezdirecek değilim.
Ahmet Hakan bir miktar uslüp ve terbiye öğrenmeli diye düşünüyorum.
Oh verdim veriştirdim rahatladım.
Dağılalım.
Bir kahvaltı meselesi...
2022 Şubat Ayı Okuma Raporu
Havalarım bulutlu...
Kreş maceramız sona erdi. Pazartesi kreşle görüşüp kaydımızı iptal edeceğim. Çok yıpratıcı ve de yorucu bir iki hafta oldu ancak şimdilik başka çözüm ile ilerlemeye karar verdik. Çocuğum iki haftada depresyona girdi desem yeridir. Bu kısmı belki sonra detaylıca anlatırım.
Şöyle rutin dümdüz hepsi birbirinin aynı olan günlere hasret kaldım. Bir gün olsun bir macera ile karşılaşmasam diyorum. Hatta diliyorum, azıcık rutin be, valla çok ihtiyacım var. Bugün elektrik kesintisi varmış. Planlı bir çalışma imiş ancak zahmet edip bir bildirimde bulunmadıkları için şak diye ortada kaldım işimin gücümün arasında, o kadar fatura ödüyoruz, gördüğümüz muamele içler acısı! Paramla rezil oluyorum resmen.
Ay bir de doğalgaz faturamız kesildi. Tam olarak 1057 Türk Lirası, yok yok vallahi evde hamam falan işletmiyorum. Bina eski, kombi eski, doğru düzgün yalıtım olmayınca resmen eziyet ya...
Kiramıza bayağı özel ve de güzel bir zam geldi. Bu doğalgaz mevzusu da üzerine tüy dikince kendi evimize Tuzla'ya geri dönmeye karar verdik. Yaz gelip geçsin, sonbaharda ufak bir tadilat sonrası yolcuyuz gibi duruyor. Kreş maceramıza da oraya gidince devam edeceğiz.
Bu arada daha önce beraber çalıştığımız ama sonra başka ekibe geçen bir arkadaş yakın zamanlarda bizim ekibimize geri döndü. Kendisini pek sevmem ama neticede iş işte, sevmek zorunda da değilim diye düşünüp kendimi avutuyordum ki bazı davranışları sinirimi bozmaya başladı. Bir kaç gündür kreş, Çınar'ın hastalığı falan derken işi biraz sallamak zorunda kaldım. Ekip liderim sağolsun her zaman anlayışlıdır ama bu diğer kişinin tavırları gerçekten sinirime kıymık kıymık saplanıyor. Beynimin arka planında bu olaya mana vermeye çalışıyordum heralde, önceki gün markette bir aydınlanma anı yaşadım. Adamın abuk dereceye varan bu tavırlarının sebebi benim küçük bir çocuk annesi olmam. Bu resmen ayrımcılıktır ama durum bu ya gerçekten, eğer çocuk yaptıysan evde oturup bakman gerektiğini düşünüyor. Herkes istediğini düşünebilir ama kalkıp bunun için bana tavır alamaz ve bu durum gerçekten sinirimi bozdu. Artık ya kendisi ile ya kendisinin üstü ile ama biri ile bunu görüşeceğim bakalım zaman ne gösterecek.
Durup durup sinirleniyorum. Tövbe estağfurullah ya..
İç dökme işlemi tamamladı, şöyle mutluluk saçan başka bir yazıda görüşelim isterim.
Sevgiler.
Güzel Havalar
Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.
demiş Orhan Veli...
Çok severim bu şiiri bugünde böyle içimden geldi güne şiirle başlayalım istedim.
Güzel bir gün dilerim, gökkuşağı tadında...
Asla iflah olmam ben...
Ayın başında itibaren evdeki eksik gediği bir türlü tamamlayamadım. Eskiden bir giderdik markete toplu alışveriş yapıp gelirdik. Şimdi herşey öyle zamlanmış ki oradan şuradan buradan bir sürü sipariş verdim. Yine de bir bulaşık makinesi tableti bulamadım istediğim fiyat aralığında...
Sonra işe mola vermiş internette bulaşık tableti ararken Amazon'da tahmin ettiğimden bile daha uygun bir fiyata buldum. Tam ona sevindirik olmuşken (ne hallere düştük yarebbim) dur bakayım başka neler indirimdeymiş dedim.
İşte bir baktım bu üç adet kitap da girmiş sepetime hayret bişey. :)
Amazon'da sağolsun kocaman kocaman kolilere koyup gönderiyor. Kocamın yüreğine indi ertesi gün paketler gelince, sitede ne varsa sipariş ettim diye. Neyse baktı ki bir kutu bulaşık tableti, bir paket bitki çayı, üç adet de kitap almışım. Demiştim ona oysa ki fuzuli bişey yok hepsi de ihtiyaç diye. :)
Fiyatlar öyle mertebelerdeki ucuza nerde kitap bulsam alıyorum, kitap konusunda asla iflah olmaz bir yapım var. Zamlardan önce kendimi sınırlandırıp elimde son kitap kalana kadar yenisini almazdım ama şimdi bugün var yarın yok bu fiyatlar...
Ne yapayım ben?
Ne zamandır Murathan Mungan'ın "Yaz Geçer" kitabını alacağım unutuyordum. Diğer kitapların da benim olacağı varmış.
Siz bu aralar neler alıyorsunuz, yahut neleri alasınız var da elleriniz varmıyor?
Sevgilerle.
Ölü Ozanlar Derneği
Lise zamanlarımda Ölü Ozanlar Derneği'ni televizyonda izlemiştim. Yaşıtlarımla alakalı bir konu anlatıldığı için sanırım çok etkilenmiştim.
Bir iki sene sonra lise kütüphanesinde çalışırken kitabına denk geldim. O güne kadar kitaptan uyarlama olduğunu bilmiyordum. Kitabı okudum, çok etkileyiciydi ve izlediğim en iyi uyarlama olduğunu düşündüm.
Aradan yıllar geçmişken geçenlerde tiyatroya uyarlandığını öğrendim ve gidip izlemeyi kafama koymuştum ki Üsküdar Belediyesi hizmeti ayağımıza getirdi.
Ayın etkinliği kapsamında Bağlarbaşı Kongre ve Kültür Merkezi'nde kızlarla gidip izledik.
Aynı akşam bir başka blogger arkadaşımız da oradaydı. "Birpembesever" de blogunda tiyatro hakkında bir yazı yazdı. Şuradan okuyabilirsiniz.
Ölü Ozanlar Derneği'nin bende yeri çok ayrı, çok ama çok sevdiğim bir kitap ve de film benim için... Ama belki de hem kitaba hem filme bu kadar aşık olduğum için tiyatrosunu sevemedim.
Genç oyuncuların performansı bence Todd Anderson karakteri hariç çok yerindeydi. Todd Anderson çok ama çok sessiz bir karakter tiyatroda canlandıran arkadaş zaman zaman diğerlerinin temposuna takılıp sürüklendiği için ben başka bir Todd'a bakıyor gibi hissettim.
Okul müdürü Mr. Nolan'ı oynayan oyuncu Tayfun Yılmaz sanki okul müdürü olmak için yaratılmış gibiydi. En bayıldığım izleme performansı kendisinindi diyebilirim.
Ama John Keating'i canlandıran Hakan Altıner'de kesinlikle aradığımı bulamadım. TV'de de sıkça gördüğümüz bir yüz olduğundan sanırım kendisine fazla umut bağlamışım.
Edebiyat öğretmenini canladırdığı halde okuduğu şiirlerin hiçbirini seyirciye geçirebildiğini çok düşünmüyorum. Çok hızlı okuyordu, kelimeleri yutuyor veya birbirine bağlıyordu. Şiir performansı kötüydü, ayrıca kendisi tam olarak John Keating rolüne girememiş gibiydi. Tabii benim dışardan bu kadar eleştirmem ne derece doğru bilemem. Ama kişisel olarak performansını beğenmediğimi söyleyebilirim.
En kilit rol olarak performansı bence çok yetersizdi.
Birde orjinal metinde yer alan "Captain, my captain." repliğinin sürekli olarak "Kaptan, kaptanım benim" olarak çevrilmesi beni rahatsız etti açıkçası. "Kaptan, kaptanım" olarak kullanılması naçizane kişisel görüşüme göre yerinde olabilirdi.
Kapanışta her oyucunun sürekli "Kaptan, kaptanım benim" diye peş peşe repliklerini sunduğu kısımda en azında "Kaptan, kaptanım" denilmesi daha etkileyici bir kapanış sağlardı diye düşünüyorum.
Gelgelelim güzel yanlarına derseniz müzikler çok ama çok iyiydi. Gençlerin performansları bana biraz umut ışığı oldu, hala güzel şeyler yapılabildiğine dair. Birde anısı kalmış oldu kızlarla bu güzel gecenin.
Eee ne diyorsunuz okudunuz mu? İzlediniz mi? Tiyatroda gidip görmeyi düşünür müydünüz?
Sevgiler.
2022 Ocak Ayı Okuma Raporu
Ocak ayında 10 adet kitap okudum.
Güz Alacakaranlığı Ejderhaları: Instagramdan arkadaşım olan @kitapsokagi'nın online satışından aldığım bir seriydi. Annesinin favorisi olduğunu söyledi. Şahsen @kitapsokagi, annesi ve benim fantastik zevklerimiz çok benzeşiyor. O nedenle okumak istemiştim. Giriş kitabı olarak güzeldi, akıcı bir kitap ama kitabın kendi temposu var koşa koşa gitmiyor da hafif tempolu ilerliyor. Sayfa sayısı gözünüzü korkutmasın kitap kendisini sakince okutuyor. Sevdim ve ikinci kitabını da bu ay içerisinde okumayı düşünüyorum.
Kestim Kara Saçlarımı: Üstteki kitabı okurken araya aldığım şiir kitabıydı. Gülten Akın severim ama bu kitabı o kadar da sevdim diyemem. İnce bir kitap olduğu şans verilebilir.
Kendime Notlar: @kitapsokagi'nın bana alışverişimin yanında hediye gönderdiği bir kitaptı, içeriği denemeler şeklinde. @kitapsokagi'nın bile tahmin ettiğinden daha çok sevdim. Yazarın anlattığı bir çok deneyim benimde başımdan geçtiği için sanırım kendisiyle çok kolay bağ kurdum. İçeriği sizi cezbederse mutlaka öneririm, su gibi akıp giden bir kitap.
Aşkımız Eski Bir Roman: Yine bir Nevzat Başkomser romanı. Üç ayrı hikayeye bölünmüştü kitap ve sevdim. Ahmet Ümit her zaman bir şekilde kendini okutmayı başarıyor.
Kim Bağışlayacak Beni: Birhan Keskin'e giriş kitabı diyebiliriz. Eskiden yayınlanan yanılmıyorsam üç kitabın (kontrol etmeye üşendi) toplanmış versiyonu. Bu kitabı da diğer kitapların aralarına alırım diye düşünerek başlamıştım. Ama gerçekten öyle sevdim ki, bazen sadece bu kitabı okudum. Bazen altını çizdiğim yerleri tekrar tekrar okudum. Şiir seviyorsanız bir göz atmanızı öneririm.
Bizi Ayıran Herşey: Çoksatan romanlardan biri, günümü şenlendiririm diye almıştım. Ancak çok satmasının bir sebebi varmış. Kitap benim beklemediğim birçok noktaya gitti. En sonunda kitabı sevdim ve kitap beni çok şaşırttı diyebiliriz. Sadece kadın başkaraman esrarını korusun diye bazı bölümler fazla zorlama olarak yazılmış gibi geldi ama o kadar da kusuru olsun diyorum.
Olmamış Kahraman Emeklisi: Üstteki kitabı okurken araya alarak devam ettiğim bir kitaptı. Ali Lidar'ın öykülerini daha çok seviyorum. Genel olarak Ali Lidar tarzıydı diyebilirim. Zaman zaman bana keyif veren dingin bir anlatımı vardır Ali Lidar'ın. Ama bu kitap öykü değil şiir kitabıydı. Bayıldım diyemem ama altını çizdiğim yerler oldu.
Suçlu Hemde Çok Suçlu: Bu yazarın bir diğer kitabı "Big Little Lies" adıyla diziye uyarlanmıştı. O kitabı hala bekletiyorum, çünkü yazarın ilk kitabının Suçlu Hemde Çok Suçlu olduğunu öğrenince önce onu okumak istedim. Çok farklı karakterler barındıran bir kitaptı ve okurken karakterleri gözlemlemek hoşuma gitti. Akıcı, asla sıkmayan, temposu düşmeyen bir kitap, hafif gerilim tarzında seviyorsanız öneririm.
Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku: Kitabı sırf isminden dolayı merakımdan almıştım. Yazım tarzını takip etmesi gerçekten zor, bu tarz bir yazım şeklini en son Ağır Roman'da görmüştüm. Her ikisini de çok sevmedim diyebilirim ama her ikisi de kısa kitaplar olduğu için bir şans verilebilir. Bu kitaptaki çizimler ayrıca hoşuma gitti. Aman aman önerdiğim bir kitap değil belki de benim anlamaya yaşım ya da deneyimim yetmedi. Bir zaman sonra üstüne tekrar düşünmek istediğim bir kitap, ondan sonra kesin kararımı veririm.
Cemile: Aytmatov okumamış olmanın utancından kurtulmak için almıştım ve iyi ki de ayın kapanışını bu kitapla yaptım diyorum. Öyle güzel akıp giden bir anlatımı vardı ki, su gibi değil, ağır akan ırmaklar gibi... Okurken gözümde hep annemin, babamın, eşimin köyleri memleketleri canlandı. Gereksiz uzun uzun betimlemeler yapan kitapları sevmiyorum ve Aytmatov'un kısa ama kesinlikle etkili betimlemelerini çok sevdim. Sanırım zamanla tüm Aytmatov kitaplarını edineceğim. Cemile'yi çok sevdim ve kesinlikle öneririm.
Yıllık hedefin altıda birini bu ayda tamamladım vallahi. Verimli ve çeşitli kitaplar içeren bir okuma ayı oldu.
Sizde durumlar nasıl, bu sıralar neleri önerirsiniz?
Sevgiler.
Kreş seçmek, seçememek. İşte bütün mesele bu.
Lakin evdeki hesaplar çarşıya uymadı. Babaanesi ve dedesi mart sonunda temelli memlekete dönüş yapmaya karar verince, kreş başlangıcını Eylül ayından Şubat ayına çektik ve de hummalı bir arayışa başladık.
Öncelikle görüştüğüm her kreşe mutlaka tavsiye ile gittim. Hepsinde tanıdığım bildiğim birinin çocuğunun olmasına ve dost tavsiyesi almaya özen gösterdim.
Çevrede kreş çok o yüzden bir liste yaptım. Önce telefon ile görüşerek hepsinden ön bilgi aldım. Sonra da yüz yüze görüşmelere Çınar'la beraber gittik.
Çınar'ın gittiğimiz ortama nasıl tepki vereceğini görmek istedik. Bir de kreş görüşmelerine başlamadan önce kendisine kreşe giden arkadaşlarımın çocuklarının videolarından biraz gösterdim. Okul nasıl bir yer anlattım.
Ara ara okula gitmek ister misin diye sorduk. Tepkilerini gözlemledik. Okulda arkadaşların olduğuna ve gitmek istediğine karar verdi. Bizde ilk görüşmeyi bundan sonra yaptık.
İlk görüşmeyi en iyi anlatacak kelimeyi bana sorarsanız. Tek bir cevabım olur "fiyasko". Çınar'ın eylül ayında geçirdiği ağır gripten sonra biraz hastane fobisi oluştu. Gittiğimiz kreşi beyaz önlüklü öğretmenler yüzünden hastane sandı. Ağlaya ağlaya bir hal oldu. Benim en büyük umudumu bağladığım kreş de yaşadığımız travma yüzünden liste dışı kaldı.
Bu süreçte; en beklemediğiniz yer çocuğunuz için en iyisi olabiliyor, ben yaşayarak gördüm. Sonraki tüm görüşmelerden önce Çınar'ın okulu hastane sandığından bahsettim ve ilk önce örnek sınıf görmek istediğimizi söyledim. Saatli olarak randevu aldım. Ama tek bir kreş dışında hiçbirinde herhangi bir özen göremedim. Hatta en pahalı olan kreş geleceğimizi bile unutmuştu. Bir tur da orayı hastane sanarak travmasal bir deneyim daha atlattık.
Bizim için çocuğumuzun iyi bakılması, pandemi şartlarına uygunluk, kreşin servisi olması çok önemliydi. Geleceğimizi unutmayan, hatta girişte yer alan yüksek raflardaki tüm dezenfektan vb. ürünleri kaldıran kreşi tercih ettik. Çünkü Çınar en çok orayı sevdi. Hatta hemen orada arkadaş bile edindi. Bu kreşin artısı genellikle 2-4 yaş arası çocuklarla çalışıyor olmasıydı.
Bebeklere karşı diğer kreşlere göre daha hassastılar. Bu nedenle kreşin hemen girişinden çocukların göreceği şekilde dizayn edilen bir alıştırma odaları mevcuttu. Çocuğum orayı çok sevdi ve diğer kreş randevumuza yetişmek için oradan çıkartmaya çalışsak da başaramadık. Burada da kreş öğretmeni imdadımıza yetişti ve Çınar geldi. Anladım ki gerçekten işi bilene bırakmak lazım.
Ayrıca benim en istemediğim şey koca bir servis aracıyla çocuğumun saatlerce gezdirilmesiydi ki bu kreşte butik servis araçları ile çocuklar gönderiliyor ve maksimum serviste kalış süresi 20 dakikayı geçmiyor. Ayrıca servis hostesi kullanılmıyor. Çocuk asla okulla bağı olmayan kimseye teslim edilmiyor. Bu nedenle okuldan görevli getiriyor servisle çocuğunuzu.
Görüştüğümüz kreşlerin hepsi hasta çocuk kabul etmediğinden bahsetti. Biraz burnu bile aksa eve gönderiyoruz dediler. Bu kısmı garip bulmamıştım aslında, lakin anlaştığımız kreş bana yakındaki bir hastane ile anlaşmalarının olduğunu ve herhangi bir hastalık vs. durumunda da hastane yardımı aldıklarını söyleyince aklımda bir ampül yandı. Mesela diğer kreşlerde böyle bir durum yoktu ve oldu ya acil bir durum meydana geldi velisi gelip çocuğu alana kadar bekleyecekler miydi? Açıkçası sonradan düşününce diğer kreşlerin bu konu hakkında bana bilgi vermemesi garip geldi.
Benim ayrıca en irite olduğum durum en pahalı kurumun, olası müşterilere karşı özensiz yaklaşımı ve çevredeki diğer kreşlere karşı takındığı kötüleyici tavırdı.
Görüştüğüm diğer hiçbir kreşte böyle bir tavır görmedim. Ekstra olarak kırtasiye masrafı isteniyor ancak ekstra yemek parası da isteyen bir kurum vardı ki fiyatları çevre ortalamasının da üzerindeydi. Bu durumu da ayrıca acayip buldum.
Anlaştığımız kreşte pandemi nedeniyle dışardan branş öğretmeni kabul edilmiyor. O nedenle bu sene tüm eğitimleri okulun öğretmenleri veriyordu. Diğer kreşlerin tek artısı ekstra verdikleri eğitimlerdi, ancak hiçbirinde de burdaki özeni göremedim.
Yine anlaştığımız kurumun bu süreçte hiç covid vakası yaşamaması ve bu nedenle hiç kapanmaması da benim tercih nedenim oldu. Birçok arkadaşım kreşten eve covid getiren çocuğu nedeniyle zor zamanlar atlattı. Zaten bir kez covid atlatan çocuğum tekrar yakalansın da istemiyorum açıkçası.
Yani işin özeti, bütçenize uygun ve çocuğunuzun en iyi tepki verdiği kreşi seçebilirsiniz bence. Kreşlerin zaten çalışabilmesi için tüm belgelerinin mevcut olması gerekiyor. Belgeleri görmek isteyebilir, öğretmenlerin hepsinin ilkyardım eğitimi olup olmadığını sorgulayabilirsiniz. Bu konular önemli.
Geriye kalan ek dersler vs. tamamen sizin bütçenize bağlı, çünkü ne kadar ek ders o kadar da ek masraf açıkçası. Kreşte olmayan ek eğitimlerden jimnastik için yakınlarda bir kurum var bende yazın bi kaç ay çocuğum için orayı değerlendirmeyi düşündüm. Böyle çözümler de oluşturabilirsiniz.
Umarım kafa karışıklığınıza, bir karışıklık da ben eklememişimdir.
Yeni kreş velisinden sevgilerle.
Cumalar candır, gerisi heyecan.
Öncelikle çok rağbet gören Kaan'ın eskimo kulübesi yandaki gibidir. Uzun bir müddet erimedi, kapının önünden geçtikçe Çınar da girdi, çıktı herkese eğlence oldu.
Geçtiğimiz haftayı kreşler arasında mekik dokuyarak, geçirdik. Derya deniz bir dünya, kararsızlığımız tavan yaptı. En sonunda Çınar kendi istediğini seçti de olaya noktayı koyabildik.
Bu hafta işlerden başımı kaldıramadım. Neden bilmiyorum ama toplantılar arasında kayboluyorum. Bir günde bu kadar çok toplantı olmamalı bence, ne zaman iş yapacağız biz diye sorgulamaktayım.
Bir saatlik bir boşluk yaratabilsem, saç kestirmeye gideceğim ama henüz bunu yapmaya vakıf olamadım.
Geçenlerde ismini unuttuğum bir blog sayesinde webtoon okumaya başladım. O kadar hoşuma gitti ki siteden çıkmak istemiyorum. :)
Bizde durumlar şimdilik böyle, haftasonu gelse de iş dışında birşeyler yapsam diye beklemedeyim.
Siz de ne var ne yok?
Sevgiler.
Applesoda.
Karlar düşer...
- Camın kenarında oturup yağan karı izlemeyi çok seviyorum. Dışarı çıkıp çocuklar gibi kar peşinde koşan kocama katılma hevesim hiç mi hiç yok.
- Geçen seneki kadar yağdı bizim buralarda, bakalım geçen seneki yağışlardan fazlasını görebilecek miyiz?
- Aşağıda komşumuzun oğlu Kaan evin önüne eskimo kulübesi yapıyor. Geçen sene de yapmıştı. İçine de bir battaniye atıp, son kar tanesi de eriyene kadar orada takılacak. İlginçtir eskimo kulübesi tüm kar ortadan kalksa dahi kalıyor, erimiyor.
- Bir yandan da sabah iş var küçük bebemi ne yapacağım diye düşünmüyor değilim ama neleri halletmedik ki bunu da hallederiz elbet.
- Bir kaç gündür akşam mesailerindeyim kitap okuma işleri biraz sekteye uğradı.
- Kar yağışıyla beraber bana da bir dinginlik çöktü sanki, yazının havası da uykuya beş dakika kalaya dönmüş gibi hissediyorum şu an.
- Gerçi inanmazsınız geçen hafta kendi adıma bayağı aktiftim. Salı günü yıllardır görüşmediğim (kendisi üst sokakta oturuyor) arkadaşıma gittik Çınar'la. Çocuklar oynarken bizde biraz sohbet terapisindeydik.
- Çarşamba günü kreşlere yaptığımız geziden sonra ne olacak bu fiyatların hali diye dertlenmek için İpek ve Ayşe ile dışarıda buluştuk. Anne yada eş olmadan sadece kendim olarak geçirdiğim o iki üç saat gerçekten çok iyi geldi.
- Pazar günü de çocukları babaları ile oyun parkına yollayıp, bizde cilt bakımına gittik. Cilt bakımından hemen sonra yüzümde sivilce çıkması size ne kadar normal? Şahsen ben bilemedim.
- Bu hafta için de var birtakım planlarım ama bakalım hava muhalefeti olmazsa inşaallah. :)
- Bende durumlar böyle, sizde ne var ne yok? En çok kar nereye yağdı?
Search
About
Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.
Copyright © 2008 dövüsürken hanımefendi degilim.... All Rights Reserved.
Design by Padd IT Solutions - Blogger Notes Template by Blogger Templates