28 Ekim 2021

#6 Zaman Zaman

 

Aşırı bir yoğunluk oldu işlerde şu sıra, akşama kadar çalışıyorum.
Akşam çocuğu uyutup gene çalışıyorum.
Çalışmakla mı varoluyorum, yoksa işim bensiz mi kalamıyor?
Hiç bilmiyorum.

Size bir şarkı bırakıp kaçıyorum.

"Bir gün olsun unutunca dışımda kalıyorsun

Oysa seni düşününce içime sığmıyorsun"

Şu dizeleri de sevgili bloguma armağan ettim.

Sağlıcakla.

Not: Şarkıyı biliyor muydunuz? Yoksa bilmiyor muydunuz? Meraktayım. :)

26 Ekim 2021

#5 His

Vedalaşma hakkında yazıyı yayınladıktan hemen sonra oğlum ağlaya ağlaya uyandı.

Ne yapsam kabul ettiremedim, kucağıma gelmek istedi. Başını omzuma koydu ve evin içinde bebekken çok dinlediği için onu çabucak sakinleştiren "Selvi Boylu Al Yazmalım"ı söyleyerek dolandık bir müddet.

Şarkıyı ilk kez söylemeyi bitirdiğimde çoktan uykuya dalmıştı aslında ama ben biraz daha sarıp sarmalamak istedim. Bir kaç kez daha söylerek Çınar kucağımda ben pencerenin önünde öyle durduk.

Bazen bazı anlara nasıl baktığımız çok önemli diye düşünüyorum. Evet her zaman gecenin köründe kalktığımda böyle tahammülkar olamayabiliyorum.

Ama büyüdükçe bize duyduğu ihtiyaç öyle azalıyor ki... Eskiden her gece yaptığımız gezme rutinlerimiz artık arada bir sıklıklarına düştü.

Böyle olunca insan eskiden söylendiği durumun şimdi nasıl da "dur keyfini çıkartayım" anlarına dönüştüğünü algılayabiliyor.

Anda kalabilmek, anı yaşayabilmek, anın keyfini çıkarabilmek dileğiyle.

Öperim gözlerinizden...

Not: Resimdeki Çınar ve kankası Meryem (Çınar'ın deyimi ile Meryen).

24 Ekim 2021

#4 Vedalaşmalar Adına

 

Bu aralar dört yanım olmuş ayrılık...

Ayrılık, ah ayrılık...

Kendi memleketimde gurbetlik çeker oldum dostlar. Pandemi öncesi henüz doğurmamıştım ki çok sevdiğim arkadaşım Cansu dil okulu için İrlanda'ya gitmeye karar verdi.

Güle oynaya yolladık. Sekiz ay sonra kavuşacaktık neticede ama pandemi patlayınca kız orada mahsur kaldı. Oldu iki sene tabii ülke kolaylık sağladı bir şekilde kaldı orada şimdilik. Ama biz böyle uzun bir ayrılık için vedalaşmamıştık ki... 

Hadi Cansu'nun yokluğu ile bir şekilde idare ediyordum ki, iş yerindeki en yakın arkadaşım Deniz'e Katar ofisi için transfer teklifi geldi. Deniz de uygun buldu kabul etti. Yıllardır şu şirketteyim. Lakin böyle jet hızı ile gerçekleşen transfer ilk kez gördüm. Bir ay içinde kızı Katar'a aldılar. Biz tabi home office bir yandan, Deniz'in halletmesi gereken yığınla evrak işleri bir yandan derken uygun vakit olmadığı için görüşemedik. Öyle bir sarılamadan, bir hoşçakal diyemeden... Bir sabah buradaydı, sonraki sabah yok...

Deniz'e alışamamıştım ki, bir sabah da Merve'nin İngiltere'ye aynı hafta gideceğinin haberi geldi. Merve benim fahri kızkardeşimdir. Aslında kızkardeşimin üniversiteden arkadaşı ancak yıllar içerisinde öyle içimize işledi ki, evimizin bir kızı o da bizim. Şansıma işte kız doktoraya kabul aldı alalı yurtdışından sinek bile girmesine izin vermeyen İngiltere'nin kapılarını açacağı tuttu. Mervem de bir hafta içinde kuş oldu gitti. Vedalaşmaları pek sevmediği için alel acele geldiğim şirket yemeğinden sonra kapıyı açtım, evime yığılmış olan kargo paketlerini verdim. Bir kucaklayamadan bile Merve gitti. Çocuğum Çınar da arkasından "Meyğve gitmeee." deyince Merve ağlaya ağlaya gitti.

Ama ben her gidenin arkasından bir parça daha eksildim. Eksilen yanlarıma yama bile yapamadım. Öyle sökük dökük, yarım yamalak kaldım. Durdum durdum ağladım. Ağladıkça da anladım. 

Anladım ki benim doyasıya vedalaşmaya ihtiyacım var. Belki salya sümük, belki sımsıkı sarılmalı ama beni böyle vedalaşmalardan alıkoymayın. Eksik bırakmayın. Oturup ağlatmayın...

Off ne dolmuşum be.

Buraya kadar gelebildiyseniz vallahi tebrik ettim. Peki sizce vedalaşmalı mı yoksa çok da abartmamalı mı?

Not: Bu arada gidenlerin en çabuk geri gelecek olanının en iyi ihtimalle beş senesi var. Kimisi de temelli... Ah ciğerim... Bir de olurya  Merve'nin kargolarının sizde ne işi var diye düşünen olursa bir hafta içinde gideceği belli olunca, bir sürü eksik gedik şey sipariş ettik. Gelenler Merve ile gider, gelmeyenleri ben iade ederim diye.


22 Ekim 2021

#3 Seramik sevdam...

   Şöyle bir huyum var ki; bir şeye tutuldum mu ayarsızca tutuluyorum. Allah affetsin ama bende böyleyim işte arkadaşlar.
  Pandemi döneminde evde olduğumdan kıyafet ihtiyacım falan da yok. Sosyal harcamalarımın hepsi sıfıra indi.

   Kitaplar da sürüyle birikmiş, kendime söz verdim son kitabı elime almadan yenisini almayacağım diye, e para da bende kaşıntı yapıyor. İlla harcamam lazım. :)

   Çok severek takip ettiğim bir seramik hesabı vardı. Hediye alırım birilerine güzel fikir diye takibe almıştım. İşte bende baktım durduğum yerde duramıyorum gelmiş gene üstüme bir delilik hali kendime hediye aldım.

   O kadar sevdim ki sonra işte orda affınıza sığınıyorum ama .... çıktı olayın. Artık heryer seramik bardak oldu evde. 

   Kızkardeşim "Artık koyacak yer de kalmamış bence bardak işine burada bir son ver." dedi geçen gün, bende "Şu bardağın verdiği mutluluğu veremeyen insanlar var kardeşim." dedim.

   Özellikle şu dönemde, beni bardaklarım ve de kitaplarım mutlu ediyor. Yine de koyacak yer olmaması bir sıkıntı tabi...

   Var mı sizde böyle delilik halleri, gelin dertleşelim.

   Not: Bu resimdekiler son alışverişimden, bugün itibariyle toplamda 23 bardak var evde...



21 Ekim 2021

#2 Kitap Önerisi: Blog Savaşları

 Size dünyanın en iyi kitabını önermeye geldim sanıyorsanız yanılırsınız.

 Fakat kitap iyi kitap şimdi orası kesin, ben bizzat okudum beğendim. Fiyatı da çok makul ben alırken şurada 5 liraydı.

 Bu kitap satmadığından sanıyorum 5 liralık kitaplar kategorisine düştü. İşte bende bu kısma değinmek için bu kitabı seçtim.

 Şahsen kendime verdiğim bilir kişi payesi ile gözüme çarpan kusurlar aşağıdaki gibidir.

  • Korkunç kapak tasarımı: Gel de beni al diye bağıran bir yanı yok. Sanırım fuşya rengini o yüzden seçmişler ama koşarak uzaklaşma hissiyatı yarattı bende. Ayrıca '@' ve '#' işaretleri nedir Allah aşkına??
  • Hem orjinal ismine, hem de içeriğine uymayan isim: Kitabın orjinal ismi "Mummy Bloggers" o şurada bi dursun bakalım. İçerik ise blog yazarı üç annenin bir blog yarışmasını kazanmaya çalışması ile alakalı. Yani bence kitap isminden dolayı da sınıfta kaldı.
  • Kitap tasarımı ergen gençlere yönelik şekilde tasarlanmış, içerik ise tamamen ergen yaşları atlatmış aklı selim bireyler için.
Bakmayın o kadar gömdüğüme kitabı çok sevdim. Çok eğlenerek de okudum. Sosyal medyanın görünmeyen yüzünü çok iyi yansıtıyor. Çocuğu için evde kalmayı seçen anneler de çalışmayı seçen anneler de kendinden çok şey bulabilir.

Hatta en çok da o sosyal medyada gördüğümüz herşeye yetişen süper annelerin hayatlarının arka planlarında yaşananları (zaten tahmin ettiğimiz üzere) görmek eğlenceliydi.

Velhasıl-ı kelam; eğer bir anne iseniz, eğer karım bu çocuğa nasıl bakıyor ben bihaberim diyen bir baba iseniz, ya da herşeye yardımcı olan bir baba iseniz... Yani işte ebeveynseniz özellikle öneriyorum.

Son söz: Sevgili Hep Kitap rica edeceğim, içeriğe uygun kapak ve de isim seçin. Hayır bu şekilde istenilen hedef kitlesine ulaşamadığınız için de satamıyorsunuz zira ve biz de güzel kitapları kaçırıyoruz.

Peki siz sevgili arkadaşlarım? Bu kitabı kitapçıda görseydiniz ilginizi çeker miydi? Alır mıydınız? 

Öperim gözlerinizden, yorumlarda buluşalım.

20 Ekim 2021

#1 Git burdan hastalık...

  • Balboncuğum hastaydı bir kaç haftadır. Bir türlü iyileşemedi derken dün kullandığı ilaç alerji yaptı. Öğlen gittiğimiz hastaneden akşam zor çıktık.
  • Gündüz tabi işi gücü bırakınca akşamları çalışmam gerekti. İki akşamdır Çınar'ı uyutup iş başına oturuyorum.
  • Az uyku, çok iş derken şuralara bayılmama ramak kaldı.
  • İki senedir doğru dürüst hasta olmayan çocuğum (covid hariç) bir grip oldu, bir türlü kurtulamadık.
  • Geçtiğimiz Nisan ayında covid olmuştu Çınar, ilginç bir şekilde bize bulaşmadı. Sadece Çınar yakalandı hastalığa...
  • Covidden çekmedik gripten çekdiğimiz kadar diye dolanıyor eşim ortalıkta....
  • Temiz tükendim dostlar.
  • Herkese iyi geceler.

19 Ekim 2021

Hello World!

  • Öyle uzun zamandır yokum ki buralarda... Nerelerdeydim size kısa bir özet geçmek isterim. 
  • Hamileliğim bulduğum her yere kusmalı, ayılmalı bayılmalı geçti. Oraları sonra detaylıca anlatırım. :)
  • Analığın üçüncü ayı on yedinci günü itibariyle doğum iznim bitti, bende kalktım işe gittim.
  • İşe alışma, bulduğum boş vakitlerde süt sağma derken iki hafta olmadan pandemi patladı.
  • Türkiye'de çıkan ilk vakayla beraber şirket beni evde küçük bebeğim olduğu için eve yolladı. O gün bugündür home officedeyim arkadaşlar.
  • Geçen sene bir ara dönüşümlü olarak ofise gitmeyi de denedik. Ancak o kadar çok saha personelimiz var ki, onların her yere girip çıkmak zorunda olması durumu Amerikalıları biraz korkuttu. Sonrada ofis komple kapatıldı hatta izin almadan gidersen içeri de almıyorlar. 
  • Çocuğu da o arada büyüttük valla. Şimdilik babaannesine emanet ancak baharda eşimin ailesi temelli olarak memlekete yerleşmeye karar verdi. Bizede işte kreşin yolları göründü. :)
  • Hislendim, baktım kimsem yok gene kalktım buraya geldim.
  • Bazen insanın elleri karıncalanıyor. Bazen de böyle bir iç dökme hali gelip vuruyor. Yazmak bana hep iyi gelmiştir. Evde hapislikten kurtulamayınca bana iyi gelen birşeye geri dönmek istedim. Eh artık çocuk da malum abileri ablaları büyüdü sayılır. 
  • Benide böylece sahalara dönmüş sayın.
  • Kendi kendime bir challenge yapmaya karar verdim. Malum bendeniz tembelliği ile nam salmış bir kızçeyim, hele şimdi analıkla beraber tükendim a dostlar. İşte bende bugün itibari ile önümüzdeki ay aynı güne kadar, her gün bir paylaşım yapacağım. Öyle uzun uzun yazmayacağım korkmayın. Bir kaç küçük satır bir de günümün içinden bir fotoğraf...
  • Ne dersiniz?
  • Sevgiyle uzaktan kucaklarım.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.