8 Mart 2024

2024 Ocak Ayı Okuma Raporu


Aralık ayındaki nadastan sonra Ocak pek bir verimli geçti diyebilirim, hakkını vere vere fakat ne okudum be cağnıııımmm....

Fernando Pessoa'nın Üç Günü: Everest'in bu Açıkhava serisini pek seviyorum. Minicik olmaları bir güzellik, ayrıca pek bilmediğim yazarlar ile küçük tanışmalar için de ideal oluyor. İlginç bir küçük kitapçıktı, denk gelirseniz öneririm.

Belki Bir Gün Uçarız: 2023'teki en iyi keşfim net Aylin Balboa idi. Her satırından çok keyif alarak okudum. Kitapları basıldığı sıralama ile okumak daha mantıklı olabilir. Ben tam tersten başladığım için ilk kitabı en son okumuş oldum. Bu kitap bir miktar otobiyografik, hayatında yaşadığı bir çok travma mevcut yazarın insan okudukça daha iyi kavrıyor... Herkese Aylin Balboa'yı gönül rahatlığı ile öneririm.

İyi Adamın On Günü: Ne zamandır merak ettiğim bir seriydi, Storytel'de görünce yollarda dinleyeyim bari diyerek başladım ve oldukça da keyif aldım. Baş karakterimiz sizin bildiğiniz karakterlerden değil, hatta belki başka bir romanda yan rol bile kapamazdı kendisine ama bir şekilde karaktere ısınmayı başarıyor insan. Severek dinledim, seslendirmesi de çok başarılıydı.

Tarih Boyunca Türk Kadını: Bu kitabı bizim kız grubuna İngiliz Merve hediye etmişti. Bana önce okuyup, altını çizdiği versiyonu hediye etmiş. :) Kitap aslında bir tez çalışmasının basılmış versiyonu, haliyle yazarlık becerisi aramıyorsanız okunabilir. Bazı kısımlarda farklı kişiler yazdığı için çok tekrara düşüyor, aynı şeyleri tekrar tekrar okumak zorunda kalıyorsunuz. Ben şahsım adına en çok İslamiyet öncesi Türk Kadınını anlatan bölümü sevdim.

Kudüs Yazıları: Bu kitabı Ayşecim mini kitap kulübümüz için seçmişti. Kudüs bize yakın bir coğrafya ve yakın tarihte yaşanmış ve halen yaşanmaya da devam eden sıkıntılar malumumuz. Ama göz önünde olmayan herşey aslında bize çok uzak oluyor. Geçmişten günümüze neler olmuş, neler yaşanmış bugün bu sorun nasıl kangren haline gelmiş anlamaya çalışmanın ilk adımı için doğru bir kaynak bu kitap, meseleyi derinlemesine incelemek isterseniz de o yolda kaynak kitapları da bu kitabın içindeki önerilerde bulabiliyorsunuz. "Bugün biz ne yaşıyoruz?" cümlesinin altını benim için güzel doldurdu, öneririm.

Kötü Adamın On Günü: İyi Adamın On Gününden memnun kalınca yollarda sesli kitap dinleme mesaime Kötü Adamın On Günü ile devam ettim. Bunu da oldukça keyif alarak dinledim diyebilirim.

Othello: Othello hepimizin malumu bir hikaye aslında, sadece ben tiyatro metni okumayı sevmediğim için hep ertelemiştim. Neyse aradan çıkarmış olduk. :)

Yağmur Kaçağı: Şiir okumadan uyumayalım çalışmalarım kapsamında Yağmur Kaçağı ile meşk eyledim akşamları... Attila İlhan bildiğiniz gibi, şiirler de keza güzeldi.

Masal Masal İçinde: Bu kitabı sevgili İlkay'ın blogunda gördüğüm için almıştım. Önce İngiliz Merve okudu, sonra ben okudum. Güzel ve hoş bir kitap olsa da "ben bu hikayeyi biliyormuşum" olmadım değil. Eminim bir çoğunuz da mutlaka duymuşsunuzdur ama yine de keyifli bir iki saat için okunabilir tabii masal seviyorsanız, şahsen ben masallara pek de bayılmıyorum.

Meraklı Adamın On Günü: Yazar her seferinde çıtayı bi tık daha üste koydu diyebilirim. İlk kitapta bir olayın peşindeyken, ikincisinde aynı anda iki olay çözdük, üçte işler çok karıştı. Yine de keyif bir sesli dinleme deneyimi sunuyor. Yazarın kalemini sevdim.

Güneş ve Onun Çiçekleri: Kaur Hindu bir yazar, hayatında yaşadığı "o acı" travmayla baş etme yolunu yazmakta bulmuş. Onun tastamam bir "kadın" olduğunu okurken hissediyorsunuz. Anne değil ama ama anne gibi... Yaşadığı acı onu büyütmüş, değiştirmiş. İnsanlara iyileştirici güç olmayı seçmiş. Modern şiir seviyorsanız mutlaka okuyun. Bende gidip diğer kitaplarını alayım.

Gördüğünüz üzere hakkını vere vere çok okuduk be canım...
Sevgiler.
29 Şubat 2024

2023 Aralık Ayı Okuma Raporu

Yazacak çok birşey yok diye mi bir türlü elim gitmedi bu yazıya hiç bilmiyorum. Neyse kısmetimde Şubat ayında Aralık ayının yazısını yazmak da varmış neyleyek.

Aralık ayında bir çok sesli kitap dinledim ama aslında hepsi daha önce okuduğum kitaplardı. Yıllık hedefi erkenden tutturunca canım ne isterse onu dinlemeyi seçtim.

Bir de sanırım "iş iptal oldu" haberini bana sabah kahvesi eşliğinde ofiste bu kitabı okurken verdiler diye bu kitap da süründü durdu elimde.

Sevgili Arsız Ölüm: Yanlış zamanda yanlış kitap mıydı diye düşünmeden edemiyorum. İlk etapta çok hızlı okurken o malum sabah sonrası bir türlü ilerletemez oldum kitabı... Hatta sonrasında Storytel'den sesli dinleyerek bitirdim. Pek sevmediğim uzun uzadıya anlatılan bir yazım şekli var. Ne kitaba ne karakterlere bir türlü bağlanamadım. Okumak için çok akıcı bir yanı da yoktu. Süründük beraber. Kendim keyif almadığım için kimseye de illa alın diyemem ama biraz araştırıp öyle alın bence. Ben tiyatro oyununa bir türlü bilet bulamayınca kitabı okumaya pek heves etmiştim ama ne umdum ne buldum oldu.

Neyse sonuç olarak Aralık ayını da 1 kitapla kapatmış bulunuyorum. Ocakta herşey çok daha güzel olacak. :)

Adios.

Bir küçük kutlama meselesi...

Merhebalar gönül dostları,

Canlarım, ciğerlerim, iki gözümün çiçekleri umarım iyisinizdir. Zira ben şu an adeta içi kıpır kıpır, midesinde kelebekler kanat koşturan ilk aşkının ilk heyecanlarını yaşayan bir yeniyetme gibiyim adeta...

"Oldu en sonunda oldu bim bam bom" diye ortalıklarda oryantal yapmak istesem de ortam tabii ki buna müsait değil.

Sizlerin ettiği dualar yerine teslim edildi sanıyorum ki,  çünkü terfi ettim. Ama bu aslında bir önceki iptal edilen iş değil.

Şöyle ki; A ve B takımları var diyelim. A daha başarılı ve daha büyük hedefleri var, B ise daha küçük bir takım. Ben bir öncekinde B takımına geçiyordum ve biliyorsunuz ki iptal oldu. Bu sırada A takımında bir açık doğdu onlar bana seninle görüşmek istiyoruz dediler. En baştan yeniden görüştük. Aynı süreçlerden bir daha geçtik. Ama bu sefer nihayete erdik dostlar pazartesi imzamı attım. :)

Bana "oldu bu iş" denilen günün üzerine imza için iki hafta beklemek çok zordu inanın, ha iptal oldu ha olacak diye diken üstünde gezdim.

Neyse ki bu sefer muvaffak olduk. Hatta hiç beklemediğim bir süprizi daha var bu işin sanırım ama onu da olursa yazarım, şimdilik belirsiz.

Velhasıl-ı kelam, "olanda da olmayanda da hayır vardır" sözü bir kez daha yerini buldu. Nitekim olmadığında üzülmeme izin vermeyenlerin sevinmesine de bu sefer ben izin vermiyorum. Kocam ve bir iki iş arkadaşım hariç kimseye hiç bişey söylemedim. Öyle kendi kendime yaşıyorum bu sevinci. :)

Bu arada çok beklenen o imzanın atılması şerefine kuzenim bana çikolata göndermiş. Çiçeksepeti notu karıştırmış, önce uzunca bir süre çikolatayı aradık. Sonra resimdeki çikolata olduğunu düşündük, bu sefer de o isimde biri var mı yoksa gerçekten not mu karışmış diye koca binanın çalışanlarını kontrol ettirdik.

Durduk yerde bir sürü iş çıktı başımıza. Neyse çikolata benimmiş ama not başkasının. Hacine Hanım'a buradan seslenmek istiyorum. "Üzgünüm yeğenleriniz çok güzel bir not yazmıştı ama olsun beni de mutlu etti." :)

Sevgiler size.

Gidip biraz daha içim kıpır kıpır salınayım ortalıklarda.

Bye.

7 Şubat 2024

Durum Raporu: Evin yolunu bulamıyorum.


Hayırlı günler olsun çiçeklerim,

Uzun zamandır yoktum. Enerjim olunca zamanım, zamanım olunca enerjim olmuyor. Haliyle biraz boynu bükük kaldı buralar. Nerelerdeydin derseniz orada, burada, şurada diyebilirim.

* Yılbaşı sebebiyle kocam memleketine gitmek istemişti. Yeni yıla maailecek Amasya'da girdik. Doğum günüm sebebiyle pasta almaya gitmiştik. Amasya'da aldığımız en büyük boy pastanın İstanbul'da aldığımız en küçük boy pastadan daha ucuz olması beni şoka soktu. O şoku atlatamadım.

* Amasya'dan dönerken otobanda arabamız bozuldu. Gecenin ikisinde çekici gelip sağolsun bizi oradan kurtardı. 2024'teki ilk başarım çekiciye binmek oldu böylece. Bunu da denemedim demem.

* Yılbaşı tatili yetmedi, hazır önümüz yarıyıl tatili Çınar'ı da alayım da Karabük'e eltimlere gidelim dedim. Çınar hep büyük otobüslere binmek istediğinden otobüs ile gittik geldik. Yolculuk kısmı dışındaki kısımlar çok eğlenceli idi. Çocukları bırakacak kimse olmadığı için jandarma komutanı olan kayınbiraderime çocukları bıraktık. O da asker başına bir çocuk emanet etmiş, biz gelene kadar bakmışlar. Düşündüm de bazen asker olmak da zor arkadaşlar. :) 

* Karabük dönüşü evin salonunda büyük tadilat başladı. Salonun sıvası alıp başını evi terkedince tavanda tadilat yapmak gerekiyordu. Bende "elin değmişken de bir güzel boyarsın be kocacığım" diye verdim gazı, verdim coşkuyu. :)

* Çok güzel mis gibi bir salonumuz oldu. Bu arada boya alırken ben koyu renk düşünüyorum ama satış görevlisinin verdiği karteladaki renkler bana hep açık geliyor. Neyse en son bir renk seçtim ama aklımdaki renkten çok açıktı yine de. O sırada seçtiğim rengi gören satışçı kadın "Bu renk kartelada durduğu gibi durmaz, daha koyu olur." dedi. Bende "Aaa öyle mi süper, ben zaten daha koyu olsun istiyorum." dedim. Kadın şok, kocam şok. :) Evi koyu renk boyamaktan çekinmeyin arkadaşlar, zaten akşamdan akşama evi kullanan insanlarız neticede, güzel oluyor.

* Tadilat devam ederken cuma günü akşam aylık ödemelerimi yapınca cebimde kuruş kalmadığını fark edip sinirlendim ve kocamı aradım. "Seni çok seviyorum. Seninde beni çok sevdiğini biliyorum. O yüzden bu akşam çocuğa sen bakarsın diye düşündüm. Ben kızlarla dışarı çıkıyorum." dedim. Hemen akabinde de spontane bir buluşma ayarladım. O günden beridir de eve giremiyorum arkadaşlar. 

* Cuma Ayşe ve İpek'le buluşmak ile başlayan serüvenim, cumartesi çocukları da alıp hamama giden kocalarımız sebebiyle boşa çıkan kızlar buluşmasına evrildi. Pazar akşamı İngiltere'ye gitmeden önce evdeki eşyalarını almaya gelen Mervecim ile oturduğumdan çocuğu gene kocam devraldı. Pazartesi günü İngiliz Merve'ye veda partisi minvalinde kızlarla yemeğe gittik. Salı günü kocam gece nöbetine gideceği için çocuğu ben devraldım. Bu akşam gene kocama devrettim. İşten arkadaşla dışarı çıkıyorum.

* Ay sanırım ben evin yolunu kaybettim dostlar. :) Kocam çok dışarı çıktığı bir dönemde ciddi bir kavga etmiştik ben lohusa olduğum süreçte, o da benle bugün dalga geçiyor, "Sen gelince ben büyük bir kavga çıkarayım da evde, sen gör." diye... Umarım şakadır.

* Bu arada evrene verdiğimiz tüm mesajlar dönüp dolaşıp yerini buluyor. Ya da bazen yürekten istediğimiz birşey düşündüğümüzden bile çok önce gelip önümüze konuyor. Geçtiğimiz yıl "Manxcat" in Arya ile yaptığı seyahat yazısını okuduğumda "Biz de bir gün Çınar'la böyle olacak mıyız acaba?" diye düşünüp içimden dilemiştim. Hatta yorum da yazmıştım. Düşündüğümden bile erkenden oldu...

* Bazen yaşamak güzel şey. :)

Sevgiyle, 
Applesoda
11 Ocak 2024

2023 Kasım Ayı Okuma Raporu


Kasım ayı yılın en verimli ayı oldu. Okudukça okudum, hatta okumalara doyamadım galiba. Keşke her ay kasım kadar verimli olsaydı.. :)

Deniz Duası: Khaled Hosseini, Uçurtma Avcısı ile tanıştığım bir yazardı çok güçlü bir kalemi var kendisinin. Bu kısacık resimli baskılı kitap ise oldukça acıklı bir şekilde mülteci sorununu anlatıyor.

Şifacının Kalbi: Blog dünyasının yeni yazarı sevgili Duygu'nun kitabını herkese öneririm. Bir çırpıda okunan, güzel mesajları olan mükemmel bir fantastiğe giriş eseri. Fikir benzersiz ve yalın bir dille anlatılıyor. Ben Duygu'nun yerinde olsam böyle güzel bir fikir bulmuşken en az üçleme olarak yazardım bunu ama tabi o benim arsızlığım. :) Duygu'nun yeni kitaplarını merakla bekliyorum.

Dönüş: Yanılmıyorsam bu yazarı "Kitapeylemi" sayesinde keşfetmiştim. Yazarın ilk kitabı imiş Dönüş, hafif bir ilk kitap tutukluğu yok değil ama yine de akılda kalıcı güzel bir eserdi. 

Sevgi Masalı: Oğlumun kitaplığına yatırım olsun diye aldığım eserlerdendi. Behrengi çok ilginç bir yazar bence, bu kitap da oldukça ilginçti ama tasarımı ve kapağı yanıltmasın erken yaşta okutulacak bir eser değilmiş.

Hoşgör Köftecisi: Bir yerlerde Hoşgör Köftecisi'ni gördüm ve "Aaa Orhan Veli öykü de mi yazıyormuş?" dedim. Sonra aklıma düştür Storytel'de görünce açtım dinledim. Orhan Veli'nin öykücülüğü de şiirciliği kadar iyi hatta sanırım ben öykücülüğünü bir tık daha fazla sevmiş olabilirim.

Asaf Halet Çelebi - Seçme Şiirler: Asaf Halet Çelebi "İbrahim" şiiri ile yıllar evvel gönlüme taht kurmuştu zaten ama ilk kez kendisinin bir kitabını okudum. Çok da keyif aldım. Yanımda kitap taşıyamıyorum ağırlığından ötürü diyenler bu seriden üç beş kitap alarak bu sorunu çözebilirsiniz. Boyutları ve incelikleri mükemmel. :)

Dövüşen Anlatsın: Ahmet Telli fuarda gördüğümde dikkatimi çeken bir yazar oldu. Elime alıp bir kaç sayfasını karıştırınca bu kitabı almaya karar vermiştim. Sevdiğim yerler de oldu, sevmediğim yerler de... Yazarın başka kitaplarına da bakabilirim.

Yüzbaşının Kızı: Minnoş kitap kulübümüz için İpek'in seçtiği bir kitaptı. Bu aralar ya Rus Klasikleri bana çok kolay geliyor ya da hep kolay okunanları denk geliyor. Henüz çözemedim. Sevdiğim bir kitap oldu.

Aşk Satar: Boş vaktiniz çoksa okuyabileceğiniz bir eser. Eğlenceli, bol bol altını çizdiğim yerler de oldu, okurken çokça güldüğüm yerler de. İşin en eğlenceli tarafı bence her öykünün dönüp dolaşıp aynı karaktere bağlanması idi. Şebnem Burcuoğlu yeteneğinin nerede olduğunu ve onu nasıl kullanması gerektiğini gerçekten iyi biliyor.

Rosalie Blum Serisi: Bu seri Melike'ye hediye gelmişti. O çok sevdiği için biz de okuyalım diye getirmiş. Çizgi roman olan bu seriyi ben hiç sevmedim. Bence çok boş ve anlamsızdı. Merve ile Melike ise çok sevdiler. Buyurun burdan yakın.

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri: Bu kitabı eğer doğru hatırlıyorsam "Bir Garip Şeyma"nın blogunda görmüştüm. Severek okudum diyebilirim. Genelde her oturduğumda bir vaka okuyup bıraktım. Bizim Gülseren Hanım'ın kitapları gibi değil. Vakalar hem çok ilginç hem de vakaların çıkış noktaları hastaların nasıl bu hale geldiklerini görmek ufuk açıcıydı.

Metinler: Elimde bulunan son Nilgün Marmara eseri idi Metinler. Kendisini anlamaya vakıf olamasam da tanıştığıma çok memnun oldum. Bir müddet kendisi ile olan mesaime ara versem de en kalın kitabı Defterler'i de bir gün okuyup kendisine veda edeceğimi biliyorum.

Bizans'ın Fethi: Bu kitap aslında Zweig'in "Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar" kitabında bir bölümmüş. Onu alıp biraz resim ekleyip yeni bir kitap gibi basmışlar. Ben yedim, siz yemeyin. Bu arada Zweig'in bu dildeki anlatıcılığını gerçekten sevdim. İlginç detaylara da yer vermişti. Kendisini de %95 oranında tarafsız buldum diyebilirim.

Altı Ay Bir Güz: Bilge Karasu uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı. Başlangıçta kitabın üslubuna alışmakta biraz zorlansamda, sonrasında su gibi akıp gitti diyebilirim. İlginç bir yazar Bilge Karasu, ilginç ayrıntılara dikkat ediyor. Eserin değişik bir kronolojisi var, okunmaya değer.

Günler Aylar Yıllar: Bu kitap da çok merak ettiklerimden biriydi. Çok ama çok ilginç deneyimdi. Yazar bir şekilde sizi hikayenin içine çekmeyi başarıyor ve sanki ordan o hikaye bitene kadar çıkamıyorsunuz. Durgun ama aynı zamanda gergin bir öykü. Yine de bir saniye bile sıkmıyor. Mutlaka okumalısınız kategorisine koyun derim.

Evet Kasım ayını 16 kitapla mükemmel kapattık. Kasım böyle oldu diye Aralık için çok heveslenmeyin siz yine de. :)

Sevgiler.
Okuyansoda
10 Ocak 2024

Hayal kırıklığı meselesi...

Hey,

Bu sefer de yazıya böyle gireyim istedim. Aslında ne zamandır yazmam gereken bir yazıydı bu ama hep erteledim. Sanki yazmazsam gerçek olmazmış gibi geldi.

Aman neyse bir avazda döküleyim. Benim iş meselesini biliyorsunuz. Bir türlü başlangıç tarihi verilememişti. Sonra bir başlangıç tarihi verildi. 

O hafta... O canına yandığımın haftasında babam ameliyat olduğu için annem hastanede, ben homofis çalışıyorum. Sabah çocuğu okula götürüyorum, öğleden sonra alıyorum. Sonrasında evde beraberiz... 

Bu döngü önceki haftadan beri zaten devam ediyordu. O hafta da öyle olacaktı derken, yeni ekibe başlayacağım bilgisi geldi. Yeni ekibin haftalık var en az onbeş toplantısı geneli sabah 9'da başlıyor. Çocuğu okula bırakıp yolda eve dönerken toplantıya giriyorum gibi saçma bir rutinle başlayan haftanın devamında eski ekibim de bana iş vermeye devam etti çünkü sistemde hala onların altında görünüyordum. 

Bir yandan yeni ekibin ayarladığı eğitimler için ofise gelmem gerekiyor. Çocuğa bakacak kimse yok. Çocuğumu düşünün ki asla sabah kalkamayan İngiliz Merve'ye bırakıp taksiyle koştur koştur işe gittim. Hayatında tek başına çocuk bakma deneyimi olmayan Merve stresten bayılmasın diye koştur koştur taksilerle eve döndüm.

-İngiliz Merve'nin çocuk bakımı konusundaki destekleri olmasa sanırım o haftayı atlatamazdım. Kendisinden Allah razı olsun.-

Derken bir sabah gene çocuğu Merve'ye bırakıp ofise geldim. İnsan Kaynakları'ndan bir arkadaş benimle görüşmek istedi. Kahve alanında oturmuş kitabımı sakin sakin okurken geldi. -Yarım saat sonra yeni pozisyonum için yeni ekibimle strateji toplantımız olacaktı.- "Maalesef bu pozisyon kapatıldı, teklifi geri çekmek zorundayız." dedi.

Daha bir sürü bir sürü şey daha söyledi falan ama yok onlar beynime işlemedi sanırım. Çünkü artık dolmuş taşmaya yer arayan iç dünyam kendini saldı. İstemsizce gözyaşlarım akmaya başladı. Yanlış anlamayın iş dünyasında bir profesyonelim ve ne kadar saçma da olsa olabiliyor böyle şeyler.

Ama hepsi de toplanıp bir haftaya mı sığmalıydı? İşte sığmadı zaten, sanırım bi yerlerden taştı. Depresyon mu dersiniz ne derseniz deyin, garip bir hal geldi üzerime yerleşti. İnsanların tek dediği ise "Olsun daha hayırlısı vardır önünde." oldu. Sürekli aynı şeyi duymak gerçekten can sıkıcı oluyor.

Elbette vardır önümde hayırlısı. Olanda da olmayanda da hayır vardır. Bunu da biliyorum. Ama arkadaşlar Allah aşkına önüme sağıma soluma bakmadan oturup sadece üzülmek istiyorum bir kaç gün diye çemkirdim en sonunda.

Ne kadar güçlü bir imaj çizmişsem artık ya da onlar beni nasıl duygusuz görmüşse bilmiyorum ama insanlar üzülmemi garipsedi. 

Sonuç olarak ne bir adım ileri, ne bir adım geri gidebildim. Ben hala bıraktığınız yerdeyim fiziksel olarak. Duygusal olarak sormayın hala atlatabilmiş ya da anlamlandırabilmiş değilim.

Bu deneyim de "Bu da böyle bir anımdı işte!" koleksiyonumda artık yerini alabilir.

Sevgiler.

Gazı kaçmış applesoda.
16 Aralık 2023

Multitasking meselesi...

I have a problem.

Bayağı da ciddi bir problem aslında. Ben multitaskingkolik olmuşum. Doktoru varsa gideyim, ilacı varsa içeyim fakat gözünüzü seveyim birisi beni bir düzeltsin.

Yani aynı anda minimum iki iş yapıyor olmazsam kendimi zamanı verimsiz kullanmış hissediyorum.

*Yemek yaparken Türk dizisi dinliyorum. 
*Kitap dinlerken; telefonda oyun oynamak, ütü yapmak, ertesi gün için çantalarımızı hazırlamak, çamaşır katlamak - asmak - yerleştirmek vs. gibi işleri yapıyorum. 
*Yolculuk halindeysem -işe gidiş geliş vs.- kitap dinliyorum.  
*Dizi izlerken mutlaka ya kahvaltı ediyorumdur ya yemek yiyorumdur.
*Proje sayımı esnasında arka planda bir dizi oynatmak ya da müzik dinlemek gibi aktivitem oluyor.
*Kitap okurken bile kahve içme keyfimi yanına iliştiriyorum.

Yani aynı anda en az iki işin hakkından gelemezsem zamanı verimsiz kullandığımı hissediyor ve mutsuz oluyorum. Sırf bu sebepten şöyle oturup keyifle adamakıllı film izleyemez oldum...

Manzaranın keyfine vara vara bir vapur yada otobüs keyfi yapamıyorum.

Multitasking skillerimi analıktan sonra geliştirdim. Zamanım azdı ve herşeye yetişmek isterken de kendimi aynı anda bir çok şey yaparken buldum. Lakin şimdi de bir durup dinlenmek istiyorum yahu...

Biri beni durdursun.

Çünkü ben farkına varmış olsam dahi kendimi yavaşlatmak konusunda henüz muvaffak olamadım.

Yılbaşında bilmem nerenin meleği olarak bir dakika içinde yeni kıyafetini giyip koştur koştur kendini yeniden sahneye fırlatan Adriana Lima'ya "Go Adriana go!!!" diye sahne arkasında gaz verildiği o anı günün yirmidört saati tekrar tekrar yaşıyorum sanki...

Sürekli bir herşeye yetişme telaşındayım, hep bir koşturma ve yetişmeye çalışma halindeyim.

Bir sakinlesem olacak sanki ama çarkı çevir allah çevir dört senedir, takmışım dörtnala gidiyorum. Öyle ha deyince durulmuyor, denedim biliyorum.

Neyse "Bi çaresi bulunur elbet canım, yeniden yaşamanın"...

Sevgiyle.
14 Aralık 2023

Bağlanmak meselesi...

Geçen gün ofisten çıktığımda kulaklığımı bulamadım. Aradım taradım, yok yok yok. Paniğimi size anlatamam. Yol nasıl geçecek, ben nasıl insanlarla iç içe gideceğim diye üzerime üşüştü endişeler. Sonra dedim ki noluyooo?

Sanki elim kolum gitmiş gibi... Bu halime de bi mana veremiyorum. Yolu geri yürüyüp, üzerine 27 kat çıkmaya asla mecalim yok. Ofiste kalmıştır diye kendimi avutuyorum ama ya kalmamışsa diye aklımda bir endişe...

Dedim ki "Ben bir nesneye bu kadar bağlanmış olamam..." Yani telefonumu unutsam bu kadar paniklemezdim herhalde. (Gerçi iş telefonum da olduğundandır belki o rahatlığım, bilemedim.)

Ama bağlanmışım... Seneler evvel bir sabah küpesiz çıktığımda fark etmiştim aslında bu halimi ama onu küpeye bağlamıştım. Sabahın köründe Beşiktaş'ta bir yerden küpe bulup almıştım. Ama hep küpe taktığım için kırk yılın başı bir kez unuttuğum için sanmıştım. Küpe ile alakalı sanmıştım...

Kendimi kandırmışım. Demekki ben nesnelere de bağlanabilen bir insanmışım. Kulaklığıma da öyle bağlanmışım. Herkesle aramda bir mesafe olarak görmüşüm onu, o olmazsa sanki bariyerlerim olmadan insan içine karışmak zorundayım gibi bir algı geliştirmişim...

Ben kendime ne yapmışım? Bir fanus, bir baloncuk yaratmışım sanki ama niye? Bu teknoloji bize neler yapıyor böyle??

Benim derdim ne? Tabii sonsuz dertler denizinde bu da işte bir dertten sayılabilirse...
6 Aralık 2023

Durmak meselesi...

Good morning çiçeklerim,

Elimin yazmaya varmadığı günlerdeyiz yine... Aslında yazmak istemediğimden değil de gerçek olduğuna  inanmayı hala içten içe reddettiğim bir şeyi yazarak gerçek kılmak istemiyorum.

Neyse konumuz o değil, ona da gelecek sıra, bir kaç güne muhtaç olduğum kudret içimde bir yerlerde peyda olunca döker saçarım buralara.

Şimdilik toplu kalsın.

Kendimi savrulmuş hissettiğimi fark ettim. Farkındalığım artınca hissiyatım da arttı. Sandım ki duvardan duvara çarpılıyorum.

Kim bilir? İçimden yeter diye bağırmış olabilirim... İçime içime ağlamış olabilirim. Belki dışarıya bile taşırmışımdır bir kaç damla gözyaşı...

Aklıma da, beynime de durmayı emrettim. Duracağım.

Durdukça aklım, beynim, dimağım berraklaşacak. Durdukça güç toplayacağım. Durdukça bakıp da göremediklerimi görebileceğim. Durdukça idrak edeceğim. 

Devinimin beni çarkında hırpalayarak parçalamaya başladığı bu köşe başında herşeye inat öyle dimdik duracağım.

Bazen durmayı bilmek gerekmiş, anladım. Sizin de varsa böyle anlarınız durun, duralım. 

Sakinleşelim. Hem ne demiş şarkıda "Bi çaresi bulunur elbet canım, bi uyuyup uyanalım." 

Sevgiyle.

Not: An geliyor içimde bir farkındalık yakalıyorum. Sonra an geçiyor, unutup gidiyorum. Bu sefer unutmamaya niyet ettim. Böyle küçük farkındalıklarımı bir mesele haline getirip yazacağım. Adını "Mesele Serisi" koydum. Bu da serinin ilk yazısı olsun.
13 Kasım 2023

2023 Ekim Ayı Okuma Raporu


11 kitapla ekimi de geride bırakmış bulunuyorum. Kışa doğru modumu iyice buluyorum sanırım. Yazın insana nefes almak bile zor geliyor, kitap okumayı siz düşünün.

Slyvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi: Nilgün Marmara yolculuğuma tüm hızıyla devam ediyorum. Nilgün Hanım bu konuda tez yazmış ve tez de sonradan basılmış. Slvyia Plath okumuş olsam çok daha anlanladırabilirdim belki de ama yine de sevdim. Bir oturuşta okunabilen yalın ve net bir eser.

Daktiloya Çekilmiş Şiirler: Nilgün Hanım intihar ettiğinde bir not bırakmış "Daktiloya çekilmiş tüm şiirlerimi yayınlayabilirsiniz." diye, bu kitabın ismi de oradan geliyor. Aslında yazarın yayımlanmasına izin verdiği tek eseri bu diyebiliriz. Beni biraz düşündürmedi değil, geri kalan tüm eserleri için yayımlanmasına izin verilmiş diyemeyiz bu noktada, düşünsenize ölüp gidiyorsunuz ve tüm notlarınızı yayınlıyorlar... Bi tık korkunç.

Hayatın Sesi: Gülseren Hanım'ın son çıkan eserlerinden, sesli olarak Storytel'de dinledim. İnsanlar Gülseren Hanım'a mektuplar gönderip sorunlarını yazıyorlar ve o da onlara verdiği cevapları sonradan kitaplaştırmış. Sanırım bu hanımefendi ile yolumuzun son kesişişi, eserleri bana çok etik gelmiyor açıkçası.

Ateş Sönene Kadar: Bu Hikaye Senden Uzun Osman ile yüreğimin ortasına taht yapıveren Aylin Balboa'nın bir diğer eserini okudum. Bu kitap öykülerden oluşuyor ve eğer öykü seviyorsanız bir şans verin derim. Aylin Hanım geleceği parlak yazarlarımızdan bence.

Dönüşüm: Geçen sene aldığım bu kitabı yerinden bile oynatmadığım için bir parmak toz tutmuştu desem yalan olmaz. İngiliz Merve'nin "Ben buradayken oku da konuşalım üzerine." demesine müteakip bir çırpıda okudum gitti. Düşündürücü, çarpıcı bir eser, zaten ben hariç herkes okumuştur eminim.

Ağaç Diken Adam: Açıkhava Serisinden okuduğum ilk minnoş kitap, içerisinde küçük bir öykü var. Öyküyü de çok sevdim gerçekten, tek bir kişinin bile dünyayı nasıl değiştirmeye muktedir olduğunu idrak etmek için çok güzel bir eser.

Beş Yıl Sonra: Almayı düşündüğüm bir başka kitap ile kapakları inanılmaz benzeştiklerinden yanlışlıkla aldığım bir kitap. Çıtır çerez diye düşünmüştüm başlarken ama kabuğu dişimde kaldı desem yeridir. Yani bir çırpıda okunmuyor, ilginç bir kurgusu olsa da yazarın istediği etki benim üzerimde durmadı mesela aktı gitti. Editörü daha iyi olsa çok güzel bir hikaye olabilirdi ama bu haliyle vasatın bi tık üstünde kalmış.

Anarşık: Şu kitaptan itibaren Fuat Sevimay benim gözbebeğimdir, nokta net. Yarabbi bu ne tatlı bir kitaptı, okurken hem güldüm, hemde çok düşündüm. Fuat Bey bence mükemmel bir yazar, mutlaka bir şans verin.

Ateşten Gömlek: Ofisteki kitap kulübümüzde cumhuriyetimizin 100. yılı şerefine seçtiğimiz bir eserdi. Bu eser için yıllardır "Kurtuluş Savaşı döneminde yazıldı o dönemi çok iyi yansıtıyor." sözlerini duymaktan ezber etmişim resmen ancak okuyunca "öhh" dedim. Bu kitap bayağı bildiğiniz bir aşk kitabı, arka fonda savaş var sadece yani ben bunu ummamıştım. Bulduğumu da beğenmedim.

Gelirken Ekmek Al: Bütün bir ekimi bu kitapla geçirdim diyebilirim. Öykü kitabı olduğundan her güne bir öykü diye diye kitabı yanımda her yere götürdüm resmen. Hatta bir akşam kitabın resmini story olarak paylaştığımda kocamda cevaben "Hayatım söylesen alırdım, burdan paylaşmaya ne gerek vardı." yazmış. Bir çok arkadaşım da "Kaç tane?" diye espri yapmışlar, sağolsunlar. Şermin Hanım gerçekten iyi bir yazar, okuduğum ilk kitabı ama daha önce bir çok yazısını okumuştum. Öyküleri çok çarpıcı, vurucu, ilginç ve aslında hep de bildik. Sadece Şermin Hanım anlatınca çok daha etkileyici olmuşlar. Görürseniz bir şans verin derim.

Seviş Yolcu: Malum Modern & Galataport gezimizde görüp sipariş etmiştim bu kitabı, derleyen de canımın canı Birhan Keskin olunca bir çırpıda okuyuverdim. İçindeki Cemal Süreya'ya ait çizimler çok güzeldi, yazarın bu yönünü hiç bilmiyordum açıkçası. Hatta ressam Cevat Dereli yazara "Arkadaş şiiri bırak diyemem. Resme başla." diye bir not da yazmış. Böyle anekdotlar okumak her zaman heyecanlandırmıştır beni. Kitabı da çok sevdim.

Evveeet, ekimi de böylece ardımızda bıraktık. Gelsin kasım, gelsin yeni kitaplar.
Bol bol kitapla kalın.
Çav.
10 Kasım 2023

Durum Raporu: Kafalar bi milyon...


Bloga yazmak için sağa sola bir sürü şey not ediyorum. Sonra notlar mitoz bölünerek çoğaldıkça çoğalıyor ama ben hiçbirini yazacak zaman bulamıyorum. Neyse efenim hazırsanız başlayalım!
  • Babam yeniden açık kalp ameliyatı oldu. Durumu çok şükür iyi annem de ortalık velveleye vericisi ay pardon refakatçisi olarak başında. Ameliyat yüzünden annem hepimizi her an teyakkuzda tutuyor desem yeri de neyse artık. Valla stresten vücuduma ağrılar giriyor artık.
  • Bu süreçte tabii bende evde; hem iş hem çocuk döngüsündeyim yeniden. O sırada resmi olarak geçişim yapılmasa da yeni müdürüm beni yeni ekibimin toplantılarına eklemeye başladı. Eski müdürüm de bunu duyunca; iki haftadır bana gram iş vermiyorken şimdi iş veresi geldi. "Ayy sağdan soldan her yönden bana geliyorlar Taahsiiin...." modundayım.
  • Kocamın çok önceden yapılmış bir planı vardı arkadaşlarıyla yarın akşam itibariyle minik bir tatile çıkıyor kendisi. Bende işte Çınar'la tek başımayım üç gün... Ne yapsak bilmiyorum bu üç gün geçer mi acaba ya?
  • "Kurşun Döktürüyoruz" isimli WhattsApp grubumuzdan bahsetmiştim. En sonunda muvaffak olup kurşun döktürebildik. Fakat hocanın dini bütün olanına denk geldik, günah diye yorum yapmadı bize, sadece kurşun döktü ve gitti. Pek birşey anlamadık biz bu işten ama neyse...
  • Grupta dört kişiyiz ve her gün en az bir kişi "Ayy çok kötüyüm, beni bir okuyun." yazıyor. Galiba bizim hepimizin yıldızı düşük. Gruba maaşlı hoca almayı teklif ettim, İngiliz Merve de "Bizi hoca kesmez, bize şeyh lazım şeyh!" yazmış. Vallahi bakın çevremde ben dahil bir gram aklı olan kimse yok. Yok yani.
  • Aaa durun bakın bir de şey var: Kızkardeşim İskandinav ellerinde kem gözlülerden korunsun diye (cümlesi sarışın ve renkli gözlü olan bir milletle yaşayınca pek de mümkün görünmüyor ama neyse) nerde bir nazar boncuklu obje bulsak alıyoruz. Fincandır, bilekliktir falan... Geldiğinde valizine koyduklarımız yetmiyor, yanına giden herkesle de yolluyoruz bişeyler sürekli. :)
  • Arada mutfağa giriyorum, şöyle glutensiz sağlıklı birşeyler pişireyim diye o sırada instagramda önüme gözleme, poğaça, börek tarifleri düşmeye başlıyor. Sesli dinlemeyi geçip zihin okumaya mı başladılar nedir?
  • Şekeri bırakayım diye niyet ediyorum. Küçük danam gelip elini öptürüp öptürüp bayramdan kalan çikolata, şekerleri veriyor. Herkes sağlıklı beslenmeye karşı inanın ki...
  • Geçtiğimiz ay mecburiyetten en az üç düğüne katıldım. En son instagramda isyan ettim "Yeter artık davetiyelere iban ekleyin, gözünüzü seveyim." diye. Tamam zamanında sen benim davetime gelmişsin ama üzerinden de sekiz sene geçmiş, artık boş gezenin boş kalfası değilim ki... Düğüne davete de hiç hevesim yok. Atayım takımı geçeyim, beni bir salın yahu...
  • Geçen gün birisi masamdaki kitaplara şöyle bir göz attı ve şunu dedi: "Ben sadece ödül almış kitapları okuyorum.". Şimdi tabii ki herkesin tercihine ben hiç karışmam da söyleyişindeki tavır beni acayip uyuz etti. Buradaki kastı ödül alan kitaplar iyi oluyor bende onları okuyorum demek aslında, kendisini pek iyi tanıdım şu süreçte. İyi de her iyi kitap ödül almıyor ki? Kaldı ki bununla övünmek neden? Ben mesela kimsenin bilmediği kitapları okumaktan da zevk alıyorum. Ben sana bununla övünüyor muyum? Ayy valla herkes kendi reklamını yapmanın peşinde, yıldım.
Evet bakayım, başka hiçbir notum kalmamış. Durumlar böyle yani ortaya karmakarışık... Napalım bu senede birbirinin aynısı iki rutin günümüz olması kısmette yokmuş, harekette bereket vardır diyelim.

O zaman adios canlarım. 
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere...
8 Kasım 2023

#Çınar'dan seçmeler.

Uzun bir aradan sonra size Çınar'dan seçmeleri getirdim. Yanda dayısının nişanında giyinip süslenmiş bir adet Çınar görmektesiniz. Şimdi bakalım neler yumurtlamış benim minnoş danam. :)

1. Annemlerin evdeki kedi kızgınlık dönemine girmiş, sürekli oralara buralara sürtünüyordu. Çınar'a da kedinin bu halleri pek garip gelmiş. Annemler konuşurken de kızgınlık dönemini duymuş sanırım, akşam eve geldim. Bir heves bir heyecan koştu yanıma; "Anne biliyor musun, bizim kedi tribe girmiş." dedi. Sonuçta kızgın insanlar trip atabiliyorsa, kızgın kediler de atabilir diye düşündü sanırım.

2. Bir akşam evde bizi delirtti. Tutturdu illa onun istediği olacak. Dedik ki olmaz saat geç oldu, yatman lazım başka zaman yaparız. Kollarını kavuşturdu, geçti karşımızı "Bak ağlıyorum, ağlicam." diye bizi tehdit etmeye durdu. O halleri çok komikti ama yemedik tabii ki.

3. Annemin memlekette olduğu sürede bir iki gün Çınar'a bakmaya kuzenim Demet geldi. O sıralar da eylül başı hava malum ateş atıyor. Demet sürekli evde "Yanıyoruz Fuat Abi" diye geziyor. Benim yavrum da "Yanıyoruz Fuat Abi" yerine "Sıcaklıyoz Necati Abi" diyor. Necati Abi; Kral Şakir'den bir karakter aslında ama iyi denk getirmiş. Sonra hepsini unuttu bir ara Demet'e diyor ki "Demet sıcakladık, ne dicektik?".

4. Her Türk ailesinde illa ki istenilmeyeni yapan bir aile bireyi vardır. Bizde de bu babam oluyor, nerede çocuğa öğretilmeyecek birşey varsa mutlaka elini atar. Çınar biraz büyüyüp de pipisinin farkına varınca (sürekli bir pipi ile oynama sevdaları), babam da bir Karadenizli olarak oğlumun pipisine "hamsi" adını takmış. Fakat yeni nesil senin benim bildiğim gibi değil ki çiçeğim... Bir gün Çınar'ı tuvalete götürdüm, çıktığında üzerini giydirirken bana dedi ki: "Anne bu pipi ama dedem bunu hamsi sanıyor." meğer çocuğum dedesi yaşlı diye onun gönlünü eğliyormuş. Ne desem bilemiyorum.

5. Ordu gezimizde Yoroz'da zirveye çıkınca Çınar orda duran kayanın üzerine tırmandı ve şöyle dedi "Ben bu dağın kralıyım ve karıncalarımı koruyorum.", bende öyle baktım ne diyeyim.

6. Bizim kapıda gariban bir kedi var, doğurduktan hemen sonra annesine araba çarpmış. Bu garip de kalmış tek başına, o sıra bizde burada yoktuk, gözleri enfeksiyon kapmış. Dönünce eşim ve Çınar'ın ilgi alakası sayesinde bir gözünü kurtardık şükür. Çınar kediyi çok sevince eşimle mama almaya gidince tasma da almış. Sonra o tasma çalındı. Sonra eşim gitti yenisini aldı - tasma da yakışıyor tombik bir yavru kedi olduğundan- o da çalındı. Eşim son bir tur tasma aldı geldi, takarken de söyleniyor "Memleket hırsız kaynıyor, hırsız." diye. Çınar'da akşam anneannesine durumu anlattı üzerine de "Anane memletek hırsız kaynıyo hırsız" diyor. :)

7. Geçen gün dışarı çıkarken montunu giydiriyorum. Malum çocuklarda bir kıyafetin kolunun montun içinde sıyrılıp kalması durumu vardır. Tam o an bu durumu yaşadık, Çınar'da bana şöyle dedi; "Kolum içine kaçtı alla alla ya neden anlamıyosun sen bu işlerden"... Hem kıyafetini düzgün giyemiyor, hem bana söyleniyor. :)

8. Çınar'a takım elbise alacağım malum nişan için gösteriyorum hangisini alalım diye gidip en cart mavileri seçiyor. Baktım böyle olmayacak "Siyah alalım mı? Dayın da siyah giyecek. Dayın büyük damat, sen küçük damat olursun." dedim. Demez olaydım o da şöyle dedi "Peki gelin kim olacak, Şüheda da gelmiyor ki..."... Şüheda arkadaşımızın kızı, Çınar'ın kankası oluyor bu arada...

Bonus: Bu aralar ilginç bir şekilde telaffuz ettiği kelimeler aşağıdaki gibidir.

Flamingo - Fingalino - Filalingo (aklına hangisi gelirse)
Tarla - Talla
Şimdilik - Şimdicilik
Spider Man - Spaydur Men
Sıyırılmış - Sıvrık (Kolum sıvrık benim diyor.)
Egzersizimi - Egzersimizi
Hipopotam - Pipopotam
Bukalemun - Kalemun
Geğirmek - Gehirmek
Vezir - Rezil (Satranç oynarkan rezili aldım falan diyor, çok gülüyorum.)

Eveet, güncel olarak durumlar böyle. 
Favorinizi yorumlara bırakmayı unutmayın. 

Görüşmek üzere.
6 Kasım 2023

40. Tüyap Kitap Fuarı - Dünyanın Sonuna Yolculuk

Hola canlarım, 

Yine birgün durdum durdum, duramadım derken içime deli deli rüzgarlar esmeye başladı. İngiliz Merve'ye de verdim gazı, verdim coşkuyu ve Tüyap kitap fuarına gitmeye karar verdik.

Daha doğrusu ben karar verdim ve Merve'yi de yanımda sürükledim demek daha doğru olur. :) Gitmeden önce de "Yok ya zaten kitap falan almayız, internette fiyatlar daha ucuz şöyle bir gider dört bir yanımız kitap kokusuyla sarılı bir gün geçiririz." diye de birbirimizi kitap almamaya ikna ettik güya...


Anadolu yakasının güzide semti Çengelköy'den yola çıktık, Merve'nin sabahın körü şiddete maruz kalmadığı sürece uyanması mümkün olmadığından onu da geceden evde alıkoydum. Sabah işe gider gibi Çınar'ı anneme teslim etmemize müteakip yollara düştük ve resmen dünyanın sonuna gittiğimize beni inandıran bir süre boyunca kesintisiz metrobüste oturduktan sonra son durakta inmek suretiyle kendimizi fuarın giriş alanında bulduk.

Kapıdaki sırayı görünce "Ya bu ülkede bu kadar kitap okuyan insan yok, Allah aşkına kimin ne kadar okuduğuna göre sıraya dizsinler insanları." diye çemkiren Merveyi susturup giriş ücretlerimizi de ödeyip (20 TL) kendimizi içeri saldık. Fakat yanlış kapıdan salınmışız kendimizi test kitaplarının arasında bulduk ki biraz ürkmedim değil açıkçası...

Neyse buraları geç kitaplara gel diyorsanız eğer geleyim hemen.

Tüm kitapların fiyatlarını internette kontrol ettik ve gerçekten indirimde olmayan hiçbirşeyi de almadık. Eee kolay değil bunları bir de dünyanın sonundan eve taşımak var neticede. :)

BKK'da okuduğumuz Algernon'a Çiçekler kitabının yazarının yeni kitabını görünce almadan edemedim. Koşmak İstiyorum ise bir başarı hikayesi olarak lanse ediliyordu, sonu mutluluğa bağlanan drama kim hayır diyebilir ki? Şahsen bir Türk kızı olarak ben asla diyemem.

Koridor Yayınları'ndan sadece bu ikisini alarak yeni yeni sulara yelken açtık.

Metis'in standını gezerken çok keyif aldım, bir nevi kitapçı gibi içinde dolaşabiliyordunuz. Yatay pazar sergisi stili yerine kitapçı stili dikey raflar tercih etmişler pek hoştu.

Her kızın bir Didem Madak'ı olmalı diyerek şiir kitaplarını Merve'ye hediye aldım. Dünyaya Orman Denir de Ursula bebeğime olan özlemimden işte...

Fuar'dan almaya niyet ederek gittiğim tek kitap Nevernight serisinin son ktiabı Zifirşafak'tı. Gitmeden bir gün önce Pegasus'un kitabın ilk satışına fuarda başladığını öğrenince "ya allah bismillah" demiştim fakat en çok para bırakacağım standın burası olacağını düşünmemiştim. Gerçi hepsini de indirimli aldık ama "bestseller" şeyler okumak çok para arkadaşlar...

Diğer kitapların hepsini duymuştum fakan İki Kalp Bi Oda'yı rastgele seçtim.

Destek Yayınları'ndan bu kadar kitap alacağımızı asla tahmin etmezdim ama bir süre sonra aldıkça alasınız geliyor ve Destek en son ziyaret ettiğimiz standlardan birisiydi, eh haliyle aldıkça aldık arkadaşlar...

Masalların hepsi Merve'nin bu ara da bir masal aşkına düştü ben sorgulamıyorum. Sevgi Masalı, Küçük Karabalık, Bir Şeftali Bin Şeftali'nin basımları o kadar güzeldi ki küçük danama yatırım olarak aldım. Oscar Wilde Öyküleri de aynı seri kapsamında olduğundan boynu bükük kalmasın dedim.

Aradakileri de anlık seçtim, tanesi 20-30 TL arasındaki rakamlara satıştaydı. -Size indirim var demiştim, yalan söylemiyorum yani.- :)


İlahi Komedya ne zamandır aklımdaydı, üçlü olarak 150 TL'ye bulunca da kaçırmayayım dedim. Bu arada tek tek satılan kitaplar setlere göre çok daha pahalıya geliyordu. Eğlenceli Çıkartma kitabını da Mervecim küçük danama doğum günü hediyesi olarak aldı.

Bir kitaptan daha iyi bir hediye olabilir mi? :)


Fuardaki, kitaplar hakkında gerçekten bilgiye sahip çalışanları olan tek stand "Siren Yayınları" idi. Gerçekten çok güzel önerilerde bulundular, bahsettikleri tüm kitaplar hakkında bilgileri vardı. Sırf onların güzel muhabbetinden ötürü şu kitapları aldık diyebilirim. :)

Balıklı olanı kapağından ötürü seçtim valla dış güzellik yadsınamaz bir gerçek, söz konusu kitap olunca. -Tamam durun taş atmayın.- :) Miras'ı geçen ay okuduğum Geri Döndüğüm Yerler kitabından biliyordum. Aslında ağır dram olan bu kitabı almaya hiç niyetim yoktu fakat baktım ki almışım. Diğerini Merve seçti ama neye istinaden seçti asla bilmiyorum.


Şu fuardan önce adını bile duymadığım Kapı Yayınları'nın tüm bu kitaplarını Merve aldı. Bunların bir kısmını da okumuş bu arada ama ne demiştim "almak bizde bir heves kardeşlerim". :) 

Psikolog Gülseren Teyze'den önce bu Mustafa abimiz varmış yani, eserlerinde Dr. Mavi isimli kurmaca bir karakter mevcut ve kitapları da kurgu temelli, psikolojik şeyler seviyorsanız aman duymadım demeyin.


Fuarda yaptığım en karlı alışveriş Dex'den oldu. Bu kitapların hepsini tanesi 25 TL'den aldım. :) Bu arada eski blogger olan Elif Doğan'ın -nam-ı diğer Blogcuanne- kitabını yılın başında 80 TL'den satışta görmüştüm diye hatırlıyorum. 

Buradaki eserlerin Meğer Ben Feministmişim hariç hepsi de iki saatte okunup iki günde unutlacak kitaplar ama olsun 25 TL'ye kahve satmıyorlar ayol, değdi valla. Bakayım, yok yok değmiş yani. :)


Herhangi birşey almaya niyet etmeden yanaştığımız Everest de fuarda en çok parayı bıraktığımız ikinci stand oldu. Bu rengarenk küçük kitaplar Açıkhava Serisi olarak geçiyor ve çok tatlışlar, bu duruma ben nasıl karşı koyabilirdim ki?? Hem de indirimdeydi...

Bizans'ın Fethi'ni "Zweig'in de böyle bir kitabı mı varmış ya, allah allah" nidalarıyla safi merakımızdan aldık. Dolandırıcılık ürünü falan değil dimi diye özellikle sordum, o kadar inanamadım yani. :)

Yaşam Kullanma Kılavuzu içinde ikibinden fazla karakter barındırıyormuş. Bu kitabı Merve bir gaz ve coşkuyla aldı ama okuyacağından da değil ben okurum da ona da anlatırım diye. :D Eee dostluk bazen de bunu gerektiriyor napalım...

Dövüşen Anlatsın adından, Deniz Duası da renkli baskısından mütevellit alındı.

Fuardaki en güzel çocuk kitap standı Sincap Kitabındı. İki kitap aldık ama torbamıza bir dolu hediye koymuşlardı, vallahi benim kalbimi kazandılar. Bundan sonra özellikle takip ederim ne basmışlar diye.

Bu kitapların da içi zarf zarf minik mektuplarla dolu, en arka sayfadaki mektuptan da balon çıkıyor. Çok tatlıydı biz çok beğendik.

Ren Kitap doğru salonu bulduğumuzda denk geldiğimiz ilk standdı ve Merve daha o anda isminden ötürü bu kitabı almayı kafasına koydu. Koskoca iki salon gezdikten sonra geri dönüp aldık. Eve getirince de Melike'yi kurban seçip ona verdik, ilk okumasını o yapıyor şu anda.

İçinden garip bir hikaye çıkacak kesin, hislerim karışık. :)

Demiştim size Merve masala sardı diye, Maya Kitap -ki adını fuardan önce hiç duymamıştım- standında bulduklarının hepsini aldı. Sonra gitti kalanları da Destek'in standından tamamladı ama inceledim derleyenler ve içerikler farklı gene de genel fikri aynıdır sanırım. 

Bu arada bu kitapların ayraçlarını çekmemişim ama çok mükemmeller, yaratıcı bir dizayn yapıp masal karakterlerinden ayraç yapımışlar. Benim gibi masalı ne yapcam ya diye düşünüyorsanız, yine benim gibi ayraçları ayrıca alabilirsiniz. :)

Sayılarla Dünya Tarihi de Merve'yi standın başından alamayınca sıkıntıdan bütün kitapları incelemem esnasında bulduğum bir kitap oldu, çok uygun bir fiyata aldım.

Notos ve Hep Kitap'tan almayı planladığım hiçbir kitap standlarda yoktu, bu standlardan eli boş döndüğüme bir miktar üzülmedim değil.

İthaki Yayın Grubu'na ait olan standlarda indirim falan yoktu. İthaki ile olan ilişkimi komple bir gözden geçireceğim bu gidişle...

YKY'ye Merve'yi yaklaştırmadım bile internette sürekli indirime girdiğinden vallahi kendimize yük etmemize değmezdi.

Standların yükselen kiralarından mütevellit Ayrıntı Yayınları bu sene protesto olarak fuara katılmamış, valla pek üzüldüm de diyemem çok da tercih ettiğim bir yayınevi değil.

Sel Yayınları'na şüpheli gözlerle yaklaştığımdan -nerde abuk bir şey olsa bu yayınevinden aldığım kitaplardan çıkıyor- Merve'yi de pek yaklaştırmadım.

Sonuç olarak aldıkça aldık, aldıkça aldık... Eve dönerken de kollarımız, omuzlarımız koptukça koptu. Maddi olarak ne kadar açıldığımızı dönüp hesap etmesek de -ne gerek var şimdi durduk yerde dertlere gark olmaya değil mi- kaç kitap almışız onu hesap ettik.

Hazırsanız gün sonu veriyorum:

  • Ben - 40 kitap
  • Merve - 24 Kitap
  • Çınar - 3 Kitap
Dur diyen, etme diyen, aklı selim bir kişinin yokluğu nelere sebebiyet veriyor görüyorsunuz. Kendinize güvenmiyorsanız aklı selim bir kişi ile gidiverin.

Sonuç olarak ohh be ne aldık ama. :)

Adios.

#kitapalmakkitapokumaktanbağımsızbirbağımlılıktır

27 Ekim 2023

2023 Eylül Ayı Okuma Raporu


On kitapla okuma rekoru kırdığım Eylül ayı raporuna hepiniz hoşgeldiniz efenim. Okumalara doyamadığım bir ay oldu. Ayrıca Veba Geceleri'ni sonunda okunmuşa havale edebildiğim için az kalsın parti düzenleyecektim. :)

Orhan Veli - Bütün Şiirleri: Aslında Bütün Şiirleri tarzı kitaplar almayı pek sevmiyorum ama nasıl olduysa bu kitap bizim eve gelmeyi başarmış. Akşamdan akşama üç beş şiir okuyup bütün ağustosu bu kitapla geçirdim diyebilirim, eylülün ilk haftası bitirdim. Orhan Veli sevdiğim şairlerden birisidir, bilmediğim pek çok şiirine de denk geldiğimden keyifli bir okuma süreci oldu diyebilirim.

İki Kraliçenin Savaşı: Geçtiğimiz ay ikinci ve üçüncü kitabını okuduğum Kan ve Kül Serisi'nin dördüncü kitabını da okudum. Serinin diğer kitapları henüz basılmadı ama ben bu yazar ablayı tanıyorsam altı yediye kadar varır bu iş... Fantastik türünü çok seviyorsanız okuyabilirsiniz ama çok iyi diyebileceğim bir seri değil.

Davetiye: Çok satanlar kontenjanından ne yazsa aldığım Vi ablamızın son kitabını da okudum. Okurken eğlendiren ama bitince üç güne unutulan kitaplardan birisi, keyifli bir iki saat geçirmek isteyenlere öneririm.

Geri Döndüğüm Yerler: Bu kitabı bloglardan birinde görüp almıştım. Banu Hanım kitaplar hakkında yazmayı çok seven birisi ve bu eserinde de sevdiği kitapları anlatan yazıları var. Bir oturuşta bitecek bir kitap değil, zamana yayarak okudum. Okurken çok keyif aldım ve bu kitapta anlatılan bir çok kitabı da sipariş ettim. Bu açıdan beni çok masrafa sokan bir eser oldu diyebilirim.

Sonun Bacakları: Sevgili Buraneros'un önerisiyle yazarın Başa Dönemeyiz kitabını okumuştum, sonrasında yazarın nasıl öykü yazdığını merak ettiğim için bu kitabı da aldım. Makbule Hanım'ın çevirmenliği ne derece iyi bilmiyorum ama yazarlık şapkasını çok iyi taşıyor diyebilirim. Kitapta çarpıcı, güzel ve düşündüren öyküler mevcuttu. Öneririm.

Kral Kaybederse: Bu kitabı Storytel'de sesli dinledim. Üç yıldır her sezon dizisi çekilmek istenip de çekilemeyince, nedir yani diye bir merağa düştüm. İlginç bir şekilde kitabı sevdim. Aynı yazarın bir kitabını daha sesli dinledim ve kani oldum ki Gülseren Hanım iyi bir yazar değil, bir şeyi bilmek ya da vakıf olmak bir mesele onu gerçekten iyi anlatabilmek başka mesele. Ortak bir yazarla çalışması ya da çok daha iyi bir editörle çalışması daha iyi olurmuş diyebilirim.

Jason Thorn'u Sevmek: Kısa sürede okuyup keyifli bir kaç saat geçirmek amacıyla aldığım kitap amacını yerine getirdi ve beni de pek mesut etti. Hikayeyi gerçekten sevdim, ayrıca yazarın dili de güzeldi. Saçma sapan uzatmadan yerli yerinde bitti. Öneririm.

Veba Geceleri: Allahım evlerden ırak bir kitap, bir daha Orhan Pamuk okumayı kati suretle  düşünmüyorum. Orhan Bey çok iyi bir yazar olabilir ama benim tam olarak tahammül edemediğim bir yazar tiplemesi var ki o da budur. Gerçekten konunun saçma sapan uzatılması mı dersiniz, olmayacak milyon tane detay mı dersiniz, karakter kalabalığı mı dersiniz, ne ararsanız var. Burada Orhan Bey yoktan bir ada var etmiş, bu adayı ve halkını da Osmanlı zamanına yerleştirmiş. Bir çeşit İhsan Oktay Anar çeşitlemesi gibi geldi bana ama olmamış azizim. Onu da sevmemiştim bunu da sevmedim. Allahtan Storytel'de vardı da, oradan dinleyerek sonunda nihayete erdirebildim, çok şükür.

Aramızdaki Uçurum: Çok uzun zaman önce aldığım bir gençlik kitabıydı. Yazarın başka kitaplarını okumuştum seneler evvel, bu kitabını ise diğerlerinden daha çok sevdim ama herkese hitap edeceğini sanmıyorum. Araştırmadan almayınız.

Ejderhaların Kısa Tarihi: Bu küçük kitapları o kadar sevdim ki bulduklarımın hepsini alıyorum. Bu kitapta da ejderha efsanelerinden bahsediyor. Nerede hangi erjerhalar var, kaç yıllarında ortaya çıktı, ortaya çıkış sebepleri neler gibi bir sürü bilgi içeren küçük bir hazine... Çok severek okudum.

Evet dostlar Eylül böyleydi, Ekim dökümünde görüşmek üzere çav.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.