8 Mart 2024

2024 Ocak Ayı Okuma Raporu


Aralık ayındaki nadastan sonra Ocak pek bir verimli geçti diyebilirim, hakkını vere vere fakat ne okudum be cağnıııımmm....

Fernando Pessoa'nın Üç Günü: Everest'in bu Açıkhava serisini pek seviyorum. Minicik olmaları bir güzellik, ayrıca pek bilmediğim yazarlar ile küçük tanışmalar için de ideal oluyor. İlginç bir küçük kitapçıktı, denk gelirseniz öneririm.

Belki Bir Gün Uçarız: 2023'teki en iyi keşfim net Aylin Balboa idi. Her satırından çok keyif alarak okudum. Kitapları basıldığı sıralama ile okumak daha mantıklı olabilir. Ben tam tersten başladığım için ilk kitabı en son okumuş oldum. Bu kitap bir miktar otobiyografik, hayatında yaşadığı bir çok travma mevcut yazarın insan okudukça daha iyi kavrıyor... Herkese Aylin Balboa'yı gönül rahatlığı ile öneririm.

İyi Adamın On Günü: Ne zamandır merak ettiğim bir seriydi, Storytel'de görünce yollarda dinleyeyim bari diyerek başladım ve oldukça da keyif aldım. Baş karakterimiz sizin bildiğiniz karakterlerden değil, hatta belki başka bir romanda yan rol bile kapamazdı kendisine ama bir şekilde karaktere ısınmayı başarıyor insan. Severek dinledim, seslendirmesi de çok başarılıydı.

Tarih Boyunca Türk Kadını: Bu kitabı bizim kız grubuna İngiliz Merve hediye etmişti. Bana önce okuyup, altını çizdiği versiyonu hediye etmiş. :) Kitap aslında bir tez çalışmasının basılmış versiyonu, haliyle yazarlık becerisi aramıyorsanız okunabilir. Bazı kısımlarda farklı kişiler yazdığı için çok tekrara düşüyor, aynı şeyleri tekrar tekrar okumak zorunda kalıyorsunuz. Ben şahsım adına en çok İslamiyet öncesi Türk Kadınını anlatan bölümü sevdim.

Kudüs Yazıları: Bu kitabı Ayşecim mini kitap kulübümüz için seçmişti. Kudüs bize yakın bir coğrafya ve yakın tarihte yaşanmış ve halen yaşanmaya da devam eden sıkıntılar malumumuz. Ama göz önünde olmayan herşey aslında bize çok uzak oluyor. Geçmişten günümüze neler olmuş, neler yaşanmış bugün bu sorun nasıl kangren haline gelmiş anlamaya çalışmanın ilk adımı için doğru bir kaynak bu kitap, meseleyi derinlemesine incelemek isterseniz de o yolda kaynak kitapları da bu kitabın içindeki önerilerde bulabiliyorsunuz. "Bugün biz ne yaşıyoruz?" cümlesinin altını benim için güzel doldurdu, öneririm.

Kötü Adamın On Günü: İyi Adamın On Gününden memnun kalınca yollarda sesli kitap dinleme mesaime Kötü Adamın On Günü ile devam ettim. Bunu da oldukça keyif alarak dinledim diyebilirim.

Othello: Othello hepimizin malumu bir hikaye aslında, sadece ben tiyatro metni okumayı sevmediğim için hep ertelemiştim. Neyse aradan çıkarmış olduk. :)

Yağmur Kaçağı: Şiir okumadan uyumayalım çalışmalarım kapsamında Yağmur Kaçağı ile meşk eyledim akşamları... Attila İlhan bildiğiniz gibi, şiirler de keza güzeldi.

Masal Masal İçinde: Bu kitabı sevgili İlkay'ın blogunda gördüğüm için almıştım. Önce İngiliz Merve okudu, sonra ben okudum. Güzel ve hoş bir kitap olsa da "ben bu hikayeyi biliyormuşum" olmadım değil. Eminim bir çoğunuz da mutlaka duymuşsunuzdur ama yine de keyifli bir iki saat için okunabilir tabii masal seviyorsanız, şahsen ben masallara pek de bayılmıyorum.

Meraklı Adamın On Günü: Yazar her seferinde çıtayı bi tık daha üste koydu diyebilirim. İlk kitapta bir olayın peşindeyken, ikincisinde aynı anda iki olay çözdük, üçte işler çok karıştı. Yine de keyif bir sesli dinleme deneyimi sunuyor. Yazarın kalemini sevdim.

Güneş ve Onun Çiçekleri: Kaur Hindu bir yazar, hayatında yaşadığı "o acı" travmayla baş etme yolunu yazmakta bulmuş. Onun tastamam bir "kadın" olduğunu okurken hissediyorsunuz. Anne değil ama ama anne gibi... Yaşadığı acı onu büyütmüş, değiştirmiş. İnsanlara iyileştirici güç olmayı seçmiş. Modern şiir seviyorsanız mutlaka okuyun. Bende gidip diğer kitaplarını alayım.

Gördüğünüz üzere hakkını vere vere çok okuduk be canım...
Sevgiler.
29 Şubat 2024

2023 Aralık Ayı Okuma Raporu

Yazacak çok birşey yok diye mi bir türlü elim gitmedi bu yazıya hiç bilmiyorum. Neyse kısmetimde Şubat ayında Aralık ayının yazısını yazmak da varmış neyleyek.

Aralık ayında bir çok sesli kitap dinledim ama aslında hepsi daha önce okuduğum kitaplardı. Yıllık hedefi erkenden tutturunca canım ne isterse onu dinlemeyi seçtim.

Bir de sanırım "iş iptal oldu" haberini bana sabah kahvesi eşliğinde ofiste bu kitabı okurken verdiler diye bu kitap da süründü durdu elimde.

Sevgili Arsız Ölüm: Yanlış zamanda yanlış kitap mıydı diye düşünmeden edemiyorum. İlk etapta çok hızlı okurken o malum sabah sonrası bir türlü ilerletemez oldum kitabı... Hatta sonrasında Storytel'den sesli dinleyerek bitirdim. Pek sevmediğim uzun uzadıya anlatılan bir yazım şekli var. Ne kitaba ne karakterlere bir türlü bağlanamadım. Okumak için çok akıcı bir yanı da yoktu. Süründük beraber. Kendim keyif almadığım için kimseye de illa alın diyemem ama biraz araştırıp öyle alın bence. Ben tiyatro oyununa bir türlü bilet bulamayınca kitabı okumaya pek heves etmiştim ama ne umdum ne buldum oldu.

Neyse sonuç olarak Aralık ayını da 1 kitapla kapatmış bulunuyorum. Ocakta herşey çok daha güzel olacak. :)

Adios.

Bir küçük kutlama meselesi...

Merhebalar gönül dostları,

Canlarım, ciğerlerim, iki gözümün çiçekleri umarım iyisinizdir. Zira ben şu an adeta içi kıpır kıpır, midesinde kelebekler kanat koşturan ilk aşkının ilk heyecanlarını yaşayan bir yeniyetme gibiyim adeta...

"Oldu en sonunda oldu bim bam bom" diye ortalıklarda oryantal yapmak istesem de ortam tabii ki buna müsait değil.

Sizlerin ettiği dualar yerine teslim edildi sanıyorum ki,  çünkü terfi ettim. Ama bu aslında bir önceki iptal edilen iş değil.

Şöyle ki; A ve B takımları var diyelim. A daha başarılı ve daha büyük hedefleri var, B ise daha küçük bir takım. Ben bir öncekinde B takımına geçiyordum ve biliyorsunuz ki iptal oldu. Bu sırada A takımında bir açık doğdu onlar bana seninle görüşmek istiyoruz dediler. En baştan yeniden görüştük. Aynı süreçlerden bir daha geçtik. Ama bu sefer nihayete erdik dostlar pazartesi imzamı attım. :)

Bana "oldu bu iş" denilen günün üzerine imza için iki hafta beklemek çok zordu inanın, ha iptal oldu ha olacak diye diken üstünde gezdim.

Neyse ki bu sefer muvaffak olduk. Hatta hiç beklemediğim bir süprizi daha var bu işin sanırım ama onu da olursa yazarım, şimdilik belirsiz.

Velhasıl-ı kelam, "olanda da olmayanda da hayır vardır" sözü bir kez daha yerini buldu. Nitekim olmadığında üzülmeme izin vermeyenlerin sevinmesine de bu sefer ben izin vermiyorum. Kocam ve bir iki iş arkadaşım hariç kimseye hiç bişey söylemedim. Öyle kendi kendime yaşıyorum bu sevinci. :)

Bu arada çok beklenen o imzanın atılması şerefine kuzenim bana çikolata göndermiş. Çiçeksepeti notu karıştırmış, önce uzunca bir süre çikolatayı aradık. Sonra resimdeki çikolata olduğunu düşündük, bu sefer de o isimde biri var mı yoksa gerçekten not mu karışmış diye koca binanın çalışanlarını kontrol ettirdik.

Durduk yerde bir sürü iş çıktı başımıza. Neyse çikolata benimmiş ama not başkasının. Hacine Hanım'a buradan seslenmek istiyorum. "Üzgünüm yeğenleriniz çok güzel bir not yazmıştı ama olsun beni de mutlu etti." :)

Sevgiler size.

Gidip biraz daha içim kıpır kıpır salınayım ortalıklarda.

Bye.

7 Şubat 2024

Durum Raporu: Evin yolunu bulamıyorum.


Hayırlı günler olsun çiçeklerim,

Uzun zamandır yoktum. Enerjim olunca zamanım, zamanım olunca enerjim olmuyor. Haliyle biraz boynu bükük kaldı buralar. Nerelerdeydin derseniz orada, burada, şurada diyebilirim.

* Yılbaşı sebebiyle kocam memleketine gitmek istemişti. Yeni yıla maailecek Amasya'da girdik. Doğum günüm sebebiyle pasta almaya gitmiştik. Amasya'da aldığımız en büyük boy pastanın İstanbul'da aldığımız en küçük boy pastadan daha ucuz olması beni şoka soktu. O şoku atlatamadım.

* Amasya'dan dönerken otobanda arabamız bozuldu. Gecenin ikisinde çekici gelip sağolsun bizi oradan kurtardı. 2024'teki ilk başarım çekiciye binmek oldu böylece. Bunu da denemedim demem.

* Yılbaşı tatili yetmedi, hazır önümüz yarıyıl tatili Çınar'ı da alayım da Karabük'e eltimlere gidelim dedim. Çınar hep büyük otobüslere binmek istediğinden otobüs ile gittik geldik. Yolculuk kısmı dışındaki kısımlar çok eğlenceli idi. Çocukları bırakacak kimse olmadığı için jandarma komutanı olan kayınbiraderime çocukları bıraktık. O da asker başına bir çocuk emanet etmiş, biz gelene kadar bakmışlar. Düşündüm de bazen asker olmak da zor arkadaşlar. :) 

* Karabük dönüşü evin salonunda büyük tadilat başladı. Salonun sıvası alıp başını evi terkedince tavanda tadilat yapmak gerekiyordu. Bende "elin değmişken de bir güzel boyarsın be kocacığım" diye verdim gazı, verdim coşkuyu. :)

* Çok güzel mis gibi bir salonumuz oldu. Bu arada boya alırken ben koyu renk düşünüyorum ama satış görevlisinin verdiği karteladaki renkler bana hep açık geliyor. Neyse en son bir renk seçtim ama aklımdaki renkten çok açıktı yine de. O sırada seçtiğim rengi gören satışçı kadın "Bu renk kartelada durduğu gibi durmaz, daha koyu olur." dedi. Bende "Aaa öyle mi süper, ben zaten daha koyu olsun istiyorum." dedim. Kadın şok, kocam şok. :) Evi koyu renk boyamaktan çekinmeyin arkadaşlar, zaten akşamdan akşama evi kullanan insanlarız neticede, güzel oluyor.

* Tadilat devam ederken cuma günü akşam aylık ödemelerimi yapınca cebimde kuruş kalmadığını fark edip sinirlendim ve kocamı aradım. "Seni çok seviyorum. Seninde beni çok sevdiğini biliyorum. O yüzden bu akşam çocuğa sen bakarsın diye düşündüm. Ben kızlarla dışarı çıkıyorum." dedim. Hemen akabinde de spontane bir buluşma ayarladım. O günden beridir de eve giremiyorum arkadaşlar. 

* Cuma Ayşe ve İpek'le buluşmak ile başlayan serüvenim, cumartesi çocukları da alıp hamama giden kocalarımız sebebiyle boşa çıkan kızlar buluşmasına evrildi. Pazar akşamı İngiltere'ye gitmeden önce evdeki eşyalarını almaya gelen Mervecim ile oturduğumdan çocuğu gene kocam devraldı. Pazartesi günü İngiliz Merve'ye veda partisi minvalinde kızlarla yemeğe gittik. Salı günü kocam gece nöbetine gideceği için çocuğu ben devraldım. Bu akşam gene kocama devrettim. İşten arkadaşla dışarı çıkıyorum.

* Ay sanırım ben evin yolunu kaybettim dostlar. :) Kocam çok dışarı çıktığı bir dönemde ciddi bir kavga etmiştik ben lohusa olduğum süreçte, o da benle bugün dalga geçiyor, "Sen gelince ben büyük bir kavga çıkarayım da evde, sen gör." diye... Umarım şakadır.

* Bu arada evrene verdiğimiz tüm mesajlar dönüp dolaşıp yerini buluyor. Ya da bazen yürekten istediğimiz birşey düşündüğümüzden bile çok önce gelip önümüze konuyor. Geçtiğimiz yıl "Manxcat" in Arya ile yaptığı seyahat yazısını okuduğumda "Biz de bir gün Çınar'la böyle olacak mıyız acaba?" diye düşünüp içimden dilemiştim. Hatta yorum da yazmıştım. Düşündüğümden bile erkenden oldu...

* Bazen yaşamak güzel şey. :)

Sevgiyle, 
Applesoda
11 Ocak 2024

2023 Kasım Ayı Okuma Raporu


Kasım ayı yılın en verimli ayı oldu. Okudukça okudum, hatta okumalara doyamadım galiba. Keşke her ay kasım kadar verimli olsaydı.. :)

Deniz Duası: Khaled Hosseini, Uçurtma Avcısı ile tanıştığım bir yazardı çok güçlü bir kalemi var kendisinin. Bu kısacık resimli baskılı kitap ise oldukça acıklı bir şekilde mülteci sorununu anlatıyor.

Şifacının Kalbi: Blog dünyasının yeni yazarı sevgili Duygu'nun kitabını herkese öneririm. Bir çırpıda okunan, güzel mesajları olan mükemmel bir fantastiğe giriş eseri. Fikir benzersiz ve yalın bir dille anlatılıyor. Ben Duygu'nun yerinde olsam böyle güzel bir fikir bulmuşken en az üçleme olarak yazardım bunu ama tabi o benim arsızlığım. :) Duygu'nun yeni kitaplarını merakla bekliyorum.

Dönüş: Yanılmıyorsam bu yazarı "Kitapeylemi" sayesinde keşfetmiştim. Yazarın ilk kitabı imiş Dönüş, hafif bir ilk kitap tutukluğu yok değil ama yine de akılda kalıcı güzel bir eserdi. 

Sevgi Masalı: Oğlumun kitaplığına yatırım olsun diye aldığım eserlerdendi. Behrengi çok ilginç bir yazar bence, bu kitap da oldukça ilginçti ama tasarımı ve kapağı yanıltmasın erken yaşta okutulacak bir eser değilmiş.

Hoşgör Köftecisi: Bir yerlerde Hoşgör Köftecisi'ni gördüm ve "Aaa Orhan Veli öykü de mi yazıyormuş?" dedim. Sonra aklıma düştür Storytel'de görünce açtım dinledim. Orhan Veli'nin öykücülüğü de şiirciliği kadar iyi hatta sanırım ben öykücülüğünü bir tık daha fazla sevmiş olabilirim.

Asaf Halet Çelebi - Seçme Şiirler: Asaf Halet Çelebi "İbrahim" şiiri ile yıllar evvel gönlüme taht kurmuştu zaten ama ilk kez kendisinin bir kitabını okudum. Çok da keyif aldım. Yanımda kitap taşıyamıyorum ağırlığından ötürü diyenler bu seriden üç beş kitap alarak bu sorunu çözebilirsiniz. Boyutları ve incelikleri mükemmel. :)

Dövüşen Anlatsın: Ahmet Telli fuarda gördüğümde dikkatimi çeken bir yazar oldu. Elime alıp bir kaç sayfasını karıştırınca bu kitabı almaya karar vermiştim. Sevdiğim yerler de oldu, sevmediğim yerler de... Yazarın başka kitaplarına da bakabilirim.

Yüzbaşının Kızı: Minnoş kitap kulübümüz için İpek'in seçtiği bir kitaptı. Bu aralar ya Rus Klasikleri bana çok kolay geliyor ya da hep kolay okunanları denk geliyor. Henüz çözemedim. Sevdiğim bir kitap oldu.

Aşk Satar: Boş vaktiniz çoksa okuyabileceğiniz bir eser. Eğlenceli, bol bol altını çizdiğim yerler de oldu, okurken çokça güldüğüm yerler de. İşin en eğlenceli tarafı bence her öykünün dönüp dolaşıp aynı karaktere bağlanması idi. Şebnem Burcuoğlu yeteneğinin nerede olduğunu ve onu nasıl kullanması gerektiğini gerçekten iyi biliyor.

Rosalie Blum Serisi: Bu seri Melike'ye hediye gelmişti. O çok sevdiği için biz de okuyalım diye getirmiş. Çizgi roman olan bu seriyi ben hiç sevmedim. Bence çok boş ve anlamsızdı. Merve ile Melike ise çok sevdiler. Buyurun burdan yakın.

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri: Bu kitabı eğer doğru hatırlıyorsam "Bir Garip Şeyma"nın blogunda görmüştüm. Severek okudum diyebilirim. Genelde her oturduğumda bir vaka okuyup bıraktım. Bizim Gülseren Hanım'ın kitapları gibi değil. Vakalar hem çok ilginç hem de vakaların çıkış noktaları hastaların nasıl bu hale geldiklerini görmek ufuk açıcıydı.

Metinler: Elimde bulunan son Nilgün Marmara eseri idi Metinler. Kendisini anlamaya vakıf olamasam da tanıştığıma çok memnun oldum. Bir müddet kendisi ile olan mesaime ara versem de en kalın kitabı Defterler'i de bir gün okuyup kendisine veda edeceğimi biliyorum.

Bizans'ın Fethi: Bu kitap aslında Zweig'in "Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar" kitabında bir bölümmüş. Onu alıp biraz resim ekleyip yeni bir kitap gibi basmışlar. Ben yedim, siz yemeyin. Bu arada Zweig'in bu dildeki anlatıcılığını gerçekten sevdim. İlginç detaylara da yer vermişti. Kendisini de %95 oranında tarafsız buldum diyebilirim.

Altı Ay Bir Güz: Bilge Karasu uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı. Başlangıçta kitabın üslubuna alışmakta biraz zorlansamda, sonrasında su gibi akıp gitti diyebilirim. İlginç bir yazar Bilge Karasu, ilginç ayrıntılara dikkat ediyor. Eserin değişik bir kronolojisi var, okunmaya değer.

Günler Aylar Yıllar: Bu kitap da çok merak ettiklerimden biriydi. Çok ama çok ilginç deneyimdi. Yazar bir şekilde sizi hikayenin içine çekmeyi başarıyor ve sanki ordan o hikaye bitene kadar çıkamıyorsunuz. Durgun ama aynı zamanda gergin bir öykü. Yine de bir saniye bile sıkmıyor. Mutlaka okumalısınız kategorisine koyun derim.

Evet Kasım ayını 16 kitapla mükemmel kapattık. Kasım böyle oldu diye Aralık için çok heveslenmeyin siz yine de. :)

Sevgiler.
Okuyansoda
10 Ocak 2024

Hayal kırıklığı meselesi...

Hey,

Bu sefer de yazıya böyle gireyim istedim. Aslında ne zamandır yazmam gereken bir yazıydı bu ama hep erteledim. Sanki yazmazsam gerçek olmazmış gibi geldi.

Aman neyse bir avazda döküleyim. Benim iş meselesini biliyorsunuz. Bir türlü başlangıç tarihi verilememişti. Sonra bir başlangıç tarihi verildi. 

O hafta... O canına yandığımın haftasında babam ameliyat olduğu için annem hastanede, ben homofis çalışıyorum. Sabah çocuğu okula götürüyorum, öğleden sonra alıyorum. Sonrasında evde beraberiz... 

Bu döngü önceki haftadan beri zaten devam ediyordu. O hafta da öyle olacaktı derken, yeni ekibe başlayacağım bilgisi geldi. Yeni ekibin haftalık var en az onbeş toplantısı geneli sabah 9'da başlıyor. Çocuğu okula bırakıp yolda eve dönerken toplantıya giriyorum gibi saçma bir rutinle başlayan haftanın devamında eski ekibim de bana iş vermeye devam etti çünkü sistemde hala onların altında görünüyordum. 

Bir yandan yeni ekibin ayarladığı eğitimler için ofise gelmem gerekiyor. Çocuğa bakacak kimse yok. Çocuğumu düşünün ki asla sabah kalkamayan İngiliz Merve'ye bırakıp taksiyle koştur koştur işe gittim. Hayatında tek başına çocuk bakma deneyimi olmayan Merve stresten bayılmasın diye koştur koştur taksilerle eve döndüm.

-İngiliz Merve'nin çocuk bakımı konusundaki destekleri olmasa sanırım o haftayı atlatamazdım. Kendisinden Allah razı olsun.-

Derken bir sabah gene çocuğu Merve'ye bırakıp ofise geldim. İnsan Kaynakları'ndan bir arkadaş benimle görüşmek istedi. Kahve alanında oturmuş kitabımı sakin sakin okurken geldi. -Yarım saat sonra yeni pozisyonum için yeni ekibimle strateji toplantımız olacaktı.- "Maalesef bu pozisyon kapatıldı, teklifi geri çekmek zorundayız." dedi.

Daha bir sürü bir sürü şey daha söyledi falan ama yok onlar beynime işlemedi sanırım. Çünkü artık dolmuş taşmaya yer arayan iç dünyam kendini saldı. İstemsizce gözyaşlarım akmaya başladı. Yanlış anlamayın iş dünyasında bir profesyonelim ve ne kadar saçma da olsa olabiliyor böyle şeyler.

Ama hepsi de toplanıp bir haftaya mı sığmalıydı? İşte sığmadı zaten, sanırım bi yerlerden taştı. Depresyon mu dersiniz ne derseniz deyin, garip bir hal geldi üzerime yerleşti. İnsanların tek dediği ise "Olsun daha hayırlısı vardır önünde." oldu. Sürekli aynı şeyi duymak gerçekten can sıkıcı oluyor.

Elbette vardır önümde hayırlısı. Olanda da olmayanda da hayır vardır. Bunu da biliyorum. Ama arkadaşlar Allah aşkına önüme sağıma soluma bakmadan oturup sadece üzülmek istiyorum bir kaç gün diye çemkirdim en sonunda.

Ne kadar güçlü bir imaj çizmişsem artık ya da onlar beni nasıl duygusuz görmüşse bilmiyorum ama insanlar üzülmemi garipsedi. 

Sonuç olarak ne bir adım ileri, ne bir adım geri gidebildim. Ben hala bıraktığınız yerdeyim fiziksel olarak. Duygusal olarak sormayın hala atlatabilmiş ya da anlamlandırabilmiş değilim.

Bu deneyim de "Bu da böyle bir anımdı işte!" koleksiyonumda artık yerini alabilir.

Sevgiler.

Gazı kaçmış applesoda.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.