29 Ağustos 2025

E bazen ben...

Selaaaam,

Şu anda pek bir keyfim yerinde. Neden?
Çünkü bir takım ufak çaplı hainlikler yaptım.

Aslında kötü niyetli bir insan değilimdir, -yani ben öyle düşünüyorum-, fakat zaman zaman da insanın davranışını değiştirmesi gerekebiliyor tabi.

Ekibimizden bir çalışma istenmişti, bizim ekipte de şöyle bir hava var ellerini işe sürmeyip, yapan kişiden son dakika kopya çekiyorlar. Hoop son bir saatin içinde herkes herşeyi yapmış oluyor. Günlerdir verdiğin emek falan da hiç görünmüyor.

Bu seferki çalışmaya öyle günlerce emek falan da vermedim aslında hepi topu yarım gün falandır. Fakat bu haftaki inanılmaz el oyalayıcı işlerin arasında bunu da yaptım neticede.

Eee ne yaptım peki? Teslim tarihi cuma gün sonu olan çalışmayı 5:45'e kadar beklettim ve 5:45'de attım. 

Evet bazen gerçekten hainim, kimseye kopya veresim de yoktu açıkçası. Hıh banane, çalışsınlar canım aaa, yeter be yeter. :)

Haftanın son gününün son saatlerine gelmiş bulunmamızdan ötürü de pek neşem yerinde, ay durun dilimi ısırayım da.

Yarın da Çınar'ı sabahtan babasına verip İrem'in doğum günün kutlamaya gideceğim. Depresyonumu kendi kendimden uzak tutmak için sosyalleşmeye karar verdim.

Hadi bakalım, hayırlısı.

Öperim gözlerinizden, adios.

Applesodaa.
27 Ağustos 2025

Açılın hala oluyorum...

Helloooo,

Bilmem ki size söyledim mi ama..? Canlarım, çiçeklerim ben hala oluyorum. :)

Herşeyin tam olarak bombok olduğu bir noktada bu güzel gelişmeye odaklanmaya karar verdim. Dedim ki hadi biraz bu iyi hissi büyütelim... Ve böylece Çınar'la beraber doğmamış çocuğa don biçme operasyonumuz başladı.

Çınar alışveriş genlerinin tamamını benden almış arkadaşlar, mağazada onu da alalım bunu da alalım derken, kasa da yüklü bir miktar ödeme yapmamız gerekti tabii ki. Ama inanırmısınız o noktada da battı balık yan gider modundayım. (Diş için olan ödemeleri yaptım da, kredi kartım ağlıyor, ektresi de beni ağlatacak gibi.)

Eve gelince kızlara fotoğraf attık, kuzenim Demet'de böyle olmaz deyip bize bazı örnekler gönderdi, süsleme yapacağız dedi.

Eh dedim tam olsun madem, Çınar'la işe gittik, işyerinin ordaki alışveriş merkezinden de süsleme eksiklerimizi tamamladık. Demet de gelince süsledik. Kendi içimizde büyüttükçe büyüttük, büyüttükçe eğlendik.

Erkek kardeşimle eşine de gelip alın dedik, malum bizim arabamız yok bu sıra. Onlarda yemeğe mi gelelim diye sorunca, olur dedim. Kızlara da diyorum hem hediye aldık, hem süsledik, hem yemek yapıyoruz. Bir yerde yanlış yaptık ama neresi emin değilim. :)

Neyse velhasıl-ı kelam son zamanlarda hayatımızdaki en güzel gelişme buydu. Bizde bir miktar buna tutunduk.

Gerisi gerçekten arapsaçı gibi... Annelik mesaim hiç bitmiyor, 7/24 Çınar'la birlikteyim, çalışırken yanımda ve çalışmak gerçekten ama gerçekten çok zor oluyor. Bütün bunların arasında kahvaltı, yemek hazırlamak, ara ara Çınar'la oynamak, sonsuz sorularına yanıt vermek.

Herhangi bir şekilde mola vermem mümkün olmuyor, çünkü babasının ne kaçta gelip alacağını, ne kaçta getirip bırakacağını biliyorum. Haftasonu iki, üç saat için alıp geri getiriyor. Herhangi bir şekilde boş vaktim kalmasın diye özel olarak çabaladığını düşünmeye başladım artık.

Ben böyle spontane bişeyler yapabilen biri değilim pek, plan-programlı ilerlerim genelde. O iki üç saat için dışarı çıkardığında bende evde kalakalıyorum. Geçtiğimiz cuma Çınar'ı almıştı akşam mesai bitiminde evde boğuluyormuş gibi hissettim ve kalkıp amaçsızca yürümeye çıktım. Deliliğin eşiği dedikleri yerdeyim sanki, bu ara gerçekten aklıma deli deli fikirler geliyor ama ya sabır diyelim.

Yürüyüş yaparken yol kenarında ayaklarını uzatmış oturan bir teyze gördüm. Sanki herkes ve herşey akıp gidiyor, o orada sabit kalıyordu. Herkesin zamanı akarken onunki durmuş gibiydi. Hayattan tek beklentimin emekli olmak olmasını düşündüm o sıra, aslında hiçbir beklentim yok mu demek ki bu? Bilemiyorum inanın bilemiyorum...

Anladım ki kendini iyileştirme yolculuğu yalnız yapman gereken bir yolculuk ve bol bol gözyaşı içeriyor. Ama en zoru da ne biliyor musunuz, kendine zaman vermek. Her konuda bu kadar aceleci bir insan olmam ruhumun bile başına bela oluyor...

Kentsel dönüşüm alanında yürüyüşe çıkınca da insan bir garip hissediyor. Yollarda bakıyorsun etrafına bir tarafın eski, bir tarafın yeni yapılarla dolu, sanki bir yanı geçmiş bir yanı gelecek. Attığın her adımın ardı geçmiş, önü gelecek...

Geçenlerde Çınar'la yürürken ilkokul öğretmenimle karşılaştık, durup da konuşmaya mecalim yoktu ve sadece yanyana yürüyüp geçtik. O an sanki şey gibiydi, çocukluğum yanımdan geçti, bense çocuğumun elini tutuyordum.

Bugünlerde kendi kendime mesaj atmaya başladım birde, konuşacak biri olmayınca insanın aklına gelen fikirleri unutması ne kadar kolaymış meğer... Oysa bugünlerde aklıma gelen herşey bence çok değerli ve unutmaya da gönlüm el vermiyor.

İşte durumlar böyle bu sıralar, ah bir de derin depresyon moduna giriş yaptım. Bir süre gerçekten ama gerçekten oradan çıkacak gibi hissetmiyorum.

Derin depresyon modunda ya hiç uyuyamıyor baykuş gibi sabahı sabah edip beş civarı yatıyorum ya da akşam Çınar'ı uyuturken uyuyup neredeyse on saatlik uykular uyuyorum, gerçekten her konuda ölçüsüz bir insanım.

Yine böyle sabahı sabahı ediyordum iki gün önce, 4:30 civarı sokakta inanılmaz bir gürültü başladı, bağırış-çağırış... Aman heralde kavga çıktı dedim -bendeki gamsızlık seviyesi-. O sırada seslere Çınar uyandı, ben ona su verirken inanılmaz bir gümleme oldu, Allahtan yattığımız oda arka tarafta ses oraya çok şiddetli gelmiyor. Çınar geri yatınca dedim bakayım noluyor, balkona bir çıktım yanıyor sokakta birşey ama ne bilmiyorum. Yan komşuyu balkonda görünce o da araba yanıyor, patladı dedi. Şok içinde bakarken arabanın camları patladı o sırada. Eve de çok yakın, millet sokakta arabasını uzaklaştırma derdinde, öyle hipnoz olmuş gibi kaldım bir süre. Tekrar gümledi, meğerse lastiği patlamış yanarken. O sırada da itfaiye geldi ve söndürmeye başladı. Bende gidip yattım, artık birşey olmaz diye. Bu da bir anımızdı koleksiyonunda yerini aldı.

Yine gelirim. Şimdilik hoşçakalın.

Applesodaa.

15 Ağustos 2025

Cumalar candır, gerisi zarar ziyan...

Günaydın çiçeklerim,

İnanır mısınız cumaya geldik diye horon tepecek durumdayım. Bu hafta o kadar zordu ki.... Hafta direkt içimden geçti sanırım. (Buraya hıçkıra hıçkıra ağlayan suratlı emoji gelecek.)
  • Geçtiğimiz hafta izinli olduğum için pazartesi işe dönmek zaten psikolojik olarak çok zordu, fakat mail kutumda bekleyen 155 mailin de pek yardımı olmadı. Gerçi hakkını yemeyeyim iş arkadaşım maillerin %99'una yanıt vermişti ama psikolojim çalışmayı kabullenemedi yine de.
  • Salı günü dişlerimde bir kaç düzeltme yapılıp, son kez ve kalıcı olarak yerine takılması süreci vardı ki yaklaşık üç buçuk saat dişçide kaldık. Ben elimde laptop çalışıyorum, Çınar dişçideki asistanlarla oyun oynuyor derken günü kapattık.
  • Çarşamba günü kurulum günüydü. Geçtiğimiz hafta pat diye bir akşam istifasını veren bulaşık makinesinin yerine yesini almıştım. Ama almakla bitmiyor ki, hurdacı bulması... Eskiyi vermesi... Yeniyi kurdurması... Bilmem kaç kere o leş olan yerlerin silinmesi... Bütün bunlar yaşanırken resmi olarak çalışıyor olmam da cabası...
  • Perşembe artık bize bir değişim lazım diyerek kendimizi ofise atmaya karar verdim. Bir ara şirketimizin Ceo'suna birşeyler anlatırken Çınar gelip pat diye bana sarıldı. Allahtan çocuksever bir şirketimiz var. :) Ofis sonrası market serüveni yaptık. Eve gelebildiğimizde saat sekizi geçiyordu. O saatten sonra bir de yemek hazırladım, haliyle evde çocuğum var, aç yatmak bir seçenek değil. Bir yandan da arabaya ikinci bir tur yaptım market poşetleri için, bakın o kadar ama o kadar yorgundum ki... Yorgunluktan ağlayasım geldi ama "ağlamicam" inadım tuttu. Ağlamicam, banane.
  • Yemek yaparken de Çınar halimi görünce "Ne oldu?" diye sordu bende çok yorgun olduğumu söyleyince "Gel sana bir sarılayım, enerji vereyim." dedi. Sarıldık bu sefer de gözlerim doldu, duygulandım bana; "Merak etme enerjiler birazdan yüklenir." dedi. Balböceğim ya... İyi ki doğurmuşum.
  • Bugün de işte niyet ettim Allah rızası için haftalardır bekleyen masraflarımı sisteme yüklemeye, gazam mübarek olsun.

Eveeet, bizde durumlar böyle. Fakat ne temiz tükendim be canım. Bu arada benim bu rutinimle haftanın şarkısının "Ben yoruldum hayat." olması gerekirdi ama ben niyeyse sürekli kendimi "Bana biraz renk ver..." söylerken bulduğum için size renkli bir Heybeli konağı fotoğrafı ekledim.

Siz neler yaptınız, anlatın biraz da neşemizi bulalım?

Öperim gözlerinizden.
Applesodaa.

6 Ağustos 2025

Bir Mısır macerası...

Helloooo,

Bir ülkeye ilk kez gitmek her seferinde bende ufak bir stres yaratıyor, sanırım beni neyin beklediğini bilmiyor olmak kontrol manyağı tarafıma yaramıyor.

Mısır seyahatine çok aniden karar verdiğimiz için üzerine hazırlık yapacak hiç zamanımız yoktu, ben son gün bir yandan sürüş testine ordan koştur koştur dişçiye git-gel yaparken seyahatimde bana eşlik edecek arkadaşım da hazırlıkları yapıyordu.

Bu sırada aslen Mısır'lı olan çok yakın çalıştığım biricik ekip arkadaşım bana bazı tüyolar vermişti seyahatimizi öğrenince; yanımızda nakit bulundurmamızın iyi olacağı gibi bazı bilgiler, benimle gelen arkadaşım da nakit işi bende dedi.

Zaten vaktim olmadığı için bu nakit işini ona bıraktım bende. Bu kısmı aklınızda tutun bu konuya sonra tekrar geleceğiz. 

Nedendir bilinmez nereye gitsem sabahın bir körü gidiyorum, eşlikçim de pek dakikliği ile bilinen birisi değil, daha önce kendisi yüzünden uçak kaçırıp havalimanında oniki saat beklemişliğimiz var bu nedenle de daha uyumadan önce bile gergindim.

Neyse ki kazasız belasız Mısır'a vardık. Pasaport kontrolüne girmeden vize alacağız, sıra bize geldi, görevli ödemeyi nakit istedi. Arkadaşım da demesin mi "Aaa ben nakit çekmeyi unuttum."....

Yahu sadece çekmesi yok ki, çekmesi ayrı başka kura dönüştürmesi ayrı, bunların hepsini nasıl unuttun. Kendi kendime dedim ki "Tamam sakin, illa ki bir ATM buluruz para çekmek için, hesaptan döviz alır, o şekilde çekeriz."

"Benim yanımda banka kartım yok." dedi.

Arkadaşlar bende imkansızı mümkün kılmaya bayılsam da her zaman da uygun koşulları yaratamam ya, bir yandan telefonda havalimanındaki ATM'leri araştırırken, bir yandan da süt dökmüş kuzuya dönen arkadaşımı banka sırasına soktum. Koskoca banka illa ki kartla ödeme alır diye düşündüm.

Hayır ülkeye en azından bir giriş yapsak, sonra illa ki para çekecek yer bulurum diye düşünüyorum. Canım arkadaşım yanımda kilitlendi kaldı, sıra bize geldi diyor ki "Konuşmayı unuttum."

Çok şükür ki kartla ödeme yapılabiliyormuş, vizeleri alıp, heykele dönen ekip arkadaşımı da sürükleyerek pasaport sırasına gidebildik.

Havalimanından çıkarken Uber çağıracaktım, o sırada bir görevli havalimanı taksisi ister misiniz diye sordu. Önceden uyarıldığım için ne kadar olduğunu sordum. Olması gerekenin üstünde ama yine de kabul edilebilir bir ücret söyledi, bende kartla ödeyebilir miyiz diye sordum, teyit alınca da olur diyerek kabul ettim.

Otele geldik şöförle aramızda geçen diyalog şu şekilde;

-Kartla ödeyeceğim.

*Pos cihazım yok.

-Nasıl yok, tam üç kere sordum kartla ödeyebilir miyim diye ve evet dediler.

*Olabilir ama benim cihazım yok.

-Ne yapacağım peki? 

*Otelde ATM var çekin, gelin.

Allahım sana geliyorum diyemediğim için ATM'ye gittim. Her ihtimale karşı yolda döviz almıştım hesabımdan ama ATM döviz vermiyor. Şansımı bir başka bankanın ATM'si ile deneyeyim dedim. Buradan Arab African Bank'a tüm kalbimle sevgilerimi gönderiyorum. Sen olmasaydın olmazdık.

Canını sevdiğimin Arap bankası hesabımdaki TL'den direkt EGP'ye dönerek bana Mısır poundu verip hayatımı kurtardı.

Şaşkın ördeğe dönen ekip arkadaşım herşey hallolunca biraz uyuyup piramitlere gidelim dedi. "Yav he he" dedim ve gittim odama.

Ekip arkadaşım asla dakik bir insan olmadığı için buluşmak için sözleştiğimiz saaatten ancak bir saat sonra uyanabildi. O saatten sonra ne piramiti. :)

Yemek yedik ve döndük.

Yanımda olan arkadaşımın değil, her daim güzel tavsiyeler veren Mısırlı biricik takım arkadaşımın önerilerini dikkate alarak ertesi gün National Museum of Egyptian Civilization'a ve Grand Egptian Museum'a gittik.

Piramitler o sıcaklıkta görülecek gibi değildi, bende aklımı peynir ekmekle yememiştim.

National Museum royal mumyaları barındırdığı için meşhurmuş onları görmek isterseniz gitmeniz gereken yer belli.

Grand Museum ise çok ayrı bir hikaye, inanılmaz bir müzeydi bayıldım. Beni üzen tek nokta Tutankamun Galerisinin 2026 yılında açılacak olmasıydı bu nedenle biz göremedik. Müze, Louvre'dan iki kat daha büyük bir alana sahip, içerisinin dizaynı mükemmeldi. Eserlerin konumlandırılması, ana galerinin büyüklüğü... Herşey inanılmaz güzeldi bence iki nokta dışında; dünya kadar restoran var içerde ama müzenin asıl hediyelik eşya dükkanı müzenin büyüklüğüne göre çok küçüktü. İkinci nokta ise Mısır o kadar etkileyici bir tarihe sahip ve o kadar geriye uzanan bir arşivi var ki, bunu anlamak ve anlamlandırmak için müzede tek bir gün bence yeterli değil.

Bu arada müzeler ücretli hatta Grand Museum hayatımda ziyaret etme şerefine nail olduğum en pahalı müze olabilir. Türk lirası ile 1000 liranın biraz üzerinde bir ücreti var.

Hava Mısır'da çok sıcaktı ama Ankara sıcağı gibi düşünün en azından nem yoktu ki bu bir artıydı bence. Trafik inanılmaz kaosluydu, trafik kuralı diye birşey varsa dahi uyulduğuna dair bir işaret ben görmedim. Arabalar yanınızdan silme geçiyor, ne zaman taksiye binsek ekip arkadaşım sürekli diken üzerindeydi. Bu arada taksiler bizim ülkemize göre inanılmaz ucuz. Bu kaosta araç süren her hemcinsime içimden şapka çıkarttım.

Yeme-içme aktiviteleri de Türkiye'ye göre çok daha ucuz, müze gezmekten ayaklarımıza kara sular indiği gün akşam yemeğini otelde bir restoranda yeriz diye düşünüp otele geri döndük. Lübnan restoranı olduğunu da görünce onu seçtik, şansa bakın ki restoran Michelin yıldızlıymış. Buna rağmen ödediğimiz ücret kişi başı 1500 TL idi. Gerisini artık siz hesap edersiniz.

Ofisten bir arkadaşım daha önce Mısır'dan bahsederken "Ay heryer kahverengi, çok sıkıcı bir ülke." demişti. Bakın yemin ediyorum insanların sığlığı beni öldürüyor. Havalimanından otele yaptığımız kısacık yolculukta bile dikkatimi çeken ilk şey, aklımdan geçen ilk düşünce "yeşil"di.

Evler kahverengi ama bunun nedeni bence evleri ne renk yaparsanız yapın bir süre sonra hava koşulları nedeniyle evlerin renklerinin değişmesi. Olabilecek her yerde ağaçlar vardı, kahverengilerin arasından sürekli kendini gösteren o yeşil renk o kadar muazzam bir his veriyor ki. Bir de mesela balkonlar var, evet evler kahverengi ama balkonların hepsi farklı farklı, kimisi inadına capcanlı renklerdeydi.

Sokaklarda yürürken ince bir kum tabakası gözüme çarptı, sanırım çöle doğru bir genişleme mevcut, emin değilim kontrol etmeye de üşendim. Ama o ince kum tabakası "Doğa her zaman kendinin olanı geri alır." hissi verdi bana her gördüğümde.

Bi ufak hayal kırıklığım Nil ile alakalıydı, beni delirten ekip arkadaşımı şurdan itsem mi acaba diye delice fikirlere kapıldığım bir anda suyun inanılmaz kirli olduğu konusunda bilgilendirildim. Nedendir bilmem ama bunu beklemiyordum.

Nil kıyısına yemek yiyelim diye gittik ama akşamüzeri gittiğimiz için manzarayı pek kısa izleyebildik. Dönüşte de taksi bulamadık. Kuş uçmaz kervan geçmez ıssız ve karanlık bir yerde kaldık öyle. Uber asla gelmiyor. En sonunda restoranın oradaki taksilerden birine binelim dedim, onu da yanımdaki arkadaş kabul etmiyor, güven vermiyor diyor. Bakın tam o noktada yine bir delilik almasın mı beni; "Bu karanlık ıssız, garip yerde kalmak çok mu güvenilir?" diye bir çemkirdim. Kız taksiciden daha çok benim deliliğimden korktu.

Sonraki günler müşteri toplantılarıyla geçti de, gezme görme işi aradan çıktı çok şükür. Çünkü neden? Seyahat arkadaşı önemlidir, herkesle seyahat edilmez.

Ay bir de unutmadan size Mısır mutfağı deneyimlerimi anlatayım. Mısır'daki arkadaşlar bizi yemeğe götürmek istediler daha önce Mısır mutfağı denemediğimiz için de restoran ona göre seçildi. Onlar sipariş verirken bende telefonumda mail atmakla meşgul olduğum için ne sipariş edildi bilmiyordum açıkçası, ara sıcaklar gelince böyle ete benzeyen birşey gördüm ondan başladım, tadı da güzel, bir yerden çıkaracağım ama çıkaramıyorum derken seyahat arkadaşım demesin mi "ciğer", ben normalde ciğer sevmem, yüz sene yemesem aramam. Ama buradaki ciğerin tadı çok lezzetliydi ve ciğer gibi de değildi. 

Bir de pilav ve yeşil çorba benzeri bir yemek geldi, tüm çocukların favorisi dediler. Pilav üzerine yeşil çorbadan dökülüp yeniyormuş, çorbanında içinde asma yaprağı var çözebildiğim kadarıyla, bakın yemeğin vallahi tadı güzel ama tek sorun ne biliyormusunuz görüntüsü... Kaşığı daldırdım tam alıyorum, kötü pişmiş bamya gibi uzamaya başlamasın mı.... Da da da damm... O noktada denemek için kendime "Ölmezsin, devam et!" demek zorunda kaldım. Millet gözümün içine bakıyor, nasıl kırayım insanları. Sonra baktım tadı vallahi güzel ama gözü kapalı yemem lazım, o uzayan ağdalı görüntü içimi bir acayip yaptı. :) 

Tam yemek faslının sonunda doğru bir yemek daha geldi dediler ki; "Bakın bu çok özel, bunu yiyebileceğiniz tek müslüman ülkesi burası." Allah Allah dedim nedir yani bu yemek? Demesinler mi güvercin... 

Gezme ceylan bu dağlarda seni avlarlar türküsünden sonra bir de güvercin travmam oldu, ne zaman güvercin görsem "gezme sen buralarda bak valla seni yerler" oldum. :)

Unutmadan hemen tatlıları da kısacık bir anlatayım soldaki "Beyrut Gazel", bunu Michelin yıldızlı restoranda sipariş ettik. Aslında tatlı ne önerirsiniz diye sorunca spesyalimiz deyip bunu getirdiler. Tarifi veriyorum, pişmaniye üstü sakızlı dondurma. :) Ama yine de seyahatim süresince yediğim tadı en güzel olan tatlı buydu. 

Sağ üstteki "Em Ali", bunu biricik ekip arkadaşım önerdi. Fındığı içine katılmış fazla sıcak sütlaç olarak düşünebilirsiniz. Sıcak süt sevmem ben diyen seyahat eşlikçim yemedi ama ben sevdim, sadece az biraz soğuk olsa çok daha güzel olurdu bence.

Sona kalan tatlımız da "Baklava" bunu Em Ali'yi beğenmeyen arkadaşım söyledi ve yeniden hayal kırıklığına uğradı. Çünkü bu bizim bildiğimiz baklavalardan değildi. Baklava kısmı fazlaca sertti, o şerbete mi batırılıyor, şerbet üzerine mi dökülüyor hiç bir fikrim yok. 

Bir sonraki ziyaretim için önceden bazı ayarlamalar yaparak Mısır'da görmek istediğim bazı noktalar var. Bakalım ben görürsem illa ki gelir yazarım. Çenem düşüktür bilirsiniz, duramam.

Eee ne düşünüyorsunuz, gider misiniz Mısır'a?

Sevgiler Applesodaa.

4 Ağustos 2025

Durum Raporu: Herkesin derdi para olmuşsa...


Ben geldiiiim,

Bu sefer de böyle konuya dan diye gireyim istedim. Şu hayatta en zorlandığım şeylerden biri blog yazılarına başlık bulmaktı, onu çözdüm, şimdi de giriş cümlesinde bir miktar zorlanıyorum neden bilmem?..
  • Nerelerdeydim diye sorarsanız eğer? Bilirsiniz ki sormazsanız da söyleceğim. Cevap veriyorum dostlarım sıkı durun; evdeydim. Bütün bir yazı başarı ile evde sonlandırmaya çok yaklaştım bakın. Bende kendime şaşırmıyor değilim ama napalım, kısmet.
  • Arada annem geldi, bir hafta için gelmişti ama madem geldi deyip alıkoydum iki hafta kadar kaldı. Milletin annesi gelince yemek yapar, ev temizler falan, ne bileyim bir takım yardımlar olur yani, benimki gidince ben ev temizledim. Hayat zor.
  • Annemi burda alıkoyduğum süre içerisinde hızlıca bir Mısır'a iş seyahati yapıp geldim, onu artık bilahare başka bir yazıda anlatırım. Hem Mısır'ın bence anlatılacak çok şeyi var, hemde seyahatim boyunca yanımda olan iş arkadaşım sağolsun olaysız beş dakikamız geçmedi.
  • İstanbul'da kimseyle görüşemiyorum, koca bir yaz mevsimini böyle kendi başıma elim böğrümde yedim gibi. Hafta içi sürekli Çınar'la beraberim ancak çocuklu arkadaşlarım ile denk getirebilirsek görüşebiliyoruz. Hafta sonu rutinimiz olmadığı için (hala herşey çok karışık) hiç bir plan yolunu bulup da tamamına eremiyor benim hayatımda. Haliyle bende plan yapmayı bıraktım.
  • Ex eşim bana Can Bonomo için konser bileti almış, bir ay kadar önce de vermişti. -Zamanında aldığım ama kendisi beni hep son dakika ektiği için gidemediğimiz etkinliklerin diyetiydi sanırım bir nevi.- Çok sevdiğim ve dosdoğru dinleyebilme şerefine asla erişemediğim bu sanatçının konserine bu biletlerle gidesim de hiç yoktu açıkçası. Kızlar "O kadar alınmış bilet ziyan mı olsun, iki bilet de sende zaten git istediğin gibi." deseler de ne bileyim işte bir şekilde içime sinmiyordu. O gün yine aldığı bileti unutan ex eşim "Akşama işim var Çınar sende kalsa olur mu?" diyerek kendi hediyesini kendi baltaladı.
  • Elbet bir gün dinleyeceğim seni Can Bonomo, sırf çektiğim şu kadar şeyin hatırına en ön sıradan mı alsam acaba bileti? Düşüneyim bakalım.
  • Dişlerim yapıldı, hatta takıldı, ama bilmiyorum ki gerçekten benim dişlerim mi bunlar. Tastamam olmuş gibi hissetmiyorum. Geçici dişlerden çok daha konforlu olsa da tam da olmadı sanki, cuma günü doktorcuğumla randevum var bakalım ne diyecek. Kalıcı olarak yapıştırmaya karar verecek mi göreceğiz.
  • Bu arada kimseyle görüşemiyorum demiştim ya, arada işte güncel durumları bilen -sınırlı sayıda- arkadaşlarımdan bazıları mesaj atıyor. Her zaman her mesajlaşma ya da konuşma mutlaka şuraya geliyor. "Aman tüm haklarını al, aman hiçbirşeyini karşı tarafa yar etme, para, para, para, para!" Gerçekten yıldım, sinirlenip çemkirsem o da işe yaramıyor. Çünkü karşı tarafın varsa bir tecrübesi (bizzat veya dolaylı yoldan) illa ki örneklendirmeye başlıyor. Yani herkesin mi dini imanı para oldu? Ben nasılım, ne durumdayım, iyi miyim diye merak eden asla yok. Yalandan bir ay görüşemedik diyip hoop para konusuna gene geri geliyorlar. "Malımın, mülkümün ortağı mısınız ya?!" diye çıldırsam da anlamayacakları için bende bu gibi sorularda iletişimi pat diye kesmeye başladım. Yetti artık.
  • Sürekli Çınar'la beraber olduğum ve günlük kaosun içinde kendimi kaybettiğim için sanırım ağlamaya asla vaktim olmuyormuş benim. Mısır'a vardım, akşam odada yalnızım öyle tavanı seyrediyordum (en sevdiğim aktivitelerden biridir) beni bir ağlamak tuttu. Böyle hıçkıra hıçkıra, sarsıla sarsıla deli gibi ağladım. O kadar çok ağladım ki, bir süre sonra kendi kendimi "tamam sakin ol, geçecek hepsi" diye telkin ettiğimi fark ettim. Kendi kendimin sırtını sıvazlarken ben anlarından biri daha tarihte yerini aldı. Aman neyse fakat ne ağladım be canım, iyi geldi.
  • Geçen gün gene parkta, park teyzeleri ile olaylara karıştım. Bu arada, hani olur ya bir gün karakola falan düşersem kesin arkasından bir park kavgası çıkar. Demedi demeyin.
İşte durumlar böyle; kısmetse üç, beş, bilemediniz on güne kesin gelirim. Bu hafta izinliyim de. :)

Öperim gözlerinizden.

Applesoda.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.