Hayatın her anının sürprizlerle dolu olduğu bir gerçek...
Bilemediğimiz şey ise sürpriz elmanın bizim başımıza düşüp düşmeyeceği...
Hiç hissettiniz mi; bilmediğiniz, hiç ilginiz alakanız olmayan bir konuda ufacık bir bilgi edindiniz.
O anda bunun nerede lazım olacağı aklınıza hayalinize bile gelmedi.
Aradan bir kaç gün geçince o konuda edindiğiniz bilgi birden sizin kurtarıcınız oldu.
Anlatabildim değil mi? Sizin de başınıza geldi.
Bu durum benim sıklıkla başıma gelir ve ne zaman yeniden böyle bir durumla karşılaşsam içimden
bir gülümser ve kendime hayali bir "çak" işareti yaparım.
Evet belki de biraz manyağım.. :)
Peki bu sürprizlerin konumuzla ne alakası var?
Sürprizli bir iş değişikliği yaptım. İçimde mutluluk kelebekleri uçuşuyor ve evet kendimle
gurur duyduğum için sürekli gizli bir sırıtma halindeyim...
Nereden başlasam bilemiyorum. O zaman en başından başlayalım mı??
Birazcık sıkılmaya hazır mısınız?
Öğrenim hayatım boyunca hep çok başarılıydım, lakin bir o kadar da umursamaz...
Çevremdeki insanların benden çok şey beklediğini biliyordum.
Ama sanırım benim kendimden o kadar beklentim yoktu.
Belki de ortaokuldaki o matematik öğretmeni yüzündendir hepsi...
Bilemiyorum. Bildiğim şey ise, bir şey olmak için uğraşmadığım. O zamanların meşhur sınavları
ile bir Anadolu Lisesi kazandım, ancak okulun yurt problemleri nedeni ile gidemedim.
Kız Meslek Lisesi'nin kapısından bir sinir harbi sonucu geçtiğim doğrudur.
Sonrasında ise tüm notu yüksek öğrencilerin yaptığını yaptım ve "Bilgisayar Programcılığı"
bölümünü seçtim.
Lisede zamanın ÖSS sınavlarına gram kafa yormadığım için iki yıllık geçiş hakkımı
kullandım ve bir Meslek Yüksek Okulu'na geçiş yaptım.
Orada da çok başarılı olsam da motivasyonum hep sıfır, sıfır, sıfırdı.
Okul birinciliğini alttan dersim olduğumdan başkasına kaptırdığımda bile içimde bir sızlama olmadı.
Yoksa ben hissiz miydim?
Sanıyorum hissiz değil ilgisizdim.
Eğitim hayatımı kendi ellerim ile nasıl mahvettiğimi yeterince okuduysanız; kariyer hayatımı
dişimle, tırnağımla nasıl var ettiğime gelelim.
Eğitim hayatının içime ekemediği tohum olan "birşeyler olma hissiyatı"
iş hayatına başladığımda içimde filizlendi.
İlk iş deneyimim bir çağrı merkezi işiydi. Sıfırdan başlamışım ha. :)
4 aylık gecesi, gündüzü belli olmayan bi maratonun ardından çağrı merkezi bana hayatımın
aşkını kazandırsa da, "evet ben bu olmalıyım hissini" kazandıramadı.
Bir arkadaşımın çalıştığı yazılım şirketine geçiş yaparak, şansımı eğitimini aldığım
alanda denemeye karar verdim. Düşünsenize "6 yıl" boyunca ilmek ilmek her bir bilgiyi kafanıza
kazıdığınız bilişim alanının size uygun olmadığını bir kaç aylık bir çalışma hayatının
sonunda şıp diye anlıyorsunuz.
Ah ne gam!!!
Altı yıl boyunca bunu nasıl anlamadığımı, hala daha anlayamadım.
(Eğitim sistemimizin eksiklikleri bunun nedeni de olabilir. Bir araştırılsın bence...)
Bilişim sektörü tarafından yenilgiye uğratıldığımı kemiklerimde bile hissetmişken,
bir anda beni satış departmanına geçirdiler.
Çenem sağolsun.
İyi hoştu da; hiç saha tecrübesi olmayan gencecik 21 yaşında bir kız için elinde laptop
sahalara sürülmek kızın gözünü korkuttu işte. Aslında bu işte iyi olduğunu biraz daha iş hayatında
piştikten sonra deneyimleyecekti...
Bilişim sektöründen temelli kopuşumun şerefine, "Şeytan Marka Giyer" filmine özenip asistan
olacağım dedim. (Tüm o eğitimi kaldır at, lazım değil zaten...) Asistan oldum da
lakin "şeytan"a denk geleceğimi hiç tahmin etmemiştim.
Öyle şeyler filmlerde olmaz mıydı canım..? Gerçek hayatta da olabiliyormuş.
Tecrübeyle sabit.
Hayatta her an, her kişi ve verdiğiniz her karar size birşeyler öğretir.
Şeytan da bana iş hayatını öğretti. Kurtları, kuzuları öğretti. Kurtlar nasıl düşünür,
kuzular nasıl yem olur hepsini bir bir beynime kazıdı. Hayatı bana zindan etse de 13 yıllık
eğitim hayatımın toplamında öğrenemediğim en gerekli şeyleri öğrenmiş olarak
şeytanın kapısından ayrıldım.
Sonrasında kendimi yeni bir şirketin kapısında buldum.
İşi öğrendim, kendimi geliştirdim. İşimi iyi yaptım. İşe kendimi verdim, kendimden
birşeyler kattım. Şirket de bana hakettiğim değerin sadece bir kısmını gösterdi.
Yine de şartlarım iyiydi ve bende mutluydum.
Daha iyi bir fırsatın kapımı çalacağını bilmiyordum elbet.
Benim çalıştığım yer ünlü bir yabancı markanın bayisiydi. Markanın kendisi bana iş teklifi ile geldi.
Şartlarda anlaşınca bende kendi açımdan yılın transferini gerçekleştirdim.
Şimdi çok daha iyi bir yerdeyim.
Eğitim hayatımın içine etmiş olsam da... (Evde denemeyiniz.)
Kariyer hayatımı bir yerlere getirmeyi başardım.
6 yıl eğitimini aldığım işi bir kenara kapı süsü yapıp, bambaşka bir alana geçiş yaptım.
2 yıllık bir okuldan mezun olmama rağmen kendime en sonunda
bir "ünvan" kazandırabildim.
Çalışma şartlarımı eğitimime rağmen çok daha iyi yerlere getirebildim.
Öyleyse bana bir bravo!
Buraya kadar okuduysanız size de bir bravo!! :)
Bu eğitimle erişemeyeceğim bir seviyeye; çalışarak, işi öğrenerek, pişerek,
kendimi geliştirerek gelmeyi başardım. Şimdi artık bir üst lige çıkmış gibi hissediyorum.
Buradan daha yüksek bir noktaya gelebileceğimi sanmıyorum
ve açıkçası gözüm çok da yükseklerde değil.
Kurumsal hayatıma beş ila yedi yıl arasında bir süre biçiyorum.
Bu süre sonunda evin borcu bitmiş olacağından bende kendim için bir değişikliğe gideceğim.
MSA'da alınacak ultra pahalı bir mutfak eğitimi düşlüyorum.
Restoran açmam sanırım. Hatta şef olarak bile çalışmam. Bakarsınız çocukluk hayalim
olan bir "cafe"m olur en sonunda...
Yıllar sonra size burada bu hayalimi de gerçekleştirdiğimi yazabilmeyi umuyorum.
Sizi sevgiyle kucaklıyorum.
İnanmak başarmanın yarısıysa; çok çalışmak da kesinlikle öbür yarısıdır bence.
Sevgiyle Applesodaa
0 yorum:
Yorum Gönder