1 Kasım 2024

Algı meselesi...

Bağrı yanık dostlara da merhabalar olsun...

Art niyetli insanlardan ruhuma hafakanlar bastı artık! 

Geçen gün Amerika ekibinden birisi "Acil konuşabilir miyiz?" diye sorunca evin kapısından içeri daha yeni girmeme rağmen "Olur." dedim.

Bazı birtakım sorular sorunca bende cevap vermek üzere konuşmaya başladım.

"Dur, dur, dur, dur biraz." diye beni şak diye kesti.

"Ne oldu?" diye sorunca ben, cevaben "Senin İngilizceni anlamıyorum." dedi.

Bakın gerçekten artık insanlara ayar oluyorum. Hiç birimizin anadili değil, hiç kimse de yüzde yüz doğru konuşmak zorunda değil, karşımdaki da Amerika'da yaşamasına rağmen neticede Hintli bir birey. Beni sevmediği için de bulabileceği her yolla mobbing yapmaya çalışıyor.

Ama kardeşlerim, arkadaşlarım; biz de bu dünyaya dün gelmedik neticede, ben sinirlenirsem eğer adamın aklını alırım.

O anlamıyorum deyince bende "Aaa, neden?" diye sordum. Sonuçta anlamıyorsa sorun bende değil ondadır, demek ki anlayışı kıt. Ha bir de böyle neden diye sormadan geri bassam, daha çok üzerime gelecek biliyorum, bunu da yaşadım.

Ben böyle pat diye sorunca toplantıda başka birisi daha olduğu için bir anda kıvıramadı da "Çok hızlı konuşuyorsun." deyiverdi.

Ben Türkçe konuşurken tayfun gibi eserim, şelale gibi çağlarım, hızıma yetişemezler normal de ben İngilizceyi bu minvalde hızlı konuşacak kadar bilmiyorum. 

Yani çevir kazı yanmasın yapsa da yemezler ulan.

"Ahh pardon, bir saniye baştan başlıyorum." deyip aynı hızla devam ettim.

Sonra kızlara yazıyordum WhatsApp grubunda onlarada "Adam bana hakaret etti ama ben iltifat olarak almaya karar verdim." dedim.

Herşey algıda bitiyor neticede, hızlı konuşuyormuşum anlamıyormuş.

Ahh kıyamam.

Ya da kıyarım gider kim bilebilir.

Not: Tersim pistir, tersime gelmeyin. Bu işe başladıktan sonra ırkçı oldum, hayat bana neler yapıyoooosuuuuun???

Sevgiler, Applesodaa.
26 Ekim 2024

Durum Raporu: Bi kırık, bir çatlak, iki de eksik dişimiz var.

Selam iki gözümün çiçekleri,

Buraya gelip dert yakınayım çok istedim ama dert yakınmayacağım. Zira iş hakkında zerrece konuşasım yok. Onu sonraya bırakalım.

Evdeki tadilatı hallettikten sonra (ne kadar hallettik bilemiyorum, bir yerden yapıyorsun bir yerden bozuluyor, elli senelik evde oturmak kolay değil) öyle bir estiler bana ezelden beri istediğim köşe koltuğu sipariş etmeye karar verdik.

Sipariş edince en geç iki haftaya falan gelir diyordum, o sırada evdekileri de köye yollayacağız. Evdekileri nakliye ertesi gün gelip almasın mı? Bu kadar hızlı olacağını düşünmezdim şahsen.

Yeni koltukları sipariş edince tam altı hafta teslimat süresi vermesinler mi???

Depresyonda olmasam kocam ağzını açıp gözünü yumabilirdi sanırım ama birşey demedi. Koca Ramazan ayı öyle koltuksuz geçti, yerlerde yatıp yuvarlanmaya doyduk, şükür.

O sıralarda okuldan aradılar, Çınar çok sert düştü koluna bir baktırsanız iyi olur dediler. Bende "Ay hep düşüyor, bişey yoktur ama babası evde alsın o zaman." dedim. Sonra kocam bana kolu alçıdaki sıpamla resmini attı.

Ben şok!

Dirseğe yakın küçücük bir kemik varmış onu kırmış yavru ceylanım. Sonrasında erkek kardeşimin evlilik telaşı sardı ortalığı; çeyizi, kınası, bohçası derken bir gün mola veremedik.

O sıralarda tam öğlen arasındayım okuldan aradılar yine, iki lafı bir araya getiremeyince müdüre hanım ben dellendim. Meğerse bu sefer de dişlerini kökünden sökmeyi becermiş çocuğum. 

O anda elim ayağım boşaldı, yere düşmememe ben bile hayret ettim açıkçası.

Ön iki dişi aralıklı olan çocuğum dişlerinin arasına top havuzunun ipini sokmuş, kolu alçıda çıkaramaz diye öğretmeni seslenip ona doğru gidiyormuş ki.... Kafasını hızlıca geriye çekince Çınar ön iki diş sökülmüş...

Röntgendi şuydu buydu derken sorun olmadığı anlaşıldı. Hala ön dişler yok bakalım ne zaman çıkacak...

Bu sırada tam kınanın olduğu gün gelip çatınca; ben acil bir iş seyahati için Dubai'ye uçtum. Kocam çocuğumuzu alçısını alsınlar diye doktora götürdü, kardeşimin de kınası yapıldı. Göremedim, kısmette yokmuş.

Bir de şu var; sadece kına için elbise almıştım, hemde ne heveslerle... Nikah için hiçbirşey almamıştım. Elbise hala sıfır kilometre olarak dolapta bekliyor. Nasip...

Sonrası bayram için Amasya, oradan döndük kızkardeşim ziyarete geldi. O geldikten sonraki gün annemler fındık için memlekete gitti.

Bir akşam artık bunalmışım ev-çocuk-iş-yemek döngüsünden hadi parka gidelim diye kaldırdım kardeşimi. Parka girer girmez Çınar bi yere tırmanıp düştü ve "Kolum kırıldııııı!" diye böğürmeye başladı.

Koştur koştur hastaneye gittik, daha önce dirsek kısmından kırılan kol bu sefer bilekten çatlamış sadece... Kırıkta gıkı çıkmayan çocuğumun sürekli ağlayası gelmesin mi ağrıdan. Meğerse çatlak, kırıktan çok daha acı vericiymiş. Öğrendik.

Neyse bu süreci de başarıyla atlattıktan sonra başka bir vukuat yaşamadık henüz...

Annemlerin de iki hafta diye gidip üç hafta kalmasıyla gerçekten artık takatim kalmadı. Kızkardeşimi yollar yollamaz kocama "Oğlunu da al, ananın evine git. Anan size güzel bakar." dedim ve kovdum ikisini. :)

Giderken ben dört gün kalıp geleceğim diyen Çınar yedinci günün sonunda gelmeyeceğim diye ağlıyordu. Şehri terketmiş köye taşınacakmış yavrum. :)

Onlar yokken dehşetli bir temizlik yaptım (oturamıyorum, rahatlık batıyor), sonra temiz ve pir-ü pak evimde oturup duvarları, tavanları izledim.

Hala düşünüp mutlu oluyorum, güzel günlerdi.

Neyse işte ben yokken bizim buralarda durumlar böyleydi.

İyi direndim yani. Bu kadar okuduysanız da azminize sağlık.

Gene geleceğim.

Adios.
22 Ekim 2024

Geleceğim, gelemiyorum..

Hello,

O kadar yorgunum ki... Depresyondayım ve orada mümkünse öylece kalmak istiyorum.

Buraya da gelmek istiyor ama gelemiyorum. Birçok şey yapmak istiyor ama yetişemiyorum.

Yeni iş bana yaramadı, kaybolmuş hissediyorum. Haftanın bir günü iyi gitse geri kalan günler çok çok daha kötüye gidiyor.

Böyle ummamıştım, bulduğumdan da memnun olamadım. Olamadım, olduramadım, oldurabilecek miyim ondan da emin değilim.

Şeytanın bacağını bir kırarım belki dedim, devamı gelir mi emin değilim...

Sağlıcakla kalın.



8 Mart 2024

2024 Ocak Ayı Okuma Raporu


Aralık ayındaki nadastan sonra Ocak pek bir verimli geçti diyebilirim, hakkını vere vere fakat ne okudum be cağnıııımmm....

Fernando Pessoa'nın Üç Günü: Everest'in bu Açıkhava serisini pek seviyorum. Minicik olmaları bir güzellik, ayrıca pek bilmediğim yazarlar ile küçük tanışmalar için de ideal oluyor. İlginç bir küçük kitapçıktı, denk gelirseniz öneririm.

Belki Bir Gün Uçarız: 2023'teki en iyi keşfim net Aylin Balboa idi. Her satırından çok keyif alarak okudum. Kitapları basıldığı sıralama ile okumak daha mantıklı olabilir. Ben tam tersten başladığım için ilk kitabı en son okumuş oldum. Bu kitap bir miktar otobiyografik, hayatında yaşadığı bir çok travma mevcut yazarın insan okudukça daha iyi kavrıyor... Herkese Aylin Balboa'yı gönül rahatlığı ile öneririm.

İyi Adamın On Günü: Ne zamandır merak ettiğim bir seriydi, Storytel'de görünce yollarda dinleyeyim bari diyerek başladım ve oldukça da keyif aldım. Baş karakterimiz sizin bildiğiniz karakterlerden değil, hatta belki başka bir romanda yan rol bile kapamazdı kendisine ama bir şekilde karaktere ısınmayı başarıyor insan. Severek dinledim, seslendirmesi de çok başarılıydı.

Tarih Boyunca Türk Kadını: Bu kitabı bizim kız grubuna İngiliz Merve hediye etmişti. Bana önce okuyup, altını çizdiği versiyonu hediye etmiş. :) Kitap aslında bir tez çalışmasının basılmış versiyonu, haliyle yazarlık becerisi aramıyorsanız okunabilir. Bazı kısımlarda farklı kişiler yazdığı için çok tekrara düşüyor, aynı şeyleri tekrar tekrar okumak zorunda kalıyorsunuz. Ben şahsım adına en çok İslamiyet öncesi Türk Kadınını anlatan bölümü sevdim.

Kudüs Yazıları: Bu kitabı Ayşecim mini kitap kulübümüz için seçmişti. Kudüs bize yakın bir coğrafya ve yakın tarihte yaşanmış ve halen yaşanmaya da devam eden sıkıntılar malumumuz. Ama göz önünde olmayan herşey aslında bize çok uzak oluyor. Geçmişten günümüze neler olmuş, neler yaşanmış bugün bu sorun nasıl kangren haline gelmiş anlamaya çalışmanın ilk adımı için doğru bir kaynak bu kitap, meseleyi derinlemesine incelemek isterseniz de o yolda kaynak kitapları da bu kitabın içindeki önerilerde bulabiliyorsunuz. "Bugün biz ne yaşıyoruz?" cümlesinin altını benim için güzel doldurdu, öneririm.

Kötü Adamın On Günü: İyi Adamın On Gününden memnun kalınca yollarda sesli kitap dinleme mesaime Kötü Adamın On Günü ile devam ettim. Bunu da oldukça keyif alarak dinledim diyebilirim.

Othello: Othello hepimizin malumu bir hikaye aslında, sadece ben tiyatro metni okumayı sevmediğim için hep ertelemiştim. Neyse aradan çıkarmış olduk. :)

Yağmur Kaçağı: Şiir okumadan uyumayalım çalışmalarım kapsamında Yağmur Kaçağı ile meşk eyledim akşamları... Attila İlhan bildiğiniz gibi, şiirler de keza güzeldi.

Masal Masal İçinde: Bu kitabı sevgili İlkay'ın blogunda gördüğüm için almıştım. Önce İngiliz Merve okudu, sonra ben okudum. Güzel ve hoş bir kitap olsa da "ben bu hikayeyi biliyormuşum" olmadım değil. Eminim bir çoğunuz da mutlaka duymuşsunuzdur ama yine de keyifli bir iki saat için okunabilir tabii masal seviyorsanız, şahsen ben masallara pek de bayılmıyorum.

Meraklı Adamın On Günü: Yazar her seferinde çıtayı bi tık daha üste koydu diyebilirim. İlk kitapta bir olayın peşindeyken, ikincisinde aynı anda iki olay çözdük, üçte işler çok karıştı. Yine de keyif bir sesli dinleme deneyimi sunuyor. Yazarın kalemini sevdim.

Güneş ve Onun Çiçekleri: Kaur Hindu bir yazar, hayatında yaşadığı "o acı" travmayla baş etme yolunu yazmakta bulmuş. Onun tastamam bir "kadın" olduğunu okurken hissediyorsunuz. Anne değil ama ama anne gibi... Yaşadığı acı onu büyütmüş, değiştirmiş. İnsanlara iyileştirici güç olmayı seçmiş. Modern şiir seviyorsanız mutlaka okuyun. Bende gidip diğer kitaplarını alayım.

Gördüğünüz üzere hakkını vere vere çok okuduk be canım...
Sevgiler.
3 Mart 2024

"Sahip olduğumuz güzelliğe inansak, trilyon dolarlık bir sektör çökecek."

demiş Rupi Kaur
"Güneş ve Onun Çiçekleri" isimli kitabında...
29 Şubat 2024

2023 Aralık Ayı Okuma Raporu

Yazacak çok birşey yok diye mi bir türlü elim gitmedi bu yazıya hiç bilmiyorum. Neyse kısmetimde Şubat ayında Aralık ayının yazısını yazmak da varmış neyleyek.

Aralık ayında bir çok sesli kitap dinledim ama aslında hepsi daha önce okuduğum kitaplardı. Yıllık hedefi erkenden tutturunca canım ne isterse onu dinlemeyi seçtim.

Bir de sanırım "iş iptal oldu" haberini bana sabah kahvesi eşliğinde ofiste bu kitabı okurken verdiler diye bu kitap da süründü durdu elimde.

Sevgili Arsız Ölüm: Yanlış zamanda yanlış kitap mıydı diye düşünmeden edemiyorum. İlk etapta çok hızlı okurken o malum sabah sonrası bir türlü ilerletemez oldum kitabı... Hatta sonrasında Storytel'den sesli dinleyerek bitirdim. Pek sevmediğim uzun uzadıya anlatılan bir yazım şekli var. Ne kitaba ne karakterlere bir türlü bağlanamadım. Okumak için çok akıcı bir yanı da yoktu. Süründük beraber. Kendim keyif almadığım için kimseye de illa alın diyemem ama biraz araştırıp öyle alın bence. Ben tiyatro oyununa bir türlü bilet bulamayınca kitabı okumaya pek heves etmiştim ama ne umdum ne buldum oldu.

Neyse sonuç olarak Aralık ayını da 1 kitapla kapatmış bulunuyorum. Ocakta herşey çok daha güzel olacak. :)

Adios.

Bir küçük kutlama meselesi...

Merhebalar gönül dostları,

Canlarım, ciğerlerim, iki gözümün çiçekleri umarım iyisinizdir. Zira ben şu an adeta içi kıpır kıpır, midesinde kelebekler kanat koşturan ilk aşkının ilk heyecanlarını yaşayan bir yeniyetme gibiyim adeta...

"Oldu en sonunda oldu bim bam bom" diye ortalıklarda oryantal yapmak istesem de ortam tabii ki buna müsait değil.

Sizlerin ettiği dualar yerine teslim edildi sanıyorum ki,  çünkü terfi ettim. Ama bu aslında bir önceki iptal edilen iş değil.

Şöyle ki; A ve B takımları var diyelim. A daha başarılı ve daha büyük hedefleri var, B ise daha küçük bir takım. Ben bir öncekinde B takımına geçiyordum ve biliyorsunuz ki iptal oldu. Bu sırada A takımında bir açık doğdu onlar bana seninle görüşmek istiyoruz dediler. En baştan yeniden görüştük. Aynı süreçlerden bir daha geçtik. Ama bu sefer nihayete erdik dostlar pazartesi imzamı attım. :)

Bana "oldu bu iş" denilen günün üzerine imza için iki hafta beklemek çok zordu inanın, ha iptal oldu ha olacak diye diken üstünde gezdim.

Neyse ki bu sefer muvaffak olduk. Hatta hiç beklemediğim bir süprizi daha var bu işin sanırım ama onu da olursa yazarım, şimdilik belirsiz.

Velhasıl-ı kelam, "olanda da olmayanda da hayır vardır" sözü bir kez daha yerini buldu. Nitekim olmadığında üzülmeme izin vermeyenlerin sevinmesine de bu sefer ben izin vermiyorum. Kocam ve bir iki iş arkadaşım hariç kimseye hiç bişey söylemedim. Öyle kendi kendime yaşıyorum bu sevinci. :)

Bu arada çok beklenen o imzanın atılması şerefine kuzenim bana çikolata göndermiş. Çiçeksepeti notu karıştırmış, önce uzunca bir süre çikolatayı aradık. Sonra resimdeki çikolata olduğunu düşündük, bu sefer de o isimde biri var mı yoksa gerçekten not mu karışmış diye koca binanın çalışanlarını kontrol ettirdik.

Durduk yerde bir sürü iş çıktı başımıza. Neyse çikolata benimmiş ama not başkasının. Hacine Hanım'a buradan seslenmek istiyorum. "Üzgünüm yeğenleriniz çok güzel bir not yazmıştı ama olsun beni de mutlu etti." :)

Sevgiler size.

Gidip biraz daha içim kıpır kıpır salınayım ortalıklarda.

Bye.

7 Şubat 2024

Durum Raporu: Evin yolunu bulamıyorum.


Hayırlı günler olsun çiçeklerim,

Uzun zamandır yoktum. Enerjim olunca zamanım, zamanım olunca enerjim olmuyor. Haliyle biraz boynu bükük kaldı buralar. Nerelerdeydin derseniz orada, burada, şurada diyebilirim.

* Yılbaşı sebebiyle kocam memleketine gitmek istemişti. Yeni yıla maailecek Amasya'da girdik. Doğum günüm sebebiyle pasta almaya gitmiştik. Amasya'da aldığımız en büyük boy pastanın İstanbul'da aldığımız en küçük boy pastadan daha ucuz olması beni şoka soktu. O şoku atlatamadım.

* Amasya'dan dönerken otobanda arabamız bozuldu. Gecenin ikisinde çekici gelip sağolsun bizi oradan kurtardı. 2024'teki ilk başarım çekiciye binmek oldu böylece. Bunu da denemedim demem.

* Yılbaşı tatili yetmedi, hazır önümüz yarıyıl tatili Çınar'ı da alayım da Karabük'e eltimlere gidelim dedim. Çınar hep büyük otobüslere binmek istediğinden otobüs ile gittik geldik. Yolculuk kısmı dışındaki kısımlar çok eğlenceli idi. Çocukları bırakacak kimse olmadığı için jandarma komutanı olan kayınbiraderime çocukları bıraktık. O da asker başına bir çocuk emanet etmiş, biz gelene kadar bakmışlar. Düşündüm de bazen asker olmak da zor arkadaşlar. :) 

* Karabük dönüşü evin salonunda büyük tadilat başladı. Salonun sıvası alıp başını evi terkedince tavanda tadilat yapmak gerekiyordu. Bende "elin değmişken de bir güzel boyarsın be kocacığım" diye verdim gazı, verdim coşkuyu. :)

* Çok güzel mis gibi bir salonumuz oldu. Bu arada boya alırken ben koyu renk düşünüyorum ama satış görevlisinin verdiği karteladaki renkler bana hep açık geliyor. Neyse en son bir renk seçtim ama aklımdaki renkten çok açıktı yine de. O sırada seçtiğim rengi gören satışçı kadın "Bu renk kartelada durduğu gibi durmaz, daha koyu olur." dedi. Bende "Aaa öyle mi süper, ben zaten daha koyu olsun istiyorum." dedim. Kadın şok, kocam şok. :) Evi koyu renk boyamaktan çekinmeyin arkadaşlar, zaten akşamdan akşama evi kullanan insanlarız neticede, güzel oluyor.

* Tadilat devam ederken cuma günü akşam aylık ödemelerimi yapınca cebimde kuruş kalmadığını fark edip sinirlendim ve kocamı aradım. "Seni çok seviyorum. Seninde beni çok sevdiğini biliyorum. O yüzden bu akşam çocuğa sen bakarsın diye düşündüm. Ben kızlarla dışarı çıkıyorum." dedim. Hemen akabinde de spontane bir buluşma ayarladım. O günden beridir de eve giremiyorum arkadaşlar. 

* Cuma Ayşe ve İpek'le buluşmak ile başlayan serüvenim, cumartesi çocukları da alıp hamama giden kocalarımız sebebiyle boşa çıkan kızlar buluşmasına evrildi. Pazar akşamı İngiltere'ye gitmeden önce evdeki eşyalarını almaya gelen Mervecim ile oturduğumdan çocuğu gene kocam devraldı. Pazartesi günü İngiliz Merve'ye veda partisi minvalinde kızlarla yemeğe gittik. Salı günü kocam gece nöbetine gideceği için çocuğu ben devraldım. Bu akşam gene kocama devrettim. İşten arkadaşla dışarı çıkıyorum.

* Ay sanırım ben evin yolunu kaybettim dostlar. :) Kocam çok dışarı çıktığı bir dönemde ciddi bir kavga etmiştik ben lohusa olduğum süreçte, o da benle bugün dalga geçiyor, "Sen gelince ben büyük bir kavga çıkarayım da evde, sen gör." diye... Umarım şakadır.

* Bu arada evrene verdiğimiz tüm mesajlar dönüp dolaşıp yerini buluyor. Ya da bazen yürekten istediğimiz birşey düşündüğümüzden bile çok önce gelip önümüze konuyor. Geçtiğimiz yıl "Manxcat" in Arya ile yaptığı seyahat yazısını okuduğumda "Biz de bir gün Çınar'la böyle olacak mıyız acaba?" diye düşünüp içimden dilemiştim. Hatta yorum da yazmıştım. Düşündüğümden bile erkenden oldu...

* Bazen yaşamak güzel şey. :)

Sevgiyle, 
Applesoda
11 Ocak 2024

2023 Kasım Ayı Okuma Raporu


Kasım ayı yılın en verimli ayı oldu. Okudukça okudum, hatta okumalara doyamadım galiba. Keşke her ay kasım kadar verimli olsaydı.. :)

Deniz Duası: Khaled Hosseini, Uçurtma Avcısı ile tanıştığım bir yazardı çok güçlü bir kalemi var kendisinin. Bu kısacık resimli baskılı kitap ise oldukça acıklı bir şekilde mülteci sorununu anlatıyor.

Şifacının Kalbi: Blog dünyasının yeni yazarı sevgili Duygu'nun kitabını herkese öneririm. Bir çırpıda okunan, güzel mesajları olan mükemmel bir fantastiğe giriş eseri. Fikir benzersiz ve yalın bir dille anlatılıyor. Ben Duygu'nun yerinde olsam böyle güzel bir fikir bulmuşken en az üçleme olarak yazardım bunu ama tabi o benim arsızlığım. :) Duygu'nun yeni kitaplarını merakla bekliyorum.

Dönüş: Yanılmıyorsam bu yazarı "Kitapeylemi" sayesinde keşfetmiştim. Yazarın ilk kitabı imiş Dönüş, hafif bir ilk kitap tutukluğu yok değil ama yine de akılda kalıcı güzel bir eserdi. 

Sevgi Masalı: Oğlumun kitaplığına yatırım olsun diye aldığım eserlerdendi. Behrengi çok ilginç bir yazar bence, bu kitap da oldukça ilginçti ama tasarımı ve kapağı yanıltmasın erken yaşta okutulacak bir eser değilmiş.

Hoşgör Köftecisi: Bir yerlerde Hoşgör Köftecisi'ni gördüm ve "Aaa Orhan Veli öykü de mi yazıyormuş?" dedim. Sonra aklıma düştür Storytel'de görünce açtım dinledim. Orhan Veli'nin öykücülüğü de şiirciliği kadar iyi hatta sanırım ben öykücülüğünü bir tık daha fazla sevmiş olabilirim.

Asaf Halet Çelebi - Seçme Şiirler: Asaf Halet Çelebi "İbrahim" şiiri ile yıllar evvel gönlüme taht kurmuştu zaten ama ilk kez kendisinin bir kitabını okudum. Çok da keyif aldım. Yanımda kitap taşıyamıyorum ağırlığından ötürü diyenler bu seriden üç beş kitap alarak bu sorunu çözebilirsiniz. Boyutları ve incelikleri mükemmel. :)

Dövüşen Anlatsın: Ahmet Telli fuarda gördüğümde dikkatimi çeken bir yazar oldu. Elime alıp bir kaç sayfasını karıştırınca bu kitabı almaya karar vermiştim. Sevdiğim yerler de oldu, sevmediğim yerler de... Yazarın başka kitaplarına da bakabilirim.

Yüzbaşının Kızı: Minnoş kitap kulübümüz için İpek'in seçtiği bir kitaptı. Bu aralar ya Rus Klasikleri bana çok kolay geliyor ya da hep kolay okunanları denk geliyor. Henüz çözemedim. Sevdiğim bir kitap oldu.

Aşk Satar: Boş vaktiniz çoksa okuyabileceğiniz bir eser. Eğlenceli, bol bol altını çizdiğim yerler de oldu, okurken çokça güldüğüm yerler de. İşin en eğlenceli tarafı bence her öykünün dönüp dolaşıp aynı karaktere bağlanması idi. Şebnem Burcuoğlu yeteneğinin nerede olduğunu ve onu nasıl kullanması gerektiğini gerçekten iyi biliyor.

Rosalie Blum Serisi: Bu seri Melike'ye hediye gelmişti. O çok sevdiği için biz de okuyalım diye getirmiş. Çizgi roman olan bu seriyi ben hiç sevmedim. Bence çok boş ve anlamsızdı. Merve ile Melike ise çok sevdiler. Buyurun burdan yakın.

Bir Psikiyatristin Gizli Defteri: Bu kitabı eğer doğru hatırlıyorsam "Bir Garip Şeyma"nın blogunda görmüştüm. Severek okudum diyebilirim. Genelde her oturduğumda bir vaka okuyup bıraktım. Bizim Gülseren Hanım'ın kitapları gibi değil. Vakalar hem çok ilginç hem de vakaların çıkış noktaları hastaların nasıl bu hale geldiklerini görmek ufuk açıcıydı.

Metinler: Elimde bulunan son Nilgün Marmara eseri idi Metinler. Kendisini anlamaya vakıf olamasam da tanıştığıma çok memnun oldum. Bir müddet kendisi ile olan mesaime ara versem de en kalın kitabı Defterler'i de bir gün okuyup kendisine veda edeceğimi biliyorum.

Bizans'ın Fethi: Bu kitap aslında Zweig'in "Yıldızın Parladığı Tarihsel Anlar" kitabında bir bölümmüş. Onu alıp biraz resim ekleyip yeni bir kitap gibi basmışlar. Ben yedim, siz yemeyin. Bu arada Zweig'in bu dildeki anlatıcılığını gerçekten sevdim. İlginç detaylara da yer vermişti. Kendisini de %95 oranında tarafsız buldum diyebilirim.

Altı Ay Bir Güz: Bilge Karasu uzun zamandır okumak istediğim bir yazardı. Başlangıçta kitabın üslubuna alışmakta biraz zorlansamda, sonrasında su gibi akıp gitti diyebilirim. İlginç bir yazar Bilge Karasu, ilginç ayrıntılara dikkat ediyor. Eserin değişik bir kronolojisi var, okunmaya değer.

Günler Aylar Yıllar: Bu kitap da çok merak ettiklerimden biriydi. Çok ama çok ilginç deneyimdi. Yazar bir şekilde sizi hikayenin içine çekmeyi başarıyor ve sanki ordan o hikaye bitene kadar çıkamıyorsunuz. Durgun ama aynı zamanda gergin bir öykü. Yine de bir saniye bile sıkmıyor. Mutlaka okumalısınız kategorisine koyun derim.

Evet Kasım ayını 16 kitapla mükemmel kapattık. Kasım böyle oldu diye Aralık için çok heveslenmeyin siz yine de. :)

Sevgiler.
Okuyansoda
10 Ocak 2024

Hayal kırıklığı meselesi...

Hey,

Bu sefer de yazıya böyle gireyim istedim. Aslında ne zamandır yazmam gereken bir yazıydı bu ama hep erteledim. Sanki yazmazsam gerçek olmazmış gibi geldi.

Aman neyse bir avazda döküleyim. Benim iş meselesini biliyorsunuz. Bir türlü başlangıç tarihi verilememişti. Sonra bir başlangıç tarihi verildi. 

O hafta... O canına yandığımın haftasında babam ameliyat olduğu için annem hastanede, ben homofis çalışıyorum. Sabah çocuğu okula götürüyorum, öğleden sonra alıyorum. Sonrasında evde beraberiz... 

Bu döngü önceki haftadan beri zaten devam ediyordu. O hafta da öyle olacaktı derken, yeni ekibe başlayacağım bilgisi geldi. Yeni ekibin haftalık var en az onbeş toplantısı geneli sabah 9'da başlıyor. Çocuğu okula bırakıp yolda eve dönerken toplantıya giriyorum gibi saçma bir rutinle başlayan haftanın devamında eski ekibim de bana iş vermeye devam etti çünkü sistemde hala onların altında görünüyordum. 

Bir yandan yeni ekibin ayarladığı eğitimler için ofise gelmem gerekiyor. Çocuğa bakacak kimse yok. Çocuğumu düşünün ki asla sabah kalkamayan İngiliz Merve'ye bırakıp taksiyle koştur koştur işe gittim. Hayatında tek başına çocuk bakma deneyimi olmayan Merve stresten bayılmasın diye koştur koştur taksilerle eve döndüm.

-İngiliz Merve'nin çocuk bakımı konusundaki destekleri olmasa sanırım o haftayı atlatamazdım. Kendisinden Allah razı olsun.-

Derken bir sabah gene çocuğu Merve'ye bırakıp ofise geldim. İnsan Kaynakları'ndan bir arkadaş benimle görüşmek istedi. Kahve alanında oturmuş kitabımı sakin sakin okurken geldi. -Yarım saat sonra yeni pozisyonum için yeni ekibimle strateji toplantımız olacaktı.- "Maalesef bu pozisyon kapatıldı, teklifi geri çekmek zorundayız." dedi.

Daha bir sürü bir sürü şey daha söyledi falan ama yok onlar beynime işlemedi sanırım. Çünkü artık dolmuş taşmaya yer arayan iç dünyam kendini saldı. İstemsizce gözyaşlarım akmaya başladı. Yanlış anlamayın iş dünyasında bir profesyonelim ve ne kadar saçma da olsa olabiliyor böyle şeyler.

Ama hepsi de toplanıp bir haftaya mı sığmalıydı? İşte sığmadı zaten, sanırım bi yerlerden taştı. Depresyon mu dersiniz ne derseniz deyin, garip bir hal geldi üzerime yerleşti. İnsanların tek dediği ise "Olsun daha hayırlısı vardır önünde." oldu. Sürekli aynı şeyi duymak gerçekten can sıkıcı oluyor.

Elbette vardır önümde hayırlısı. Olanda da olmayanda da hayır vardır. Bunu da biliyorum. Ama arkadaşlar Allah aşkına önüme sağıma soluma bakmadan oturup sadece üzülmek istiyorum bir kaç gün diye çemkirdim en sonunda.

Ne kadar güçlü bir imaj çizmişsem artık ya da onlar beni nasıl duygusuz görmüşse bilmiyorum ama insanlar üzülmemi garipsedi. 

Sonuç olarak ne bir adım ileri, ne bir adım geri gidebildim. Ben hala bıraktığınız yerdeyim fiziksel olarak. Duygusal olarak sormayın hala atlatabilmiş ya da anlamlandırabilmiş değilim.

Bu deneyim de "Bu da böyle bir anımdı işte!" koleksiyonumda artık yerini alabilir.

Sevgiler.

Gazı kaçmış applesoda.
16 Aralık 2023

Multitasking meselesi...

I have a problem.

Bayağı da ciddi bir problem aslında. Ben multitaskingkolik olmuşum. Doktoru varsa gideyim, ilacı varsa içeyim fakat gözünüzü seveyim birisi beni bir düzeltsin.

Yani aynı anda minimum iki iş yapıyor olmazsam kendimi zamanı verimsiz kullanmış hissediyorum.

*Yemek yaparken Türk dizisi dinliyorum. 
*Kitap dinlerken; telefonda oyun oynamak, ütü yapmak, ertesi gün için çantalarımızı hazırlamak, çamaşır katlamak - asmak - yerleştirmek vs. gibi işleri yapıyorum. 
*Yolculuk halindeysem -işe gidiş geliş vs.- kitap dinliyorum.  
*Dizi izlerken mutlaka ya kahvaltı ediyorumdur ya yemek yiyorumdur.
*Proje sayımı esnasında arka planda bir dizi oynatmak ya da müzik dinlemek gibi aktivitem oluyor.
*Kitap okurken bile kahve içme keyfimi yanına iliştiriyorum.

Yani aynı anda en az iki işin hakkından gelemezsem zamanı verimsiz kullandığımı hissediyor ve mutsuz oluyorum. Sırf bu sebepten şöyle oturup keyifle adamakıllı film izleyemez oldum...

Manzaranın keyfine vara vara bir vapur yada otobüs keyfi yapamıyorum.

Multitasking skillerimi analıktan sonra geliştirdim. Zamanım azdı ve herşeye yetişmek isterken de kendimi aynı anda bir çok şey yaparken buldum. Lakin şimdi de bir durup dinlenmek istiyorum yahu...

Biri beni durdursun.

Çünkü ben farkına varmış olsam dahi kendimi yavaşlatmak konusunda henüz muvaffak olamadım.

Yılbaşında bilmem nerenin meleği olarak bir dakika içinde yeni kıyafetini giyip koştur koştur kendini yeniden sahneye fırlatan Adriana Lima'ya "Go Adriana go!!!" diye sahne arkasında gaz verildiği o anı günün yirmidört saati tekrar tekrar yaşıyorum sanki...

Sürekli bir herşeye yetişme telaşındayım, hep bir koşturma ve yetişmeye çalışma halindeyim.

Bir sakinlesem olacak sanki ama çarkı çevir allah çevir dört senedir, takmışım dörtnala gidiyorum. Öyle ha deyince durulmuyor, denedim biliyorum.

Neyse "Bi çaresi bulunur elbet canım, yeniden yaşamanın"...

Sevgiyle.
14 Aralık 2023

Bağlanmak meselesi...

Geçen gün ofisten çıktığımda kulaklığımı bulamadım. Aradım taradım, yok yok yok. Paniğimi size anlatamam. Yol nasıl geçecek, ben nasıl insanlarla iç içe gideceğim diye üzerime üşüştü endişeler. Sonra dedim ki noluyooo?

Sanki elim kolum gitmiş gibi... Bu halime de bi mana veremiyorum. Yolu geri yürüyüp, üzerine 27 kat çıkmaya asla mecalim yok. Ofiste kalmıştır diye kendimi avutuyorum ama ya kalmamışsa diye aklımda bir endişe...

Dedim ki "Ben bir nesneye bu kadar bağlanmış olamam..." Yani telefonumu unutsam bu kadar paniklemezdim herhalde. (Gerçi iş telefonum da olduğundandır belki o rahatlığım, bilemedim.)

Ama bağlanmışım... Seneler evvel bir sabah küpesiz çıktığımda fark etmiştim aslında bu halimi ama onu küpeye bağlamıştım. Sabahın köründe Beşiktaş'ta bir yerden küpe bulup almıştım. Ama hep küpe taktığım için kırk yılın başı bir kez unuttuğum için sanmıştım. Küpe ile alakalı sanmıştım...

Kendimi kandırmışım. Demekki ben nesnelere de bağlanabilen bir insanmışım. Kulaklığıma da öyle bağlanmışım. Herkesle aramda bir mesafe olarak görmüşüm onu, o olmazsa sanki bariyerlerim olmadan insan içine karışmak zorundayım gibi bir algı geliştirmişim...

Ben kendime ne yapmışım? Bir fanus, bir baloncuk yaratmışım sanki ama niye? Bu teknoloji bize neler yapıyor böyle??

Benim derdim ne? Tabii sonsuz dertler denizinde bu da işte bir dertten sayılabilirse...
6 Aralık 2023

Durmak meselesi...

Good morning çiçeklerim,

Elimin yazmaya varmadığı günlerdeyiz yine... Aslında yazmak istemediğimden değil de gerçek olduğuna  inanmayı hala içten içe reddettiğim bir şeyi yazarak gerçek kılmak istemiyorum.

Neyse konumuz o değil, ona da gelecek sıra, bir kaç güne muhtaç olduğum kudret içimde bir yerlerde peyda olunca döker saçarım buralara.

Şimdilik toplu kalsın.

Kendimi savrulmuş hissettiğimi fark ettim. Farkındalığım artınca hissiyatım da arttı. Sandım ki duvardan duvara çarpılıyorum.

Kim bilir? İçimden yeter diye bağırmış olabilirim... İçime içime ağlamış olabilirim. Belki dışarıya bile taşırmışımdır bir kaç damla gözyaşı...

Aklıma da, beynime de durmayı emrettim. Duracağım.

Durdukça aklım, beynim, dimağım berraklaşacak. Durdukça güç toplayacağım. Durdukça bakıp da göremediklerimi görebileceğim. Durdukça idrak edeceğim. 

Devinimin beni çarkında hırpalayarak parçalamaya başladığı bu köşe başında herşeye inat öyle dimdik duracağım.

Bazen durmayı bilmek gerekmiş, anladım. Sizin de varsa böyle anlarınız durun, duralım. 

Sakinleşelim. Hem ne demiş şarkıda "Bi çaresi bulunur elbet canım, bi uyuyup uyanalım." 

Sevgiyle.

Not: An geliyor içimde bir farkındalık yakalıyorum. Sonra an geçiyor, unutup gidiyorum. Bu sefer unutmamaya niyet ettim. Böyle küçük farkındalıklarımı bir mesele haline getirip yazacağım. Adını "Mesele Serisi" koydum. Bu da serinin ilk yazısı olsun.
13 Kasım 2023

2023 Ekim Ayı Okuma Raporu


11 kitapla ekimi de geride bırakmış bulunuyorum. Kışa doğru modumu iyice buluyorum sanırım. Yazın insana nefes almak bile zor geliyor, kitap okumayı siz düşünün.

Slyvia Plath'ın Şairliğinin İntiharı Bağlamında Analizi: Nilgün Marmara yolculuğuma tüm hızıyla devam ediyorum. Nilgün Hanım bu konuda tez yazmış ve tez de sonradan basılmış. Slvyia Plath okumuş olsam çok daha anlanladırabilirdim belki de ama yine de sevdim. Bir oturuşta okunabilen yalın ve net bir eser.

Daktiloya Çekilmiş Şiirler: Nilgün Hanım intihar ettiğinde bir not bırakmış "Daktiloya çekilmiş tüm şiirlerimi yayınlayabilirsiniz." diye, bu kitabın ismi de oradan geliyor. Aslında yazarın yayımlanmasına izin verdiği tek eseri bu diyebiliriz. Beni biraz düşündürmedi değil, geri kalan tüm eserleri için yayımlanmasına izin verilmiş diyemeyiz bu noktada, düşünsenize ölüp gidiyorsunuz ve tüm notlarınızı yayınlıyorlar... Bi tık korkunç.

Hayatın Sesi: Gülseren Hanım'ın son çıkan eserlerinden, sesli olarak Storytel'de dinledim. İnsanlar Gülseren Hanım'a mektuplar gönderip sorunlarını yazıyorlar ve o da onlara verdiği cevapları sonradan kitaplaştırmış. Sanırım bu hanımefendi ile yolumuzun son kesişişi, eserleri bana çok etik gelmiyor açıkçası.

Ateş Sönene Kadar: Bu Hikaye Senden Uzun Osman ile yüreğimin ortasına taht yapıveren Aylin Balboa'nın bir diğer eserini okudum. Bu kitap öykülerden oluşuyor ve eğer öykü seviyorsanız bir şans verin derim. Aylin Hanım geleceği parlak yazarlarımızdan bence.

Dönüşüm: Geçen sene aldığım bu kitabı yerinden bile oynatmadığım için bir parmak toz tutmuştu desem yalan olmaz. İngiliz Merve'nin "Ben buradayken oku da konuşalım üzerine." demesine müteakip bir çırpıda okudum gitti. Düşündürücü, çarpıcı bir eser, zaten ben hariç herkes okumuştur eminim.

Ağaç Diken Adam: Açıkhava Serisinden okuduğum ilk minnoş kitap, içerisinde küçük bir öykü var. Öyküyü de çok sevdim gerçekten, tek bir kişinin bile dünyayı nasıl değiştirmeye muktedir olduğunu idrak etmek için çok güzel bir eser.

Beş Yıl Sonra: Almayı düşündüğüm bir başka kitap ile kapakları inanılmaz benzeştiklerinden yanlışlıkla aldığım bir kitap. Çıtır çerez diye düşünmüştüm başlarken ama kabuğu dişimde kaldı desem yeridir. Yani bir çırpıda okunmuyor, ilginç bir kurgusu olsa da yazarın istediği etki benim üzerimde durmadı mesela aktı gitti. Editörü daha iyi olsa çok güzel bir hikaye olabilirdi ama bu haliyle vasatın bi tık üstünde kalmış.

Anarşık: Şu kitaptan itibaren Fuat Sevimay benim gözbebeğimdir, nokta net. Yarabbi bu ne tatlı bir kitaptı, okurken hem güldüm, hemde çok düşündüm. Fuat Bey bence mükemmel bir yazar, mutlaka bir şans verin.

Ateşten Gömlek: Ofisteki kitap kulübümüzde cumhuriyetimizin 100. yılı şerefine seçtiğimiz bir eserdi. Bu eser için yıllardır "Kurtuluş Savaşı döneminde yazıldı o dönemi çok iyi yansıtıyor." sözlerini duymaktan ezber etmişim resmen ancak okuyunca "öhh" dedim. Bu kitap bayağı bildiğiniz bir aşk kitabı, arka fonda savaş var sadece yani ben bunu ummamıştım. Bulduğumu da beğenmedim.

Gelirken Ekmek Al: Bütün bir ekimi bu kitapla geçirdim diyebilirim. Öykü kitabı olduğundan her güne bir öykü diye diye kitabı yanımda her yere götürdüm resmen. Hatta bir akşam kitabın resmini story olarak paylaştığımda kocamda cevaben "Hayatım söylesen alırdım, burdan paylaşmaya ne gerek vardı." yazmış. Bir çok arkadaşım da "Kaç tane?" diye espri yapmışlar, sağolsunlar. Şermin Hanım gerçekten iyi bir yazar, okuduğum ilk kitabı ama daha önce bir çok yazısını okumuştum. Öyküleri çok çarpıcı, vurucu, ilginç ve aslında hep de bildik. Sadece Şermin Hanım anlatınca çok daha etkileyici olmuşlar. Görürseniz bir şans verin derim.

Seviş Yolcu: Malum Modern & Galataport gezimizde görüp sipariş etmiştim bu kitabı, derleyen de canımın canı Birhan Keskin olunca bir çırpıda okuyuverdim. İçindeki Cemal Süreya'ya ait çizimler çok güzeldi, yazarın bu yönünü hiç bilmiyordum açıkçası. Hatta ressam Cevat Dereli yazara "Arkadaş şiiri bırak diyemem. Resme başla." diye bir not da yazmış. Böyle anekdotlar okumak her zaman heyecanlandırmıştır beni. Kitabı da çok sevdim.

Evveeet, ekimi de böylece ardımızda bıraktık. Gelsin kasım, gelsin yeni kitaplar.
Bol bol kitapla kalın.
Çav.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.