30 Haziran 2018

52/19: Bu resimde...


Challange da 19. haftanın konusu "Sevdiğiniz biri hakkında yazın." olarak seçilmiş.
Yeni bir yazı yazmadım. En bir sevdiğim dostumun doğum günü için daha önce yazmış olduğum bir yazıyı buraya ekliyorum.

"Bu resimde bizim arkadaşlığımız, kardeşliğimiz, dostluğumuz var.

Bu resimde birbirimize olan sevgimiz, herşeye rağmen yanyana oluşumuz, huysuzluklarımıza rağmen birbirimizi sevdiğimizin kanıtı var.

Kırgınlıklarımız, küskünlüklerimiz, kavgalarımız, atışmalarımız ve yeniden yeniden barışmalarımız var...

Bu resimde bizim birbirimize olan güvenimiz var. Birimiz ne yaparsa, diğerimizin kaya gibi arkasında duruşu var.

Bu resimde iş ortaklığımız, farklı fikirlerimize rağmen tartışa tartışa çalıştığımız akşamların ağırlığı, gece dörtlerde yatıp sabah yedilerde pasta teslimatına gidişimizin telaşları var. En güzel günlerimizi birbirimiz için daha da güzelleştirmeye çalışma isteğimiz var...

Bu resimde bizim çocukluğumuz, masumluğumuz, genç kızlığımız, kadınlığa adım atışımızın ayak izleri var...

Bu resimde bizim 11 yılımız, geldiğimiz uzun bir yolumuz, varacağımız güzel bir geleceğimiz, paylaşacağımız yeni güzelliklerin izleri var.

Bu resimde senin güzel kalbin, benim sana olan minnettarlığım, benim sana olan sevgim, dostluğumuzun verdiği güven var...

İyi ki varsın iş ortağım, kardeşim, can yoldaşım, yol arkadaşım... Seni çok seviyorum. Nice güzel, mutlu, senli-benli, bol paralı, bol müşterili, pastalı, kekli, mis kokulu güzel yıllara... İyi ki varsın, sen olmasan eksik kalırdım..."

Sevgilerle Applesodaa.

Not: Resim temsilidir. "Bu resim" diye reklamını yaptığım resmi buraya koymadım. :)
28 Haziran 2018

52/17: Kendimi severim, en çok da inadımı...

17. haftada "Kendinizle ilgili sevdiğini şeyler neler?" diye sorulmuş.

İnadımı severim, vazgeçmeyişimi. Tamam yeter, bırakıyorum demem. O seçeneği bırakır, başka
bir seçenek üzerinden yine aynı sonuca ulaşmak için uğraşmaya devam ederim.

Çok yönlü hobiciliğimi severim. Evdekileri elden geçirip yenilemeyi,
üreterek sahip olmayı... Bir şey görünce "Hımm dur ben bunu yaparım aslında." demeyi...

Hüznü hızlıca geride bırakabilmeyi seviyorum. Tamam üzüleceksek illa ki;
üzülüyorum dibine kadar, sonra salıyorum gidiyor. Yine neşeleniyorum. Günlerce sürmez
hüzünlerim, ardımda bırakır elimden geleni yapmaya devam ederim.

Yardımcı olmayı seviyorum. Arkadaşlarımın "Sen bilirsin bu nasıl yapılır?, "Bu konuda
bir fikrin var mı?" diyerek başlayan sorularını yanıtlamayı, onlarla paylaşmayı
seviyorum.

Kendi ayaklarımın üstünde durabiliyor olmamı seviyorum. Hayatın ne göstereceği belli
olmuyor. O yüzden başkalarına bel bağlamayı değil de, kendim olarak kendime
yetebileceğimi bilmeyi seviyorum.

Benden bu kadar bahsettiğimiz yeter. Siz kendinizde neleri seviyorsunuz?
Öperim gözlerinizden Applesodaa.
27 Haziran 2018

52/16: Tembellik bir iş olsa hiç şikayet etmezdim...

   Challange da 16. haftanın sorusu; "Daha az yapsam dediğiniz beş şey." olmuş.

   Şahsen tembellikte lisans, yüksek lisans ve hatta mastır yapmış biri olarak söyleyebilirim ki; daha az yapsam dediğim ilk şey tembellik!

  Lakin vazgeçemiyorum şu meretten. Öyle oturup oturup üşenmek istediğim zamanlar oluyor. Hatta inanır mısınız üşenmek için oturmaya bile üşenebiliyorum. Yok böyle bir tembellik.

   İki numaraya abur cuburları seçiyorum. Abur cubur tüketmekten geri duramayan biriyim. Gün içerisinde ne kadar gereksiz ürün tükettiğimi Allah bilir. Olur da toptan hepsinden vazgeçebilirsem çok mükemmel olur.

   Üç numaraya takıntıyı seçiyorum. Takıntılı bir insanım mesela; o tüller her zaman düzgün duracak. Masanın örtüsü kaymamış olacak. Mutfak tezgahı toplu olacak. Aslında güzel bir alışkanlık gibi görünüyor olabilir ama aşırı yorgun, bitkin olduğum günlerde bile bunları yapmak zorunda hissetmek beni boğuyor.

   Dört numaraya tahammülü seçiyorum. Bazı konularda tahammülüm hiç yok. Durup dururken böyle pat diye patlayıp karşıdaki kişiyi şoka uğratabiliyorum. Bir miktar daha tahammülkar olmak güzel olabilirdi.

   Beş numaraya hızı seçiyorum. İşlerimi hep hızlı halledeyim diye, koşa koşa iş yapıyorum. Bunun sonucunda da kendimi oraya buraya çarpıyorum. Bacaklarım morluk doludur her zaman bilmeyen biri görse koca şiddeti falan görüyorum zannedecek. Oysa ki şiddetle iş peşinde koşuyorum.

   Bu beşini diyorum bir azaltabilirsem; her şey çok güzel olur bence.

   Sevgilerle Applesodaa.
25 Haziran 2018

52/15: Bu sene puantiye moda demiş miydim?


Challange etkinliğine yetişme çabalarım son sürat devam ediyor.
15. haftada "Şu anda üzerinizde ne var?" sorusu seçilmiş.

Efenim şimdi üzerimdekileri incelersek;
Beyaz bir bluz, en sevdiğim kolyem, puantiyeli kot pantolonum ve kırmızı papuçlarım.

Hep stil blogu olmak istemiştim ama haftada bir bilemedin iki gün prezentabl olabiliyorum.
Geri kalan günlerde benim gibi kısa insanlara asla yakışmayan mom jeansleri
bez ayakkabılarla giyip geliyorum işe. Yani stil bloğu
olmak için fazla tembelim. :)

Eee ne diyorsunuz olmuş mu kombinim?
Sevgilerle, puantiyeli soda.
22 Haziran 2018

52/14: Bu rüyaların bir anlamı olmalı...

Challange'ın 14. haftasının konusu "Canlı, akılda kalan rüyalar."

Akılda kalıcı rüyalarımın en temel öğesi atlar.
Bir rüyadan uyanıp da gerçekmiş hissini iliklerime kadar hissettiğim rüyaların yüzde
sekseninde at vardır. Günlük hayatta ne kadar uysal hayvanlar gibi dursalar da
beni sürekli kovalıyorlar.

Asla unutamayacağım bir diğer rüya grubu; yüksekten düştüklerim...
Geriye kalan yüzde yirmilik dilimin on dokuz buçuğunda yüksek bir yerden düşüyor ve
can havliyle uyanıyorum. 

Geriye kalan yüzde sıfır buçukluk dilimi ise üniversite sınavının sonuçlarının açıklanacağı
sabah gördüğüm ve hiç unutmadığım düğün rüyam işgal ediyor.

Her genç kızın rüyasıdır evlilik derler, lakin sınav sonuçlarının açıklanacağı bir sabaha karşı aklımda
olan en son şey bile değildi. Ancak o sabah rüyamda düğünümü görüyordum. İlginçtir ki
damadı gördüm. Ama sorun damat değildi. Birisi geldi beni alel acele oradan
uzaklaştırdı. Bir başka yere gittim orada sırtı dönük bir başkası...
Tam romantik kitap kahramanı sırtı dönük bana bir ton laf ediyor; "Nasıl evlenir mişim?
Ona bunu nasıl yapabilir mişim?" vs. tam dönecek, gözlerimi iyice rüyaya
açmışım bekliyorum kim bu gizemli adam diye.

Uyandırıldım.
Sınav sonuçları açıklanmış ve bunu haber alan arkadaşım kapıya dayanmış birlikte bakalım
diye. Hemen arkasından da sonuçlarına bakan arkadaşlarımın telefonu derken...
Rüyadan ayıldım ama unutumadım.
Sahi kimdi o adam yahu?

Konuyla isim bakımından benzeşen başlıktan bağımsız şu şarkıyı da buraya bırakıyorum.

Sevgilerle.
Rüyaperest Sodaa.
21 Haziran 2018

52/13: Tutamıyorum kendimi...

100 milyon yıl geriden geldiğim challangenin 13. haftasında "Herhangi bir konuda
kendinizi tutmanıza, çekinmenize ne sebep olur?" sorusuna cevap aramaktaymışız.

Gelirsek cevaba; esasen hiçbirşey. Ben kendini tutamayıp içinde, aklında ne
varsa öyle pat diye ortaya atanlardanım. Kendini bilmez mi
dersiniz. İçinde ne varsa dilinde olanlardan mı dersiniz bilemiyorum.
Takdir sizin.

E tabii bu davranışın da bir geri dönüşü oluyor bana; her seferinde içim sızlamıyor değil.
Pişman çok pişman oluyorum esasen...

Bende böyle bir insanım napalım?

Sevgiler Applesodaa'dan.
13 Haziran 2018

52/12: Buraları severim...

Kalk kızım kalk, bir söz verdin bari tut dedim kendime.
İzninizle challange etkinliğine kaldığım yerden yetişmeye çalışacağım.

 Çengelköy eskiden kafe cenneti değildi. Çengelköy'e farklı bir soluk getiren ilk kafe
Hurma'dır. Eskiden bir ahır olan mekanın bu kadar popüler bi kafe
olabileceğini kim bilirdi ki...
Hurma'ya bir gidince mutlaka müdavim oluyorsunuz. Şahane yemeklerinden falan da değil...
Samimiyetinden sıcaklığından, her gittiğinizde sizi neyin karşılayacağını
bilemeyişinizden...
Dekorasyon sürekli değişiyor, içerideki herşey hem satılık, hem birbirinden farklı.
Hemde her biri bir do it yourself ürünü aslında, yolunuz düşerse Hurma'da bir gazoz içmeyi
unutmayın...

Çikolata Kahve ismiyle müsemma bir mekan olup çikolatalı kahvesi ile meşhurdur.
El yapımı çikolataları, kahvenin yanında sundukları çeşitli şerbetleri ve de
yaz mevsiminde içinizi ferahlatan tamamı meyvenin kendisinden
elde edilen meyve suları var.
Yolunuz düşerse kışın çikolata kahve, yazın da çilek suyunu denemeden geçmeyin derim.

Beylerbeyi Sarayı'nın içini hiç gezmedim ama bahçesinin müdavimiyim.
Çok cüzi bir ücretle bahçesine girebiliyorsunuz. Duvarlar ile şehrin kargaşasından ayrılan
sessiz sakin güzel bir bahçede kahvaltı keyfi yapmayı seviyorum.
Belki bir ara üşenmezsem sarayı da gezebilirim değil mi? :)

Burada börek yemediyseniz aslında hiç börek yememiş bile olabilirsiniz.
Bir Çengelköylü olarak böreksiz yapamam, eğer siz de benim gibi günahı boynuma kap
getir masama insanıysanız.
Yolunuzu bir gün buraya düşürün, pişman olmayacaksınız...

Burası bir fırın ama bildiklerinizden değil. 170 yıllık geçmişi olan tarihi bir yer olması
bir yana. Resimde gördüğünüz kadar minicik de bir yer.
İçeri girmiyorsunuz, dışarıdan alacağınızı alıp gidiyorsunuz. Çünkü içeride girilecek yer yok.
O kadar minicik yani... Ama simitleri, ah o simitleri...
Hele de sıcak çıkanına denk geldiyseniz, çok çok şanslınız demektir.
Bir pazar sabahı buradan bir simit almaya gelin, bana teşekkür edeceksiniz.

Sapanca'ya giderseniz yemeğinizi Maja Kırkpınar'da yiyin.
Buranın gölün üstünde süzülüşünü, doğanın tüm seslerini duyabilmeyi, eşsiz göl
manzarasını seviyorum. Fiyatlarının çok makul, yemeklerininse
çok leziz olması da manzaranın yanına kâr kalıyor...

Bunların dışında; tatil için Kapadokya'yı... Semt olarak Beşiktaş'ı...
Neresi olursa olsun denizin kıyısında durmayı...
Eminönü'nün közde mısırcılarını, bilet almak için Nimet Abla sırasında sızlanmayı...
İçinde yaşadığım için İstanbul'u... İstanbul'a göz kırptığı için Adalar'ı...
Vapurlarını sevdiğim canım Boğaz'ı...
Üsküdar'ın sosisli büfelerini...
Ama en çok evimi seviyorum...
Sevgilerle Applesodaa.

Applesodaa Art Craft #5

"Boş duranı Allah sevmezmiş." atasözüne sırtımı dayayıp
içimdeki durmak bilmez hobi canavarıyla engel tanımadığımı bilmeyen kalmadı.

Havlu işlerini epey ilerlettim. Bayağı bayağı komplike desenler çalışıyorum.
Şu sıralar evde yaptığım mobilya yenileme çalışmaları yüzünden biraz
ara verdim. 

Havlularımı sizler de beğenecek misiniz bakalım?


Hepsi benim gözbebeğim ama sizin favoriniz hangisi oldu? :)
Bu arada instagramda hobi hesabım var.
Merak ederim ben derseniz linki bırakıyorum.
Buradan buyurun--> Link

8 Haziran 2018

Kargo firmaları ile imtihanım...

Sevgili Özlem'in Yurtiçi Kargo ile olan macerasını okuyunca aklımda olan ama
paylaşmayı çoktan unuttuğum kendi kargo macerelarımı
gelip anlatayım dedim. :)

Yılın ilk üç ayı içerisinde başıma gelen olaylar sırası ile aşağıdaki gibidir...

-Sürat Kargo-
Suratsız çalışanları ile meşhur süratle gelemeyen Sürat Kargo'dan yüklü miktarda ayakkabı 
dolu bir paket bekliyoruz.
Tam da yeni yıl zamanı. Yalnız bu kargonun şöyle bir olayı var ki; bir paket için
asla kalkıp teslimata gelmezler.
Beklerler ki üç beş paket olsun da öyle teslimata çıkılsın.
Böyle eli kulağında hissi ile bekliyoruz da bekliyoruz derken bir baktım eski patronum geliyor. 
Tabii ben oradan ayrılırken rakip firmaya geçmişim yaptığım hiç olur iş değil.
Nereye kaçacağımı şaşırdım. :)
Sonra da şöyle bir paylaşım yapmıştım instagramda "Şu kapıdan eski patronum
bile geldi, bir sen gelemedin Sürat Kargo!"

-Horoz Lojistik-
Adını sanını hiç duymadığım bu firma ile Hepsiburada'dan yeni eve set üstü ocak aldığımda
tanışmak zorunda kaldık. Kargo bilgisi gelince "Horoz Lojistik de neymiş ya!"
olup nette biraz araştırdım ki sıkıntılı bir firmaymış kendileri, "Adres bulunamadı." bilgisi girip teslimat yapmamakla nam salmışlar.
"Ya nasip" deyip beklemeye başladım ki; en nihayetinde o beklenen gün geldi. İş yerinde
ihaleye dosya teslim edeceğiz herkes çıldırmış vaziyette ve bir telefon geliyor bana...
Düşündükçe hala inanamıyor olmamla beraber aynen aşağıdaki gibidir.
Kargo: Hanımefendi Horoz Lojistik'den arıyorum da adresi tarif eder misiniz?
Ben: Ne yapar mıyım?
Kargo: Teslimata geliyoruz da adresi tarif eder misiniz?
Ben: Beyefendi ben sizin nerede olduğunu bile bilmiyorum. Şu köşedeki marketin
oradan sağa kıvrılın şeklinde bir adres tarifi falan mı bekliyorsunuz.
Kargo: Biz Yavüztürk'teyiz  şimdi.
Ben: Peki, sizin navigasyonunuz yok mu?
Kargo: Ya o şimdi her zaman doğru göstermiyor, siz tarif edin de biz bırakalım.
Ben: Beyefendi kargocu olan sizsiniz, adres bilmek sizin işiniz. İşimin gücümün orta yerinde
size taksici muamelesi yapıp adres tarif edemem. Bütün kargo firmalarının bilip de gün aşırı paket getirdiği bir adresi ilk kez görüyormuş gibi davranmanız da çok acayip.
Kargo: O zaman adres bulunamadı deyip geri götürürüm ben bu paketi.
Ben: Siz bilirsiniz. Ben de gayet tabi şikayet edebilirim sizi. İyi günler.
Telefonu kapattım.  Kız kardeşimi aradım ve kargo eğer gelirse teslimatı yapan kişinin yaka numarasını al dedim. Teslimat on dakika sonra yapılmıştı.  Adam adresi tarif etmememe 
rağmen evi bulabilmişti. Ama tabii şikayet edileceği korkusu ile 
koşarak uzaklaşmıştı. Kız kardeşim imza bile almadı, fırladı gitti dedi.

-PTT Kargo-
Bir dergi almıştım, bu sefer de şansıma PTT kargo düşmüştü.
Ben çoğu kargoyu gündüz evde olmadığım için annemlerin evine gönderiyorum.
Bu kargo da oraya gelecekti, günlerden cumartesi saat 11 civarı kapı çaldı.
Kesin kargo gelmiştir dedim. Kapıyı açtık ama yukarı çıkan yok.
İçeri geri dönüp ön tarafa bakan cama çıktım. Aşağı seslendim, kargocu aşağıda bekliyor.
Diyor ki; "Applesodaa adına bir kargo var ama zilde farklı bir soyisim yazıyor."
"Evet, getirin siz." dedim.
Geldi yukarı bu sefer ki konuşma da şöyle:
Kargo: Zilde farklı isim yazınca herhalde yanlış dedim.
Ben: Gündüzleri genelde evde olmadığım için kargolarımı annemlerin evi olan buraya
yolluyorum lakin kimse soyisim farklılığını sorgulamamıştı şimdiye kadar.
Kargo: Aaa buranın annenlerin evi olduğunu bilseydim, kahvede babanı gördüm ona bırakırdım.
Bu kadar yol gelmezdim.
Ben: Error error error!!!


Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.