Öyle işte aklımın iplerini üzerinize saldım, şimdi gidip yatabilirim. :)
İyi uykular.
Herkes gibi olmak istemeyen. Herkesin gittiği yoldan gidemeyen. Yolda çöp görünce üzerine basma isteği hisseden. İyi müziklerin geçmişte kaldığını bugünlerde daha sık düşünen, çok yiyen, çok konuşan, az gezen, buhran hallerini buralarda yazdığı yazılarla geçiren etrafı çok kalabalık bir yalnızın uğrak yeri burası.
You can replace this text by going to "Layout" and then "Page Elements" section. Edit " About "
Öyle işte aklımın iplerini üzerinize saldım, şimdi gidip yatabilirim. :)
İyi uykular.
- - -
İsteyenin bir yüzü kara dediler efenim bende pek çok şey istemeye karar verdim bir kaç sene önce, hayallerimi de büyükçe tutmaktan pek keyif alırım.
Hayali büyükçe kursam da, küçücüğü de kabul olsa razıyımdır bilen bilir. :)
Öyleyse niyet ettim ölmeden önce aşağıdakilerin peşine düşmeye diyebiliriz.
Çok çok çok gezmek istiyorum, deniz aşırı, okyanus aşırı, uzun uzak noktalara... Kıssadan hisse minimum 20 ülke görmek isterim ölmeden önce.
Bu ülkeleri gezerken; kuzey ışıklarını görmeyi çok isterim. Iguazu Şelalelerini, Fuji Dağı'nı, Everest'i, Mısır Piramitleri'ni, Amazon Nehri'ni ve Machu Pichu'yu da elbette.
Ülkemin tüm şehirlerini görmek istiyorum. Nerde görülecek bir yer varsa, gidip tadını çıkara çıkara gezmek isterim.
Hayvanların çoğundan korksam da safariye gitmek isterim, korkularımızın da üstüne gitmeyeceksek neyleyelim bu hayatta.
Paraşütle atlamak, glamping yapmak (çünkü elitlik bunu gerektirir kamp yetmez), rafting (bundan biraz tırsıyorum), bilimum extrem sporlara giriş seviyesi bileti işte. :)
Başka dillerde de okuma yapmak, eserleri orjinalinden okumak için bir iki dil öğrenmek. Belki bir kitap, belki bir senaryo ama yazıya dökülmüş bir esere sahip olmak.
Bir de hayırlı bir evlat yetiştirdiğimi bilerek gitmek isterim.
Başka da isteğim vardıysa da aklıma gelmedi şu sıra. Ne dersiniz çok istersek olur mu sizce?
Sevgiyle kalın, büyük düşler bol güneşler dilerim.
Öncelikle ben "Alice Harikalar Diyarında" kitabını okumadım. Sanırım okumayacağım da... Ama bir şekilde hikayeyi biliyorum (nereden bildiğimi bilmesem de)... Hikayenin girişi bir miktar günümüze uyarlanmış insanların ekran bağımlılığından bahsederek başlıyorlar ve Alice ekrandan geçerek gidiyor harikalar diyarına...
Sonrası bildiğiniz yolculuk, ama sıklıkla özellikle de espriler aracılığı ile günümüze göndermeler yapılıyor. Hikaye yer yer güzel akıcı, yer yer de donuk, aksaktı. Bayıldım diyemem ama teknik anlamda vay be böyle şeyler de mi yapılıyormuş bizim ülkemizde demek için gidip izleyebilirsiniz.
Serenay Sarıkaya'nın performansı müthişti, hem müzikal anlamda hem de konuşmalar esnasında sesinin tonuna yansıttığı duygu durumları olarak enfesti. Onun dışında en çok Merve Dizdar ve Enis Arıkan'ı sevdim diyebilirim.
Merve Dizdar tam anlamıyla kedi olmuştu. Bir çok sahnede repliği olmadığı anlarda bile gözlerim sürekli ona gitti. Durup durup kedi gibi kulaklarını kaşıması, tastamam kedilerin yaptığı hareketleri canlandırması inanılmazdı.
Enis Arıkan ise kendi kişiliğine uygun yazılmış replikler ile tam olarak kendisi gibiydi diyebilirim. Repliklerin hepsi yazılmış mı bir kısmı doğaçlama mıydı anlamak mümkün değildi.
Serenay Sarıkaya'nın küçüklüğünü oynayan Ecrin Su Çoban'ın sesi ismiyle müsemma su gibiydi. Saat akşam on suları sahnede bir çocuk izliyoruz. Çocuk oyuncu olmak demek böyle birşey diye düşündürdü bana.
Sahne tasarımı ve kostümler için çok emek harcanmıştı. Dekorlar çok güzeldi. Hareketli sahne kullanılmıştı. Arka dekor sürekli değişti.
E tabi bir de müzikaldi işte her konunun sonunun bir şarkıya bağlanması durumu vardı.
Kısacası illaki gidip izleyin diyemem ama izlemeyin de diyemem. Kararı size bıraktım.
Öperim gözlerinizden.
Bir de dipnot: Bence ülkemizde her oyuncu özellikle diksiyon eğitimi almalı. Zaman zaman oyuncuların hepsinde ne dediklerini anlayamama durumu yaşandı. Özellikle de hızlı hızlı repliklerin geçildiği sahnelerde birşey duydum ama manası ne çıkaramadım açıkçası. Bunu da diksiyon eğitiminin yetersizliğine bağladım ben kendimce. Çünkü şarkıların söylenmesi esnasında herşeyi net bir şekilde anlayabiliyorsak demek ki ses sistemi kötü değildi. Bu nedenle elimde diksiyon kaldı.
Geçtiğimiz Aralık ayında Bostancı Kültür Merkezi'nde izleme şansına eriştim. Gerçekten çok hevesim vardı gidip izlemeye ve arkadaşlarım gittikten sonraki yorumumu sorduğunda cevabım şu oldu, "Arkadaşlar bilete 150 TL ödedim ama 350 TL'lik güldüm."
Tam iki saat boyunca bir tane bile boş koltuğu olmayan 2500 kişilik salonu kahkalara boğmak gerçekten kolay iş değil. Bel altı espriler yapmadan, sadece tek bir kesime gruba hitap etmeden, insanları kahkaha çatısı altında toplayabildiği için kendisine şapka çıkarmak lazım.
Gösterinin aslında koca bulmakla bir alakası yok, Yasemin ikili ilişkilerini ilk aşkından başlayarak irdeleyerek anlatıyor. İlk gençlik aşkı, sonra iş bulunca hadi evlendirelim deyip ailesinin kısmet bulması, kendisine görücü gelmesi, aldatılması, televizyonda canlandırdığı rollerin ikili ilişkileri, annesi, teyzesi ve hatta dedesinin hikayeleri...
Hepsi yaşanmış, hatta bir kısmı hayatınızın bir yerinde sizin başınızdan da geçen şeyler. Yasemin'in gösterisinde bunlara durup dışarıdan bakmak mümkün oluyor. Ayrıca zaman zaman yaptığı yerinde tespitler ve öneriler, salonun o anki durumuna göre yaptığı enfes doğaçlamalar ve gerçekten iki harika dans gösterisi...
Önerimdir, varsa bir niyetiniz gidip izleyiniz. Yoksa bir niyetiniz de lütfen niyet ediniz.
Bize gelince arkadaşımla iki saat boyunca gülmekten yüzümüzde kalıcı kırışıklıklar oluştu. Bir yerden sonra artık tepine tepine, birbirimizin omzunu yumruklaya yumruklaya gülüyorduk.
Gösteriden çıktığımızda iyi ki gelmişiz dedik.
Bir müddet sonra gene gidip izlemek istiyorum, bu sefer kısmetse eşimle izlemek niyetindeyim. :)
Bol kahkahalı bir gün diliyorum.
Sevgiyle.
Hazal Kaya severim, hem yaşıt oluşumuz, hem anne oluşumuzdan ötürü kendimce bir sıcaklık hissediyorum.
Ayrıca katıldığı bazı programlarda samimiyetini görmek de mümkün, en son İbrahim Selim'le Gece Yarısı'na konuk olduğu programı izlemiştim ve gerçekten çok samimi geliyor bana kendisi.
Pera Palas yayınlandığı akşam üç bölüm izlemiştim. Henüz devamını izlemedim. Kaldı ki ben Hazal'a yine bayıldım. Özellikle oyuncu olmasının yanı sıra o kadar eğitim alıp kendi sesi ile şarkı söylemesi o sahne performanslarına ayrıca bayıldım.
Hemen akabinde Ahmet Hakan köşesinde şu satırlara yer verdi:
"HAZAL KAYA’NIN OYUNCULUĞUNDAN NEFRETİMİN 5 SEBEBİ
- BİR: Çok aşırı bir zorlamayla doğal olmaya çalışıyor.
- İKİ: Büyük oynayarak iyi oyuncu olacağını sanıyor.
- ÜÇ: Gözlerine ve yüzüne ifade yüklemesini bilmiyor.
- DÖRT: Sahne ne olursa olsun hep şımarık kız çocuğu modunda.
- BEŞ: Hiç bitmeyen, hiç tükenmeyen bir yapmacıklık var oyunculuğunda."
Gerçekten eleştiri var eleştiri var. Nefret nedir ya? Üstüne üstlük bazı kısımlar gerçekten eleştiri bile denilemeyecek bir amiyanelikle dile getirilmiş. Kaldı ki kendisi bu kadar büyük eleştirebilecek bir oyunculuk alt yapısına da sahip değil kanımca.
Hazal Kaya da üstte gördüğünüz şu resim ile eleştiriye karşılık verdi. Böyle bir üsluba böyle bir karşılık güzel olmuş bence ben beğendim. Hemcinsimdir kendisi ezdirecek değilim.
Ahmet Hakan bir miktar uslüp ve terbiye öğrenmeli diye düşünüyorum.
Oh verdim veriştirdim rahatladım.
Dağılalım.
Copyright © 2008 dövüsürken hanımefendi degilim.... All Rights Reserved.
Design by Padd IT Solutions - Blogger Notes Template by Blogger Templates