30 Kasım 2017

42. Gün: Her lafa bir cevabı olanlardanım...


Asla laf altında kalmam diyenlerden misiniz, demeyenlerden misiniz?

Bendeniz tam olarak ilk kategorinin insanıyım ve eğer gereksiz bir ağız dalaşı içindeysek,
son lafı ben söyler, taşı gediğine ben koyarım.

Böyle de gıcık bir insanım.

Ama şimdi her önüme gelenle ağız dalaşı yapıyorum sanmayın.
"Bir lafa bakarım laf mı diye, bir söyleyene bakarım adam mı diye." şeklindeki atasözümüz
uyarınca önce bir durup düşünüyorum tabii ki.

Benim asıl dilimin kemiğinin kendini salıverdiği noktada mahalle teyzeleri devreye giriyor.

Eski mahallemiz, hayatımın sancılı dönemi ergenliğimin cereyan ettiği o mahalle, teyze açısından
zengin bir mahalle idi. Bu teyzeler kızlara asla huzur vermezler; her lafın başı sonu evliliğe
ve evlenince neyi nasıl da beceremeyeceğimize çıkardı.

O günlerde bir kendini savunma tekniği olarak ortaya çıkan bu özelliğim,
sonraki yıllarda kendini hazırcevaplığa çevirdi.

Mahalle teyzelerini alt üst etmek kalp ben. :)

Şimdilerde özellikle de iş ortamında kendini ezdirmemek açısından çok işime yarıyor.
Bir de aile düğünlerinde kuzenlerimin üzerine çöreklenen "oğluna kız bakan kayınvalide"
modelinin kayınvalide savarı olarak hizmet veriyorum. :)

Güzel günler dileğiyle, Applesodaa.
29 Kasım 2017

41. Gün: The Stoning of Soraya'nın ilk beş dakikasından başlayarak kapanış jeneriğine kadar hüngür hüngür ağladım.


"Fransız-İranlı gazeteci Freidoune Sahebjam'ın La Femme Lapidée adlı eserinden uyarlanan, 2008 yapımı Amerikan-İran drama filmidir." diyor vikipedi.

Bu filmi üniversitede bir arkadaşım tavsiye edince izlemeye karar vermiştim.
Filmi açtım iki dakika oldu olmadı Küboş kızçem geldi,
"Ben de izlemek istiyorum, başa al." dedi.

Aldım ve başladık izlemeye, sonrasında bizi bir ağlama aldı ki anlatamam.
Hüngür hüngür, salya sümük ağlıyoruz.
O kadar çok ağladık ki kesik hıçkırıklara döndü ağlamamız.

Kızlar bize bir tuvalet rulosu, bir de çöp poşeti vermişti bizim ağlamamız hiç durmayınca...
Hayatımda içim çıkana kadar ağladım diyebileceğim tek zamandır.

Bugünlerde yeniden izlemek istiyorum.
Belki ağlamak, belki rahatlamak, belki hatırlamak, belki de sadece
böyle şeylerin hala her gün yaşandığını unutmamak için..

Gerçek bir hikayeden uyarlanan bu filmi hala izlemediyseniz bir şans verin derim.

Saygılar, Applesodaa.
28 Kasım 2017

40. Gün: Kadınlarımız kitap okur, erkeklerimiz televizyon izler...


Kitap okuma alışkanlığı bize annemden geçti.
Annem iyi bir okuyucudur. Onu sürekli elinde kitaplarla gördüğümüzde aslında
bilmeden onu örnek alıyormuşuz.

Annemin bize asıl kitap okuma alışkanlığını kazandırdığı nokta ise Harry Potter'ı eve getirdiği
gündür. :)

O zamanlar küçücüğüz daha Harry Potter ve Felsefe Taşı filmi çıkmış, en az on kez izlemişiz
filmi ama tadına doyulmuyor. Annem aslında kitaptan uyarlama olduğunu
keşfedip de bizi kitaplarla tanıştırdığında, kitapların engin
dünyasına adım attık.

Annem de, bende, kız kardeşim de sıkı kitap okuyucusuyuzdur.
Ama babam ve erkek kardeşim okumaktan ziyade televizyon izlemeyi sever.

Kim bilir kaç akşam bizle beraber aynı filme gülmek, aynı sahnede ağlamak istemişlerdir.
Ama işte her istediğimiz olmuyor. :) Evde üç kadın elinde kitaplarla,
iki erkek televizyon önünde akşam oturmalarımız
böyle seyreder.

Şimdilerde kocam da televizyon geleneğini bozmayarak babamlara katılıyor.
Sayıyı üçe üç eşitledik. :)

Sevgiler, Applesodaa.
27 Kasım 2017

Mim: Güne nasıl başlıyorum?

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki: "Ay resmen mimlendim! :)"
Mim için "Rehitu" ya teşekkürler.

Bakalım ben güne nasıl başlıyorum.

Sabah 6:30'da uyanma vakti gelmiş olamaz diye düşünürken, tabiri caizse sürünerek
yataktan kalkıyorum.

El yüz yıkama, diş fırçalama gibi sabah rutinlerini hallettikten sonra, akşamdan
hazırladığım kahvaltımı ve öğle yemeğimi paketliyorum. Kocamın
kahvaltısına ekleyeceğim haşlanmış yumurta için bir 
adet yumurtayı ocağa atıyorum.

Hızlıca giyinip, küçük bir makyaj dokunuşu yaptıktan sonra, otobüste boş yer bulabilmek için
koşarak evden çıkmadan önce kocamı kaldırıp, güzel bir gün diliyor ve
kendimi evden dışarı atıyorum.

Doğru zamanda çıkmayı beceremediysem yine de ayakta kalıyorum. :(

Eğer yapmak isterlerse aşağıdaki üç güzel hanımı mimliyorum.

39. Gün: Sevgili olduğumuz tarihi bilmiyoruz.


Pek sevgili eşimle, sevgili olduğumuz tarihi; ne o, ne ben, ne de bir başkası biliyor.

Bizimki bir değişik aşk hikayesiydi.
Onunki ilk görüşte aşktı. (Serviste gördü beni.)
Benimki ben bu işlerden elimi eteğimi çektim, yalnızlık güzel şey duruşu.

Duruşumdan eminim de, durduğum yerde yanı başımda hep o.
Günler günleri kovaladı. Bir akşam ekiple sinemaya gittik.

Kızçelerden biri hadi biz bir lavaboya gidelim dedi.
Kadınsal ihtiyaçlarımız var, hem de bir kız asla yalnız gitmez wc'ye bilirsiniz.

Wc çıkışı millet bizi bekleyedursun, biz masaj koltuklarında keyif yapalım.
O sırada kızçem anlatıyor: şöyle iyi çocuk, böyle iyi çocuk, iki senedir tanırım ben onu,
öyle huyu vardır, böyle huyu vardır.

Sonra bir durdum dedim ki; "E madem bu kadar iyi bu çocuk ben niye olmaz diyorum."
Kızçe de "Ben de onu anlamıyorum." dedi.

Şöyle ki; tipini, tavrını, tarzını beğeniyorum.
Sürekli yan yana çalışıyoruz ve kişiliğini de tanımışım az biraz, onu da beğeniyorum.

Ama sütten ağzım yandı ya, yoğurdu üflemiyorum da "Sağol canım ben yoğurt
yemem." diyorum.

Sonrasında bir şekilde bizim iş oldu.
Ama tam olarak ne zaman oldu derseniz, orası karambole geldi.

Altı sene oldu, tam da şu gün diyemedik hala.
Böyle de belli belirsiz bir başlangıcımız olmasını seviyoruz.

Sevgilerle, Applesodaa.
26 Kasım 2017

38. Gün: Kışı her şeyiyle seviyorum!...

 Kış mevsiminde doğduğumdan mıdır bilmem ama en çok kışı severim. Keyfini çıkara çıkara yaşarım mevsimi...

 Soğuk havaları, kıyafetleri kat kat giyinmeyi, kalın kabanları-montları, atkıları-bereleri, eldivenleri seviyorum.

 Soğuk kış gecelerinde üzerimde bir battaniye ile koltuğa kıvrılıp kitap okumayı, televizyon izlemeyi seviyorum.

 Kestane kebapları, "bozaaaaaaa" seslerini, boza-leblebi, salep-tarçın ikililerini seviyorum.

 Dışarı çıktığımda üşümeyi seviyorum. Yağmuru izlemeyi, karda yürümeyi seviyorum.

 Erkenden kararan havaları, sabahları dışarıda kimselerin olmayışını, sokakların kedilere köpeklere kalmasını seviyorum.

 Sıcak çikolatalı kahveyi, uzun kış akşamlarını seviyorum...

 Havaların soğumasıyla beraber sıcak içeceklere sarılmamızı seviyorum.

 Bir fincan kahveyi elimde tutarak ellerimi ısıtmayı seviyorum.

 Kırmızıları-kahveleri, tarçınları-hardalları, yeşilin bin bir tonu ile kış renklerini seviyorum.

 Eh tabi mevsimin zorlukları yok değil, dışarıda kalan insanlar, sokak hayvanları; bir yandan kış gelsin artık derken bir yandan da buruk bir hüzne tutuluyorum.

 Her güzel şeyin bir zorluğu var elbette, ne zaman kış gelsin artık desem içimdeki bu buruk hüznü bu sevdanın zorluğu olarak görüyorum.

 Güzel bir kış geçirmeniz dileğiyle, Applesodaa.
25 Kasım 2017

37. Gün: Omzumda kas spazmım var.


Tastamam bu resimdeki gibi bir elim omzumdadır hep.

Geçen kış bir anda nur topu gibi bir kas spazmım oldu.
O nasıl bir ağrıdır anlatamam, acilde dört tane iğne yedikten sonra kendime
gelebilmiştim.

Bugünlerde sızılarım başladı yeniden, her an bir tutulma yaşayabilirim diye
diken üstünde geziyorum.

Tek çarem pilates, yoga veyahut yüzme gibi elit bir spora başlamak.
Hastalığım bile ruhumdaki elitizmden ödün vermiyor.

Lakin Tuzla gibi bir yerde bu sporları yapabilmek namümkün.
Bütün seanslar gündüz, çalışan kadınları kimse düşünmemiş, yüzme zaten
uygun tesis olmadığından iptal.

Ayrıca aletli spor ve masaj da yasak. :(
Neyse ki doktor kese yasak demedi, belki de aklına gelmemiştir.
Her ne olursa olsun, yasak olmadığına göre hamamda kese keyfimden vazgeçmeme hakkımı
saklı tutuyorum.

Sağlık ve sıhhatli günleriniz olması dileğiyle, Applesodaa.
24 Kasım 2017

36. Gün: Kitaplarımı bağışlıyorum.


Eskiden kitaplarımı biriktirirdim. Kendi odamda bir kitaplığım yoktu ama
okunmuşlar ve okunacaklar olarak kuleler halinde dizmeye
bayılırdım.

Günlerden birinde, kitap kampanyası için bağış yapar mıyım diye sordular.
Yeni açılacak bir liseye kütüphane oluşturmaya
çalışıyorlardı.

Eve gelip düşündüm. Kitaplarımı öyle izlemeyi seviyorum.
Peki ikinci bir kez alıp elime okuyor muyum diye sordum kendime.
Bir kaç kitap haricinde cevap hayırdı.

Bir de "Aaa ben bunu alıyorum, bir okuyayım." diye alıp da geri getirmeyenler geldi
aklıma. Durdum bir an, dedim ki; "Ne yapıyorum ben?".

Okumak için alıp geri getirmeyene tamamım da bağışlamaya gelince öyle düşünüyorum.

Düşünecek hiç bir şey yoktu.
Kız kardeşimle beraber büyükçe bir koliye lise çağında okunabileceğini düşündüğümüz
tüm kitapları doldurduk ve gönderdik.

O günden beridir de nerede bir kitap bağış kampanyası olsa katılırım.
Kitaplığımda ya bağışlamaya içeriği uygun olmayan kitaplar vardır yada bağışladıktan
sonra aldığım kitaplar vardır.

Kitap okuma oranlarımız ülke olarak yerlerde, ama bir yerlerde okumak isteyip
de almaya gücü olmayan gençler varsa ve ben onlar için bir şey
yapabilmişsem benden mutlusu yok.

Sevgilerle, Applesodaa.

Günün notu: Öğretmenler günümüz kutlu olsun...
Yazının notu: Resimdeki benim kitaplığım. :)
23 Kasım 2017

Applesodaa Art Craft #3

Çelınca tüm hızıyla devam ederken kısa bir hobi arası vermeye geldim.

Bugünlerde sanki yeterince hobim yokmuş gibi yeni bir hobi
daha edindim. :)

Üzerine etamin yapılabilen bu havluları iş yerindeki arkadaşlarım evime
geldiğinde onlara hediye etmek için almıştım.

Üzerine işleme yapmak çok kolay, şablonları da internetten bularak
kullanıyorum.

Şimdi bu iş beni bayağı bir sardı, önümüzdeki günlerde çevremdeki herkese
bolca yapıp hediye etmeye karar verdim. :)

Applesodaa Art Craft gururla sundu.

Sevgiler.



35. Gün: Belirli bir hitap şekli edinemiyorum.


Resmen ağzımın kopyala, yapıştır özelliği var.
Mesela bir kişi bana kuzum derse bende aynısı söyleyerek karşılık veriyorum.

Canıma canım, kankaya kanka, panpaya panpa, balıma balım...
Karşıdaki kişi ne söylerse bende aynı şekilde cevap veriyorum. Oysa canım demeyi hiç
sevmem, ama karşımdaki kişi söyleyince istemsizce 
aynısıyla karşılık veriyorum.

Ağzımın ayarı olmadığı zaten malumunuz da bir de böyle seviyesizleşmese bari...

Beni de böyle kabul edin artık.
Ne yapayım gari.

Applesodaa.
22 Kasım 2017

34. Gün: Çok hızlı ve de çok konuşurum!


 Bir konuşurum, bir konuşurum; "Ay ne zaman susacak artık?!" dersiniz içinizden.

 Yani kötü bir huy, can çıkar huy çıkmaz diye de bir laf var. Ama ne yapayım alenen gevezeyim. :( Sadece gevezelik de kabul görebilirdi belki ancak çok da hızlı konuşuyorum. Duble bela!

 Ailemle kocam çok alışkın bu duruma, hatta ben evlenince annem evde kimse konuşmuyor diye depresyona girmişti. :)

 Arkadaşlarımla görüştüğüm zamanlarda ise içimden gevezeliğimin muhasebesini yapıyorum sürekli.

 Misal iç sesim: "Ay çok konuştum. Çok mu konuştum? Ben kaç dakika konuştum. Onlar ne kadar konuştu. Ay kızları hiç konuşturmadım. Hep ben konuştum." Sonra içime bir hüzün oturur. Genelde evden her misafir yolcu edişimin arkasından istinasız yaşadığım bir iç muhasebe sahnesidir bu. :(

 İşte böyle dikkat ede ede azaltırım diye umuyorum. Eğer varsa güzel bir öneriniz alırım bir demet...

 Sevgiler, geveze Applesodaa.
21 Kasım 2017

33. Gün: Lokumu kahveyle, geri kalan her şeyi çayla tüketirim.


Kahvenin yanında lokum seviyorum.
Hatta lokum yemek için kahve içiyorum. :)

Lokumun dışında kalan her şeyi de çayın yanında yiyorum.

Neden bilmem ama algılarıma böyle yerleşmiş.
Bir kurabiye getirip, hadi gel bir de kahve yapalım deseniz,
ııııh olmaz ben gider çay alırım kendime.

Siz nasıl tercih ediyorsunuz?

İlginç tercihlerin kadını Applesodaa'dan sevgiler.
20 Kasım 2017

32. Gün: Benimkisi "havalı ten" dedikleri...


Sinekler, böcekler korkulu rüyalarım.
Belki başkasında minik bir nokta olabilecek sinek ısırığı, bende kocaman bir ikaz lambası
misali kıpkırmızı oluyor.

Kıpkırmızı olsa yine neyse diyeceğim. Günlerce iyileşmeden orada öyle
kalıyor bir de...

"Havalı ten" öyle ismi gibi havalı bir şey değil.
Tastamam bir kabus.

Havalı günler dilerim, Applesodaa. :)
19 Kasım 2017

31. Gün: Pasta yaptığım dönemde çikolata kokusundan tiksinmişliğim var...


Bir vakitler şeker hamurundan pasta yapıp, satıyorduk.

O zamanlar yeni gelinlik bir iş kolu olmamıştı. Herkes; pastamı-kekimi ben evde yapayım,
kocişime sürpriz olsun. Aman şuralarına da bir fiyonk takayım
sunumun tam olsun moduna girmemişti.

İşte o vakitler, sipariş sipariş üstüneyken ben bir akşam çikolata kokusundan tiksindim.

Şeker hamurlu pastaların dik durması için ganajla kaplanması gerekiyor.
Ganaj için bolca kuvertür çikolata ve çiğ krema lazım.
O çikolataları sıcak çiğ kremaya atınca çıkan bir koku var ki...

İlk seferde koklamalara doyamadığım kokudan, zamanla tiksinir oldum.

Pasta yapma işini bıraktıktan sonra da bir daha ganaj yapmadım.
Hala hatırıma gelince bile midem bir fena oluyor.

Size mis kokulu günler dilerim, Applesodaa.
18 Kasım 2017

30. Gün: Topuksuz bot giymem.


Topuklu ayakkabıyla yürüyebildiğimi keşfettiğim günden beri, bir kadının 
isterse yapamayacağı şey olmadığını düşünürüm.

Topuklu botlara ayrı bir ilgim var.
Hem çok harikalar, hem de topuklu ayakkabıdan daha rahatlar.

Kış geldi mi bana bir bayram havası; gelsin beş santimler,
gitsin yedi santimler...

Yani demem o ki kış mevsiminin gelişinden gidişine kadar topuksuz bot
giymem abi! :)

Hele o topuk sesi, ah o topuk sesi!
Yürürken "tık, tık, tık" edişi yok mu beni benden alıyor.
Duruşum dikleşiyor, bakışım, görüşüm değişiyor.

Sevgilerle topuk sesli günler dilerim, Applesodaa. :)
17 Kasım 2017

29. Gün: Doğma büyüme Çengelköylü, sonradan yerleşme Tuzlalıyım.

Annemle babam, düğünü yapar yapmaz İstanbul'a göç etmişler.
Akrabalarımızın hepsi Avrupa yakasında ikamet ediyor olsa da bizimkiler hayatlarında
bir kez bir akıllılık edip Çengelköy'e yerleşmeye karar vermişler.

Yıllar içinde üç kez ev değiştirsek de, semt değiştirmedik.
"Semt bizim, ev kira!" lafını biz çıkarmış da olabiliriz yani. :)

Bu resimdeki annemlerin 2003 yılından beri ikamet ettikleri evin manzarası, kaç kere
manzaraya karşı çay içmişizdir. Kaç kere gülmüş, kaç kere ağlamışızdır
kim bilir?

Ben evlendikten sonra Tuzlalı olmak durumunda kaldım.
Bu sıralarda da Çengelköy kentsel dönüşüme girdi. Artık o mahallelerde her gün
bir nakliye aracı, her gün bir komşuyu daha uğurlama hali.

Lüks konutlar yapılacak, şimdiki sakinlerinin gücü oralarda oturmaya yetmeyecek.
Kim bilir belki de "Bir gün herkes Tuzlalı olacaktır..."

Günaydınlar, Applesodaa...
16 Kasım 2017

28. Gün: Anne tarafında 20, baba tarafında 19 kuzeniz...

Welcome to kalabalık aile...

Amcalar, teyzeler, dayılar, halalar sayıca çok olunca,
kuzenler olarak biz de ultra kalabalık olduk.

Kuzenlerimin sayısı gayet makul aslında, asıl siz bu kuzenlerin yüzde doksanının
iki çocuk sahibi olduğunu hesaba katarsanız; o noktada ortalık
karışıyor.

Topluca bir araya gelmek mümkün değil, bulunduğumuz noktada üçüncü dünya
savaşı çıkıyor. O yüzden grup grup, ekip ekip
görüşüyoruz.

Sloganımız: Kuzenler olarak çok güçlüyüz.

We love to kalabalık aile! <3

Sevgiler, Applesodaa...

Not: Resim temsilidir.
15 Kasım 2017

27. Gün: İlerde bir gün hamile kaldığımda kullanmak üzere hazırda beklettiğim aşerme listem var...

Annem bana hamileyken gece on ikide babamı karpuz almaya yollamış.
Annem istikrarlı aşeren bir kadındı; bana hamile iken muz ve kapuz istemiş sadece.

Kız kardeşime hamile iken kola ve zeytin aşerdi. Erkek kardeşime hamile iken de yeşil erik
aşermişti. Ama ne aşermek ağacı yedi doymadı resmen. :)

Annemin aşermeleri beni çok eğlendirirdi. Anlatılacak güzel hikayeleri vardı.

Benim hamile olmayan halimin bile canı sürekli zamansız şeyler istediğinden
ailem de kocam da bu hallerimden bıktı ve senin hamileliğin
de hiç çekilmez sözünü dillerine doladılar.

Buradan yola çıkarak; intikam hamile iken aşermektir dedim ve bir liste yaptım.
Saatli falan böyle hemde; gecenin körü avokadolar, sabahın körü baklavalar
istemezsem ne olayım. :)

Bu da böyle bir fikrimdi işte...
Güzel bir gün geçirmeniz dileğiyle, Applesodaa.
14 Kasım 2017

26. Gün: Çikolata sevmiyorum.

Sevdiğim, hatta aşık olduğum, hatta kutusuyla beraber bile yiyebileceğim tek çikolata
bu resimdekidir.

Bu bebeğim dışında kalan tüm çikolatalar sizin olsun.
Sarelle, nutella benzeri kahvaltıda yenilen çikolataları da sevmiyorum.

Ben en iyisi gidip bugün bir kutu çikolata alayım kendime. :)
Yazarken bile canım çekti.

Naneli çikolata tadında sabahlarınız olsun.
Applesodaa.
13 Kasım 2017

25. Gün: Canım bir şey çektiğinde alırım ama yemem.

Canı yemek değil de "almak eylemini" çeken bir insan evladıyım.

Durup dururken, zamansızca herkesin canı bir şeyler çekebilir.
Bana da aynısı oluyor ama sonrası herkesle aynı şekilde vuku bulmuyor.

Aldıktan sonra derin bir nefes bırakıp rahatlıyorum.
Yeme ihtiyacı duymuyorum.

Bu sebeple ben alıyorum, kocam yiyor. :)

Günaydınlar, bir huyu da normal olamayan Applesodaa'dan.
12 Kasım 2017

24. Gün: Kredi kartı kullanamıyorum!


İlk işime başlar başlamaz banka adıma bir kredi kartı çıkartmıştı.
Ah ne sevindim, ne sevindim. :)
Ne de güzel kullanacaktım, neler alacaktım neler...

Hayaller elitliğimden ölmeyeyim duruşu, hayatlar borç batağında kıvranmak.
Umduğum gibi olmadı, benim hesaplar çarşıya hiç uymadı.
Bitmek bilmeyen bir kredi kartı borcu ile karşı karşıya kaldım. Bu arada kartın limiti
bin lira. Öyle aşırı aşırı yüksek bir rakam da değil.

Ama ben bin lirayla bile borç batağına saplanıp kaldım.
Sonra baktım ki kullanmayı beceremiyorum. Borcu ödedim karttan kurtuldum.

Her iş değişikliği yaptığımda adıma çıkarılan kartları da; "Bunu çıkarırken kime sordunuz?!"
diye bağıra çağıra iade ettim.

Mutluyum.
Beceremiyorum ne yapalım.

Kredi kartını olması gerektiği gibi kullanabilen üstün varlıklara saygım sonsuz.
Önümüzde eğiliyorum senseiler.

Saygılar, Applesodaa.
11 Kasım 2017

23. Gün: Altına alerjim var, imitasyonla gel bana!

Genç kız olmak kolye küpe takmayı gerektiriyordu ben de gittim bir çift küpe aldım.
Bir çift daha bir çift daha derken küpe koleksiyonum ve kulaklarım geçinip gittik.

Nişanda adetmiş, kıza küpe de alınırmış. Böylece bana da bir çift altın küpe alındı.
İlk takma teşebbüsümde kulaklarım yara oldu.

Aylar sonra ikinci bir delik açtırdım kulağıma, eczacı gümüş ve altın dışında küpe takma dedi.
Altın takamam yine alerji olur, bari gümüş alayım dedim.

Gümüş küpe de kulağımı yara yaptığında;
alışmadık totoda don, alışmadık kulakta altın gümüş durmaz dedim.

Bu aydınlatıcı tespitimden sonra altın ve gümüşten uzaklaşıp, imitasyon
bebeklerimle mutlu mesut yaşamıma devam ettim. :)

Bu arada altın veya gümüş fark etmez kolye de takamıyorum.
Kızarıklık ve kaşıntı oluyor.

Sevgiler, bir değişik Applesodaa.
10 Kasım 2017

22. Gün: Küçük şeylerle mutlu oluyorum.

Beni tarifsiz mutluluklara sevk eden minnak şeyler var.

*Akşam kocamın çiğ köfte ile eve gelmesi.
*Yeni bir oje almak.
*Tek başına içilen bir fincan kahve.
*Yağmur yağarken evde olup, camın önünde izlemek.
*Soda-ayran ikilisi.
*Sabah aldığım sıcak simit.
*Güzel bir blog yazısı okumak.
*Saf-i sessizlik.
*Kağıt helva kemirmek.
*Kuş lokumu.
*Naneli after eight.
*Pembe battaniyeme sarılıp, güzel bir kitap okumak.
*Kitaplığımı seyretmek.
*Sabah gökyüzüne selam vermek.
*Herkes uykudayken, hava henüz aydınlanmamışken sokakta yürümek.
*Annemin pazar kahvaltısı.

Not: Fark ettim ki çoğunlukla yemek türevi şeylerle mutlu oluyorum. :)
Önemli Not: Bugün 10 Kasım, huzur içinde uyu Atam!

Saygılar, küçük şeylerin kızı Applesodaa'dan.
9 Kasım 2017

21. Gün: Adını "Applesodaa" koydum...


Blogumun adı daha önce farklıydı.
Ancak ifşa olduk. :( 

Eskiden sevip, sonradan hiç sevmediğim bir şahsiyet yazdığım yazılardan birini üzerine
alınıp, facebookta hakkımda bir yazı yazdı.

Değil ben, bir kadın için asla söylenmemesi gereken sözler sarf etti.
Yazının en tepesine de adımı yazarak.

Sonrasında çok sinirlendim. Çok üzüldüm.
Kendimi elmalı sodaya verdim.
Üzülünce soda içerim. Tercihen elmalı, yoksa narlı, olmadı çilekli.

O günlerde sıkça soda içtiğimden blog adını değiştirmem gerektiğinde aklıma gelen
tek şey elmalı sodaydı. :)

Böyle adını "Applesodaa" koydum.
Çift a ile çünkü tek a ile olan isim alınmıştı.

Saygılar, Applesodaa.
8 Kasım 2017

20. Gün: Her gün belgesel izleyen bir ailenin evladıyım.

Yalancıktan değil sahiden belgesel izleyen bir ailem var.

İzlemek ama ne izlemek.
Bayağı oturup soluk soluğa, her gün heyecanla izliyorlar.

Annem ve ben bu aile fertlerinden olamadık ne yazık ki; beni bir hüzün sarıyor belgesel izlerken.
Birbirlerini yiyorlar; karnı doyana mı sevinsem, yemek olana mı üzülsem.
Ne yapsam olduramadığım bir hissiyat.

Ben böyle hissediyorum diye izlemeyecek değiller ya, sabahtan akşama
Nat Geo Wild'lar mı istersiniz, History'ler mi bitmek bilmeyen
bir belgesel silsilesi.

Evlendim kurtuluyorum demiştim ki kocamın da en az onlar kadar belgesel
delisi olduğunu fark ettim.

Şimdi onlar hep beraber izliyorlar, annemle biz de çay meyve servisi
yapıyoruz.

Bir de belgeselde yılan görmeye dayanamıyorum. Çığlık atıyorum istemsize,
içim çok fena oluyor.

Ay ben gidiyorum.
Sevgiler, Applesodaa.
7 Kasım 2017

19. Gün: Balık dışında tüm hayvanlardan korkuyorum.

Uzaktan hayvan sever bir kişilik olarak yaşamımı idame ettiriyorum.
Çünkü hayvanlardan korkuyorum.

Hem de ne korkmak; dokunamam, bana dokunulmasını da istemem.
Öyle uzaktan uzaktan hiç dokunmadan gözlerimle sevmek istiyorum. Gerçi ben ne
kadar korkuyor da olsam evimizde kaplumbağa,
muhabbet kuşu, tavşan gibi hayvanlar
beslendi.

Ben uzak durmayı tercih ediyorum. Beslemekten korkmadığım tek hayvan türü
balıklar. Evlenince güzel bir akvaryum da yapmıştık eşimle.

Ancak akvaryumdan kaynaklı bir sıkıntı nedeniyle tüm balıklarımız bir akşam geldiğimde ölmüştü.
O kadar üzüldüm ki bir daha balık beslemeye de cesaretim yok.

Bu hayvan korkumun temelinde küçükken bir koç tarafından
boynuzlanmam yatıyor olabilir.
Fakat kesin bir bilgi yok.

Gözlerinizden öperim, Applesodaa.
6 Kasım 2017

18. Gün: Köyde yaşayamıyorum, metropol insanıyım.

 Çocukluğunda her yaz köye giden çocuklardan olamadım. İlk kez iki yaşında bilinçsizce kat etmişim memleket yollarını.. Şuurum yerimde bir şekilde gidişim on iki yaşıma tekabül eder.

 Sonrası da on yedi yaşım çileli başım.. Yirmi altı yaşım arabada yatışım...

 Gülmeyin yahu son gidişimde hakikaten arabada yattım ama tercih meselesi değildi mecburiyetti.

 Neyse, her sene köye gitmeyip de metropol yolları taştan takılınca ottan böcekten korkar oldum.

 Köye gidince derin bir nefes alamıyorum, şimdi nereden ne çıkacak diye diken üstünde geziyorum. Ota değsem kaşınıyorum. (Tüm ot çeşitlerine alerjim varmış bu yaz öğrenmeye vakıf oldum.)

  Börtü böcek görsem hoplayıp, zıplıyorum. Bir de çığlık attığım vakitler var ki bizimkilerin beni aile üyeliğinden men edesi geliyor.

 Ne yapayım gitmeyince, görmeyince köy kızı olamadım. Bina seviyorum, arada yeşiller, karşıda deniz olsun istiyorum. Geçinip gidiyorum.

 Yazarın notu: Düğün sebebi ile gittiğimizden bir odada beş bayan yatacaktık. Ancak odada horlamayan tek kişiydim. Oda Trt Yurttan Sesler korosundan halliceydi. Birinin horultuyu kestiği yerde diğeri nağmeli bir şekilde giriyordu. Aklımı oynatmamak adına gittim arabada yattım. :)

 Notun notu: Resimdeki şahıs ben, mekan ise Ordu Yoroz Tepesi'ne tırmanış yolunun başı, aklı selim bir gününüzde gökyüzü de açık ise bir çıkmayı deneyebilirsiniz. :)
5 Kasım 2017

17. Gün: Iphone'a bireysel olarak karşıyım!

Iphone kullanmayı hiç denemedim.
Kullanan arkadaşlarımın telefonlarında bir şey aradığım vakitse, bulamadığımdan çıldırıyorum.
Android candır, gerisi heyecan aramaktır kanımca.

Ama en çok karşısında yer almama sebep olan durum ise işin finansal kısmı.
Ömür boyu taksitle telefon almaya karşıyım arkadaşım.
Parası olan alır, hiç karışmıyorum.
Taş gibi bir telefon yıllarca kullanırsınız amenna. Piyasanın en iyisi olduğunu
ben de biliyor ve dile getiriyorum.

Ancak ekonomik olarak gücü yetmeyen herkesin elinde iphone arkasında 
bir milyon borçla gezmesini anlayamıyorum.
Iphone her sene iki veya üç adet olmak üzere yeni telefon çıkarıyor.
Maksimum üç veya dört sene sonra elinizdeki telefondan sistem desteğini çekiyor.
Siz daha borcunu yeni bitirmişken, hoop yenisini almak zorunda kalıyorsunuz.

Welcome to kısır döngü.

Ekonomik telefondan yanayım ve bunlar şahsi fikirlerim. 
Yanlış düşünüyorsun diyen varsa dilediğince eleştirebilir.

Benim sadık yarim Sony'dir. Iphone'u bedava verseler kullanmam.
Bu da böyle bir değişik halimdir.

Sevgiler Applesodaa.

Varsa bir merak edeni:  Kullandığım telefonu eylül ayında değiştirdim. Fiyatı 1300 TL'dir. 

4 Kasım 2017

16. Gün: Kek yapmasını çok severim fakat yemem!


Kek yapmayı severim.
İlk kez annem düzgün bir şekilde kek pişirmeyi öğrettiğinden
beri de bir tek keki bile ziyan etmişliğim
yoktur.

Tarifi aklımın en derin noktalarından birine saplanmış vaziyettedir.
Her şeyi unutsam o kek tarifini unutmam. :)

Ama kek yemem.
Şimdi yaptığım kekler güzel olmuyor da ondan yemiyorum sanmayın.
Keklerim çok güzel oluyor. Hatta misafirliğe gelmeden
önce arayıp, "Kek yap, geliyoruz." diyen güzel insanlar tanıyorum.

Bunlara rağmen kendim de yapsam, başkası da yapsa
kek yemeyi katiyyen sevmiyorum.

Sadece meyveli top kek yerim. :)
O kadar ev yapımı şahane, nefis kendi keklerim dururken ben neden böyleyim
hiç bilmiyorum.

Günaydınlar Applesodaa..
3 Kasım 2017

15. Gün: Şiir okursam dinletirim, şarkı söylersem blog aleminden men edilirim!

Ömrü billah sesi güzel olan kişilere
özendim.

Güzel şarkı söyleyebilmek isterdim
velakin
şarkı söylerken bir kargadan bile hallice
değilim. :(

Oysa güzel şiir okurum.
Uydurmuyorum canım, gerçekten güzel
okurum.

Şiir yarışmalarına katılmışlığım,
derece almışlığım da var.

Lakin şarkı...
Ah, ah o şarkıların gözü kör olsun.

:(
2 Kasım 2017

14. Gün: Kısa süreli ve uzun süreli kişi hafızam çok berbat, kısaca kişi hafızam çok berbat!

Kısa süre önce tanıştığım birini eğer ki üzerimde bir etkisi olmamışsa
tekrar gördüğümde tanımamam çok mümkün.

Uzun süre önce tanıdığım biri için de aynı durumlar geçerli. Benim insanları hatırlamak için
bir anımsatıcıya ihtiyacım oluyor.

Mesela kazağı güzeldir, sesi güzeldir, etkileyici konuşur, kültürlüdür, aklımda kalacak bir şey söyler,
ortak bir konuya parmak basarız. İşte böyle bir husus olursa amenna,
olmazsa hatırlayamıyorum. :(

Tabii bu da farklı şekillerde sorunlara neden olabiliyor.
Geçen gün eski ev arkadaşımın düğününe gittiğimde kocasını hatırlamadım.
Meğerse üniversiteden tanışıyormuşuz.
Ne yapalım, hatırlayamadım. Gerçi damat bey bozuldu ama...

Yine bir başka düğünde akrabagillerden bir hanımı anımsayamadım, öpmeden geçtim.
Halbuki bir önceki akraba düğünde kendisiyle en az yarım saat sohbet etmişiz.
Sohbet konusunu hatırlatınca anımsayabildim.
Bu hanımefendi de pek bozuldu ama neyse ki düğünden düğüne görüşüyormuşuz.

Acaba hatırlamaya değer mi bulmuyorum, yoksa bende bir sorun mu var.

Sorularla, Applesodaa..
1 Kasım 2017

13. Gün: Siyahın asil duruşunu 25'imde keşfettim.

Yıllar yılı her şeyin siyahını tercih eden arkadaşlarımın yanında siyah giyemeyen,
her şeyin siyah olmayanını tercih eden bir kişilik olarak yaşamımı
sürdürdüm.

25 yaşımda siyah bir bot almaya karar verdim.
Bunu aylar sonra siyah bir çanta takip etti. Şimdilerde bir de siyah kazağım var.

İçimdeki küçük kız çocuğu bir tık olgunlaşmaya ben 25 yaşımdayken karar verdi.
Yine de hala, renklisi varsa onu alırım. Siyah son tercihimdir.

Asil renkmiş ama siz benim gibi harcamayın, kullanın.

Applesodaa.

Search

About

Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.