- Yıl sonu zamanları üzerime bir boğulma hissi geliyor. İş iş iş kafamı kaldıramıyorum.
- Bir haftadır tek sayfa kitap okuyacak fırsat bulamadım, depresyona girmeme ramak kaldı.
- Hiç plan programı olmayan bir insanken bir anda cumadan cumartesiye dopdolu bir ajandam oldu, hayretlerdeyim. Aylar evvel bir gösteri bileti almıştım. Unutmuşum resmen hatırlatma gelmese herhalde biletim yanacaktı.
- Cumartesi de doğum günümü kutlayacağız neticede insan kaç kere 31 olabilir ki? Ay resmen orta yaşlı oldum. Bir saniye lütfen şu maddeye iki üç gözyaşımı akıtayım.
- Doğum günü kutlaması falan da yapacak mecalim ruhen yoktu fakat kuzenimin de doğum günü orta yerde buluşalım dedi. Seni mi kıracağım deyip kendim kırıldım. Tarihe not düşelim, ah benim bu köpek ciğerim...
- İlla kutlamak falan isterseniz diye doğum günüm yılbaşında onu da not düşeyim. :)
- Pazar da yeni gelin evine yemeğe davetliyiz. Vallahi ne yalan söyleyeyim yemeği ben yapmak zorunda olmadığım müddetçe herşeye varım. Yemek çok kötü de olsa umrumda olmaz. Hep çağırsınlar yeter ki...
- Aslında güzel yemek yaparım ama yapma isteğim yok.
- Pandeminin üzerimdeki etkisi de böyle arkadaşlar, hiçbir şey yapmak istemiyorum. Öyle saksı gibi durasım var. Ne diyorsunuz bir baktırsak mı bana? Yoksa herkes böyle de haber mi vermiyorsunuz?
- İşyerinde millete laf anlatmaya çalışmaktan sesim kısıldı. Ama asla konuşmayan halimi kabul etmeyen iki yaşında bir bebem var. Kart bir sesten "wheel on the bus" dinlediniz mi hiç? Canını seven kaçsın yani o derece kötü.
- Her hafta yeni bir şarkıya takıyor çocuğum öyleli tükendim ki "Gel Gör Beni" söylüyorum bu hafta (yine kart sesimle) burdaki kelimeleri çözene kadar bir hafta daha geçer bence. :) Aklımı seveyim. Varsa ilginç şarkı öneriniz repertuvarımızı genişletmeye açığız. Minik adamımın favorileri de şu şekilde; Eklemedir Koca Konak, Mavilim Mavişelim, Selvi Boylum Al Yazmalım, Hani Sevduğum Hani... Şöyle bir baktım resmen gönül adamı yetiştiriyorum.
- Gidip biraz kendimle övüneyim bari, beş dakika falan.
- Sevgiler Applesoda'dan. :)
#Durum Raporu
Anı: Romantik mi takipçi??
Evet, çayımızı - kahvemizi alıp arkamıza yaslanıyoruz. Konu biraz uzun zira. Herkes hazır mı?
Yıl 2011 Konya - Bozkır üniversite ikinci sınıftayız. (Meslek Yüksek Okulu da diyebilirdim ama üniversite daha havalı.) İkinci sınıfın başları oturduğumuz eve yeni taşındık. İki de ev arkadaşım var Meltem ve İlknur.
Hikayede evimiz de önemli bir yer tutacağı için önce evimizden bahsetmek isterim. Caddeden içeri girince ikinci bina, dört katlı, giriş katı mezarcı, vallahi şaka değil girişi bina girişinden ayrı bir mezar dükkanı mevcut altımızda... Her katta bir daire var; ilk dairedekiler sadece yazın gelen yazlıkçılar, ikinci dairede bir memur oturuyor sadece haftanın iki günü ilçeye geliyor, üçüncü katta biz varız, üstümüzde de çatı. Fakat nasıl bir çatı derseniz daire katı gibi birisi gelse yukarı çıkıp saklanması çok muhtemel.
Olayın mekanını iyice kavradıysak olayların açılışını yapıyorum. Günlerden bir akşam kızlar evden çıkıp TOKİ'de oturan arkadaşlarımıza çaya gidiyorlar. Bende kendimi ve yalnızlığımı sevdiğim için evde kalıyorum. Ben böyle yayılıp oyalanırken çocukluk arkadaşım aradı, evdeysen iki dakika uğrayacağım dedi. Tam gelmişti ki TOKİ'den kızlar aradı ve dediler ki çay içecektik şeker bitmiş bize Onur'la şeker yolla. Onur benim çocukluk arkadaşım aynı zamanda TOKİ'de ikamet eden kızlardan birinin de erkek arkadaşı. Şekeri verdim ve yolun açık olsun deyip saldım gitti.
Peki şeker niye marketten alınmıyor da bizim evden TOKİ'ye seyahat ediyor derseniz. Efenim ilçemiz güzide bir anadolu kasabası olduğundan o zamanlar akşam sekizde tüm marketler kapanıyordu. Kapanmasa da zaten TOKİ ilçenin çıkışında olduğundan orada market olmadığı için çarşıya gelinmesi gerekecekti. Bizim ev nerede peki çarşısının göbeğinde. :)
Akşam saat 10 - 11 sıraları crrannnkkk (bayağı yüksek bir metal kapı çarpma sesi bilmem anlatabildim mi) diye bir sesle yerimden zıpladım. Bizim binanın kapısı kapandı birden onu anlayınca kalktım tabii yerimde bir üç buçuk attım. Bu kadar kısa sürede Onur geri gelemeyeceğine göre binadan içeri kim girdi? O kapı neden açıktı? Binada anlattığım durumlar nedeniyle bizden başka kimse yok. Evde de ben tekim. Önce balkona koştum ama aşağıda kimseyi göremedim. Bu sefer bir koşu mutfak yapıp evdeki en büyük bıçağı kaptım. Kapı deliğine geçtim ve beklemeye başladım. Kalbim nasıl küt küt atıyor, yerimde duramıyorum. Korkudan aklım çıkacak! O sırada yüzünü de göremediğim birisi geldi, kafası da kapşonlu korku filminden bir sahne sanırsın. Kapının önüne bişey bırakıp, geri dönüp gitti. Dış kapının sesi geldi tekrar, ben yine koştum balkona ama mezar dükkanının saçağının altından yürüyüp gitti heralde kimseyi göremedim.
Kim geldi? Kapıya ne bıraktı? Ben şimdi ne yapacağım diye çırpınıyorum. Hemen Meltem'i arayıp durumu anlattım. "Ya kapıya ölü kedi falan bıraktıysa diyorum?". Hayır ölü kedi neden bıraksın onu da bilemedim ki... Neyse Meltem aklıselim ve ölümüne korkmamış bir birey olarak dedi ki; "İlknur'a bi mesaj geldi, evin kapısına çık yazıyordu. İlknur'da çıktı kapının önünde dedi." Sonra İlknur'u çağırdı. Biz o sıra yaptığımız konuşmada anladık ki kapıya bırakılan her ne ise İlknur için bırakılmış ama ne?? Korka korka açtım kapıyı bir de ne göreyim kırmızı bir gül... Güler misin ağlar mısın???
Ertesi gün markete giderken kızlara diyorum ki; "Hayır manyak mısın be adam? Üç kızın tek yaşadığı eve gecenin bir körü gül mü bırakılır? İnsan hiç mi düşünmez? Hadi bırakıyorsun git dış kapıya bırak, binada kimse yok. Niye insanı korkudan öldürüyorsun." biz böyle konuşarak alışverişi yaptık.
Ertesi sabah okula gidiyoruz. Saç, baş, makyaj yapmadığım için en son kalkıp en önce ben çıkardım evden, tabii çıkınca bir dumura uğradım. Dış kapıya sıkıştırılmış bir kırmızı gül. Kızlar da geldi toptan şoka girdik.
Ölümüne korktuk yine çünkü bizi takip ediyor demek ki, yoksa nasıl duysun ne konuştuğumuzu?! Her sabah kapıya bir kırmızı gül gelmeye devam etti. Bu sırada bizde ona İlknur'un sapığı demeye başladık. Sonra bir gün İlknur'a "Ben sapık değilim ama arkadaşların öyle deyince üzülüyorum." diye bir mesaj geldi. Sapık da alıngan çıktı iyi mi? İlçede çiçekçi falan da yokki, gidip her sabah gül alan bu manyak kim diye soralım?
Günlerce güller geldi, gittiğimiz yerleri, konuşmalarımızı ima eden mesajlar geldi. Bir akşam çay bahçesine gittiğimizde; "Afiyet olsun benim yerime de bir kivi iç." mesajı gelince bende kayış koptu. Dedim ki "Allah aşkına kimse bu çıksın ortaya bu gerilim beni deli ediyor.".
Hemen bir plan yaptık, çünkü neden yapmayalım. Dedim ki bu sapık demek ki burada, sen şimdi dışarı çık gel konuşalım de. Hilal sen sol kapıyı izle bende sağ kapıyı nerden çıkarsa takip edip, dışarıda sıkıştırıp "Derdin ne senin be adam!" diye çemkiriyoruz. Gerekirse de döveriz, neticede masada altı kızız değil mi?!
İlknur çıkıp mesajı attı. Biri soldan biri sağdan olmak üzere aynı anda iki kişi çıkmasın mı? Bizde Hilal'le ayrıldık. Benim takip ettiğim adam çay bahçesinden çıktı gitti, çarşı yönüne doğru uzaklaştı. Hilal'de "Benim takip ettiğim de diğer kapıdan çıktı kız yurdu yönüne doğru gitti." demesin mi?? Kaldık ortada. Bu sırada sınıf arkadaşımız Celal bu garip halimizi görmüş, geldi dedi ki "Hayırdır neyiniz var?" Biz orada güya İlknur'u kollarken bir yandan da Celal'e durumu aktarıyoruz. O sırada İlknur geldi, dedi ki; "Hani siz beni izleyecektiniz, adam burada değilmiş, geldi, konuştuk gitti. Sizde tık yok." E bize de yuh olsun artık tabi!
İlknur lisanı münasiple "Bak kardeşim bu iş korkutucu bir hal aldı. Ev arkadaşlarım da tedirgin, ben seni tanımam bilmem var git yoluna senle işim olmaz." demiş. Çocuk da gitmiş.
Ertesi sabah evden bir çıktık. Kapıda sarı bir gül. İlknur "Aaa yeter ama daha dün ben ne dedim bu adama ya deli mi ne?" diye söylenmeye başladı. Bende diyorum ki İlknur adam sana mesaj veriyor. Sarı gül bırakmış senden ayrılmış.
Okula gidene kadar da İlknur'un "O kim de benden ayrılıyor. Biz sevgili miyiz de ayrılıyor? O kim oluyor kim?" serzenişlerini dinledik tabii, çünkü arkadaşlık bunu gerektirir.
Bu da böyle bir anımızdı işte. Yüzde yüz yaşandı. Garip ama gerçekgillerden.
Yazarın Notu: Ünlü Türk düşünürü Pucca'nın da dediği gibi; "Yaşarken hiç komik değildi."
Yine Yazarın Notu: Tabii şimdiki aklımız olsa gidip şikayet falan ederdik ama o zaman öyle bir şey yapmak aklımıza gelmedi. Güller İlknur'a geldiğinden onu bir aksiyon almasını bekledik sanırım, o da biraz ilginin tadını çıkarmak istemiş olabilir. İlçede çiçek alan tek kızdı neticede. :) Neyse bizim başımıza birşey gelmedi ama adam cidden manyak da çıkabilirdi, vallahi Allah korumuş.
Yazarın Son Notu: Buraya kadar okuduysanız vallahi helal olsun. :)
Ne diyorsunuz var mı böyle değişik anılarınız?
Öperim gözlerinizden.
Applesodaa
2021'de Son Kitap Alışverişim
#kitapalmakkitapokumaktanbağımsızbirbağımlılıktır
Bu fikrime katılıyorsanız yorumlarda buluşalım. :)
Aslında kitap alışverişine tövbeli idim. Çünkü bendeniz bir posta yüklü miktarda kitap alıyorum, son kitaba gelmeden yeniden sipariş vermiyorum.
Ancak uzun zamandır peşinde olduğum Harry Potter serisinin resimli kitapları deli dehşet bir indirime girince onları almak istedim.
Evde okunmayı bekleyen tüm şiir kitaplarını temize havale ettiğim için biraz da şiir kitabı stoklayayım dedim.
Tabii öyle arada "Aaa bu da çok düşmüş, dur şu neymiş bakayım." dediklerim de sepete eklendi.
Zaman Çarkı Kitap Serisi & Dizi
- Ancak masallarda, bir adam altı kişiyle karşılaşır ve hayatta kalırdı. Görev bir dağdı, ölüm ise bir tüy. / Yeni Bahar
- Kraliçe iki kez kadındır, hem bir erkekle, hem de ülkesiyle evlidir. / Dünyanın Gözü
- Kadınlar sık sık bir şeyleri söylemeden bırakır gibiydi ve kısıtlı deneyimlerime göre, en büyük belalar söylemediklerinden çıkıyordu. / Büyük Av
- Her şeyin fiyatı inanılmazdı, kalitesi mutlaka kötüydü ve neredeyse kimse buna aldırış etmiyordu, ne satanlar, ne alanlar. / Yenidendoğan Ejder
- Yeterince çok okursan kitaplarda neler bulacağın hayret verici, değil mi? / Gölge Yükseliyor
- İki Nehir’de bir deyiş vardı, kadınların duyabileceği yerde söylenmeyen bir deyiş. “Yaratıcı kadınları gözü hoşnut, zihni tedirgin etmek için yarattı.” / Göğün Ateşleri
- Ateş, kan ve Tek Güç’le geçen bir gün, kehanetin öngördüğü gibi, lekesiz kule kırıldı, unutulmuş simgeye diz çöktü. Aes Sedailerin ilk dokuzu, Yenidendoğan Ejder’e sadakat yemini etti ve dünya sonsuza dek değişti. / Kaos Lordu
- Bir Aes Sedai’ye bir parmağınızı verirseniz, kadın bütün kolunuzu alırdı. Daha fazlasını almaya karar vermezse. / Kılıçtan Taç
- Güçlü olan dayanır, sert olan kırılır. / Hançer Yolu
- Bir kelebek bir dalın üzerinde kanatlarını çırpar ve dünyanın diğer yanında bir dağ yıkılır. / Kışın Yüreği
- Bir şey hakkında ne kadar çok konuşursan, bilmemesi gereken o kadar çok kişi öğrenir onu. / Alacakaranlık Kavşağı
- Ne zaman ağzınızı açmamanız gerektiğini bilmek, kadınların yakınındayken faydalı bir beceridir. / Düş Hançeri
- Ama kral olmakta bir şey öğrenmişti: Ne kadar yetke kazanırsanız, hayatınız üzerinde o kadar az kontrol sahibi oluyordunuz. / Fırtına Toplanıyor
- Değişim geldiğinde bağırıp çağırabilir, her şeyi aynı kalmaya zorlayabilirsiniz. Ama genelde, sonunda ezilirsiniz. Bununla beraber, değişimlere yön verebilirseniz, değişim size hizmet eder. / Geceyarısı Kuleleri
- Ve Diyar'ın üzerine bir Gölge düştü ve taş, taş üzerinde kalmadı. Okyanuslar çekildi, dağlar yerle bir oldu ve uluslar Dünya'nın dört bir köşesine dağıldı. Ay kana büründü, güneş küle döndü. Denizler kaynadı ve yaşayanlar ölülere imrendi. Her şey dağıldı ve anılar hariç her şey kayboldu, ama öne çıkan bir anı vardı: Gölge'yi getirenin, Dünyayı Kıran'ın anısı. Ona Ejder dediler. / Işığın Anısı
#Durum Raporu
- Günlerin nasıl geçtiğini anlamadım fakat neticede geçmiş ki bugünlere geldik.. Biraz böyle konudan konuya atlamalı bir yazı olacak, idare ederiz bence.
- Doldum taşma noktasındaydım ki artık çenemin bağını tutamadığım için birilerine ağzıma geleni söyledim zaten. O sebepten ofisle şu aralar limoniyim.
- Çınar'a ne oldu bilmiyorum ama bir kaç gündür asla gece 12'lerden önce yatıramıyoruz. Ne kadar yorgun da uykusuz da olsa yatmıyor. Bunlar hep 2 yaş sendromu mu? Geçecek mi bunlar birşey deyiverin bana lütfen...
- Bu sıralar bir dışarılara çıkma isteği geldi vurdu beni, ama hep evdeyim ya bir fırsatını bulup da bir yere çıkamıyorum.
- Bir de hayatım bir düzene rutine otursun istiyorum artık ama o da Çınar kreşe başlamadan mümkün olamayacak gibi duruyor. Direnmeye devam o zaman ne yapalım.
- Fırsat bulursam kitap okuyorum, kitap okusam yeter zaten öyle iyi geliyor ki bana. Bir anda toplanıveriyor ruhum. Ama işte bu sıralar Çınar uyumuyor pek fırsat kalmıyor.
- Söz verdiğim gibi her gün yazamadım ama işte 1 aylık bir zaman zarfında da 10 tane yazı bence iyi güzel, açılış için fena değil ne dersiniz?
- Bu indirim bataklarına düşmeyeceğim hiç birşey almayacağım dedim dedim ama BKM beni can evimden vurdu. Dur şunu da alayım, dur bunu da derken baktım sepet 500 TL olmuş. Allah affetsin diyeceğim ama cüzdanım ne diyecek bu duruma hiç bilmem. Onlar gelince de kitap alma bağımlığım hakkında bir yazı yazarım. :)
- Dune yayına girmeden kitabını okumaya meyletmiştim. İlk kitabı sevdim ama ikinci kitabı pek sevmedim. Diğerlerini de şimdilik bekletiyorum daha da çok sıkılmamak için peşpeşe okumamaya karar verdim.
- Zaman Çarkı yayına girmeden de bir yazı hazırlamak istemiştim ona da fırsat bulamadım. Belki ilk sezon bitene kadar bunu başarabilirim.
- İç dökme işlemi tamamlandı. sonraki yazıda görüşürüz. Sevgiler. :)
#10 Neyi nasıl boyamalı?
Baktım boya badana konusu bayağı bir ilgi çekiyor. Bende dedim naçizane tecrübelerimden bir demet şuraya atayım. Eğer konu sizi açıyorsa toplaşın bakayım eteklerime.
Öncelikle boyayacağımız nesnenin temizliğini yapmamız gerekiyor. Tozdan kirden arındırılmış, tertemiz bir hale gelince boyayabiliriz.
Peki "Her şeyi boyayabilir miyiz?" derseniz, eee o da artık sizin gözü karalığınıza kalmış. Boyalı nesne kullanmanın da bazı riskleri var tabi. Sürekli kullanılan masa gibi nesnelerde işlemler doğru yapılmazsa boya atabilir. (Belli başlı noktalarda dökülme gibi.) Size açık bir şekilde şunu söylemek isterim ki bu konuda profesyonel olmadığımız için herşeyi doğru da yapsak boya atabilir. E bu hususta anlaştıysak başlayalım.
Bir çerçeve boyayacaksak zımpara yapmasak da olur. Gün içerisinde elden ele gezmediği için boya atması problemi yaşamaz. Ama masa gibi gün içerisinde sıklıkla kullanılacak nesnelere güzel de bir zımpara atmak gerekir ki boya tutunsun.
Ahşap ürünler için akrilik boya kullanılıyordu, ancak son yıllarda hibrit multi surface özellikli akrilik boyalar daha yaygın kullanılıyor.
#9 Boyuyorum abilerim ablalarım.
Şöyle "dur durduğun yerde rahatça" derler ya hani. Duramıyorum, duramadım. İlla ki birşey batıyor bana, hiçbirşey olmazsa bile rahat batıyor galiba. İşte öyle rahat duramadığım zamanlarda evde ne var ne yoksa boyadım gitti.
Bakalım neler yapmışım.
Öncelikle evdeki envai çeşit çerçevelerden başladım. Yaş almaktan mıdır, nedir bilemedim ama biraz daha sade, tekdüze şeyler görmek istedim artık. Ne akla hizmet gökkuşağı gibi almışım onları da bilemedim ama neyse.
#8 Kilitli Kapılar Açılsa
Selam millet,
Güzel, sıcak kahveli, bol aydınlıklı bir gün diliyorum herkese.
Evde kendime ofis yapıyorum, o nedenle biraz yoğunum.
Melike Şahin sever misiniz bilmem ama şu eklediğim şarkısını bir dinleyin diyorum.
Sevgiler.
#7 Kutla!
Bir kaç gündür gelememiştim ama oğlumun doğum günü, misafirler derken yoğun geçti. Sosyal yoğunluğun yanı sıra iş de hiç peşimi bırakmıyor diye bahsetmiştim.
İşin peşimi bırakmaması ile ilgili de bir gelişme oldu. Öyle birdenbire, durduk yerde terfi aldım. :)
Hak etmedim anlamında demiyorum. Allah sizi inandırsın akşamları çocuğu uyutup uyutup iş yetiştirmenin peşinde koştum.
Peki nasıl durduk yerde? İşte ne bileyim hiç anlamadım, sezmedim. Yoğunluktan böyle haberlerin peşinde koşamadım galiba. Sonra bir gün ekip liderim "Henüz söylemeye yetkin yok ama herşey çok güzel olacak." dedi.
Böyle gizemleri de hiç sevmem. Varsa bana bir süpriziniz direkt yapın efendim. Neden böyle merak içinde bırakırsınız ki insanı.
Zaten ben yoğunluktan çok da merak edemedim. Aynı akşam çalışırken bir yandan da Deniz'le (iş arkadaşım) online sohbet ediyorduk. Ona anlattım.
Kendisi iflah olmaz bir stalker olarak bu işin peşine düşmüş. Organizasyon şemalarından, şirketin kariyer sitesindeki profilime kadar karıştırmış ve terfi aldığımı belgelemiş. Sabaha güzel haberlere açtım gözümü.
Tabi kendi çevremde kimle paylaşsam "ooo zam da almışsındır sen şimdi" yorumları yapıldı. Yahu alırım almam sana nesi? Senin cebine girecek değil ya benim param!
Ben orada ne kadar çok çalışmışım da emeğim görülüp, karşılıksız bırakılmamış diye seviniyorum. İnsanlar da işte böyle...
Sonra düşündüm. Neden kimsenin mutluluğuna ortak olamıyoruz? Birisi güzel bir şey yaşayınca onunla neden kutlayamıyoruz? Sevinme hissinden önce kıskançlık hissi neden geliyor?
İşte baktım adabıyla sevincime ortak olacak kimse yok. Bende kalktım size geldim. Beraber kutlayalım istedim.
Sevgiler, Applesoda'dan.
Güzel bir gün dilerim.
#6 Zaman Zaman
Size bir şarkı bırakıp kaçıyorum.
"Bir gün olsun unutunca dışımda kalıyorsun
Oysa seni düşününce içime sığmıyorsun"
Şu dizeleri de sevgili bloguma armağan ettim.
Sağlıcakla.
Not: Şarkıyı biliyor muydunuz? Yoksa bilmiyor muydunuz? Meraktayım. :)
#5 His
Ne yapsam kabul ettiremedim, kucağıma gelmek istedi. Başını omzuma koydu ve evin içinde bebekken çok dinlediği için onu çabucak sakinleştiren "Selvi Boylu Al Yazmalım"ı söyleyerek dolandık bir müddet.
Şarkıyı ilk kez söylemeyi bitirdiğimde çoktan uykuya dalmıştı aslında ama ben biraz daha sarıp sarmalamak istedim. Bir kaç kez daha söylerek Çınar kucağımda ben pencerenin önünde öyle durduk.
Bazen bazı anlara nasıl baktığımız çok önemli diye düşünüyorum. Evet her zaman gecenin köründe kalktığımda böyle tahammülkar olamayabiliyorum.
Ama büyüdükçe bize duyduğu ihtiyaç öyle azalıyor ki... Eskiden her gece yaptığımız gezme rutinlerimiz artık arada bir sıklıklarına düştü.
Böyle olunca insan eskiden söylendiği durumun şimdi nasıl da "dur keyfini çıkartayım" anlarına dönüştüğünü algılayabiliyor.
Anda kalabilmek, anı yaşayabilmek, anın keyfini çıkarabilmek dileğiyle.
Öperim gözlerinizden...
Not: Resimdeki Çınar ve kankası Meryem (Çınar'ın deyimi ile Meryen).
#4 Vedalaşmalar Adına
Ayrılık, ah ayrılık...
Kendi memleketimde gurbetlik çeker oldum dostlar. Pandemi öncesi henüz doğurmamıştım ki çok sevdiğim arkadaşım Cansu dil okulu için İrlanda'ya gitmeye karar verdi.
Güle oynaya yolladık. Sekiz ay sonra kavuşacaktık neticede ama pandemi patlayınca kız orada mahsur kaldı. Oldu iki sene tabii ülke kolaylık sağladı bir şekilde kaldı orada şimdilik. Ama biz böyle uzun bir ayrılık için vedalaşmamıştık ki...
Hadi Cansu'nun yokluğu ile bir şekilde idare ediyordum ki, iş yerindeki en yakın arkadaşım Deniz'e Katar ofisi için transfer teklifi geldi. Deniz de uygun buldu kabul etti. Yıllardır şu şirketteyim. Lakin böyle jet hızı ile gerçekleşen transfer ilk kez gördüm. Bir ay içinde kızı Katar'a aldılar. Biz tabi home office bir yandan, Deniz'in halletmesi gereken yığınla evrak işleri bir yandan derken uygun vakit olmadığı için görüşemedik. Öyle bir sarılamadan, bir hoşçakal diyemeden... Bir sabah buradaydı, sonraki sabah yok...
Deniz'e alışamamıştım ki, bir sabah da Merve'nin İngiltere'ye aynı hafta gideceğinin haberi geldi. Merve benim fahri kızkardeşimdir. Aslında kızkardeşimin üniversiteden arkadaşı ancak yıllar içerisinde öyle içimize işledi ki, evimizin bir kızı o da bizim. Şansıma işte kız doktoraya kabul aldı alalı yurtdışından sinek bile girmesine izin vermeyen İngiltere'nin kapılarını açacağı tuttu. Mervem de bir hafta içinde kuş oldu gitti. Vedalaşmaları pek sevmediği için alel acele geldiğim şirket yemeğinden sonra kapıyı açtım, evime yığılmış olan kargo paketlerini verdim. Bir kucaklayamadan bile Merve gitti. Çocuğum Çınar da arkasından "Meyğve gitmeee." deyince Merve ağlaya ağlaya gitti.
Ama ben her gidenin arkasından bir parça daha eksildim. Eksilen yanlarıma yama bile yapamadım. Öyle sökük dökük, yarım yamalak kaldım. Durdum durdum ağladım. Ağladıkça da anladım.
Anladım ki benim doyasıya vedalaşmaya ihtiyacım var. Belki salya sümük, belki sımsıkı sarılmalı ama beni böyle vedalaşmalardan alıkoymayın. Eksik bırakmayın. Oturup ağlatmayın...
Off ne dolmuşum be.
Buraya kadar gelebildiyseniz vallahi tebrik ettim. Peki sizce vedalaşmalı mı yoksa çok da abartmamalı mı?
Not: Bu arada gidenlerin en çabuk geri gelecek olanının en iyi ihtimalle beş senesi var. Kimisi de temelli... Ah ciğerim... Bir de olurya Merve'nin kargolarının sizde ne işi var diye düşünen olursa bir hafta içinde gideceği belli olunca, bir sürü eksik gedik şey sipariş ettik. Gelenler Merve ile gider, gelmeyenleri ben iade ederim diye.
#3 Seramik sevdam...
#2 Kitap Önerisi: Blog Savaşları
Fakat kitap iyi kitap şimdi orası kesin, ben bizzat okudum beğendim. Fiyatı da çok makul ben alırken şurada 5 liraydı.
Bu kitap satmadığından sanıyorum 5 liralık kitaplar kategorisine düştü. İşte bende bu kısma değinmek için bu kitabı seçtim.
Şahsen kendime verdiğim bilir kişi payesi ile gözüme çarpan kusurlar aşağıdaki gibidir.
- Korkunç kapak tasarımı: Gel de beni al diye bağıran bir yanı yok. Sanırım fuşya rengini o yüzden seçmişler ama koşarak uzaklaşma hissiyatı yarattı bende. Ayrıca '@' ve '#' işaretleri nedir Allah aşkına??
- Hem orjinal ismine, hem de içeriğine uymayan isim: Kitabın orjinal ismi "Mummy Bloggers" o şurada bi dursun bakalım. İçerik ise blog yazarı üç annenin bir blog yarışmasını kazanmaya çalışması ile alakalı. Yani bence kitap isminden dolayı da sınıfta kaldı.
- Kitap tasarımı ergen gençlere yönelik şekilde tasarlanmış, içerik ise tamamen ergen yaşları atlatmış aklı selim bireyler için.
#1 Git burdan hastalık...
- Balboncuğum hastaydı bir kaç haftadır. Bir türlü iyileşemedi derken dün kullandığı ilaç alerji yaptı. Öğlen gittiğimiz hastaneden akşam zor çıktık.
- Gündüz tabi işi gücü bırakınca akşamları çalışmam gerekti. İki akşamdır Çınar'ı uyutup iş başına oturuyorum.
- Az uyku, çok iş derken şuralara bayılmama ramak kaldı.
- İki senedir doğru dürüst hasta olmayan çocuğum (covid hariç) bir grip oldu, bir türlü kurtulamadık.
- Geçtiğimiz Nisan ayında covid olmuştu Çınar, ilginç bir şekilde bize bulaşmadı. Sadece Çınar yakalandı hastalığa...
- Covidden çekmedik gripten çekdiğimiz kadar diye dolanıyor eşim ortalıkta....
- Temiz tükendim dostlar.
- Herkese iyi geceler.
Hello World!
- Öyle uzun zamandır yokum ki buralarda... Nerelerdeydim size kısa bir özet geçmek isterim.
- Hamileliğim bulduğum her yere kusmalı, ayılmalı bayılmalı geçti. Oraları sonra detaylıca anlatırım. :)
- Analığın üçüncü ayı on yedinci günü itibariyle doğum iznim bitti, bende kalktım işe gittim.
- İşe alışma, bulduğum boş vakitlerde süt sağma derken iki hafta olmadan pandemi patladı.
- Türkiye'de çıkan ilk vakayla beraber şirket beni evde küçük bebeğim olduğu için eve yolladı. O gün bugündür home officedeyim arkadaşlar.
- Geçen sene bir ara dönüşümlü olarak ofise gitmeyi de denedik. Ancak o kadar çok saha personelimiz var ki, onların her yere girip çıkmak zorunda olması durumu Amerikalıları biraz korkuttu. Sonrada ofis komple kapatıldı hatta izin almadan gidersen içeri de almıyorlar.
- Çocuğu da o arada büyüttük valla. Şimdilik babaannesine emanet ancak baharda eşimin ailesi temelli olarak memlekete yerleşmeye karar verdi. Bizede işte kreşin yolları göründü. :)
- Hislendim, baktım kimsem yok gene kalktım buraya geldim.
- Bazen insanın elleri karıncalanıyor. Bazen de böyle bir iç dökme hali gelip vuruyor. Yazmak bana hep iyi gelmiştir. Evde hapislikten kurtulamayınca bana iyi gelen birşeye geri dönmek istedim. Eh artık çocuk da malum abileri ablaları büyüdü sayılır.
- Benide böylece sahalara dönmüş sayın.
- Kendi kendime bir challenge yapmaya karar verdim. Malum bendeniz tembelliği ile nam salmış bir kızçeyim, hele şimdi analıkla beraber tükendim a dostlar. İşte bende bugün itibari ile önümüzdeki ay aynı güne kadar, her gün bir paylaşım yapacağım. Öyle uzun uzun yazmayacağım korkmayın. Bir kaç küçük satır bir de günümün içinden bir fotoğraf...
- Ne dersiniz?
- Sevgiyle uzaktan kucaklarım.
Search
About
Bendenizle ilgili bilgiler için "Kim Bu Kız" sayfasına gidiniz lütfen.
Copyright © 2008 dövüsürken hanımefendi degilim.... All Rights Reserved.
Design by Padd IT Solutions - Blogger Notes Template by Blogger Templates