Selam iki gözümün çiçekleri,
Buraya gelip dert yakınayım çok istedim ama dert yakınmayacağım. Zira iş hakkında zerrece konuşasım yok. Onu sonraya bırakalım.
Evdeki tadilatı hallettikten sonra (ne kadar hallettik bilemiyorum, bir yerden yapıyorsun bir yerden bozuluyor, elli senelik evde oturmak kolay değil) öyle bir estiler bana ezelden beri istediğim köşe koltuğu sipariş etmeye karar verdik.
Sipariş edince en geç iki haftaya falan gelir diyordum, o sırada evdekileri de köye yollayacağız. Evdekileri nakliye ertesi gün gelip almasın mı? Bu kadar hızlı olacağını düşünmezdim şahsen.
Yeni koltukları sipariş edince tam altı hafta teslimat süresi vermesinler mi???
Depresyonda olmasam kocam ağzını açıp gözünü yumabilirdi sanırım ama birşey demedi. Koca Ramazan ayı öyle koltuksuz geçti, yerlerde yatıp yuvarlanmaya doyduk, şükür.
O sıralarda okuldan aradılar, Çınar çok sert düştü koluna bir baktırsanız iyi olur dediler. Bende "Ay hep düşüyor, bişey yoktur ama babası evde alsın o zaman." dedim. Sonra kocam bana kolu alçıdaki sıpamla resmini attı.
Ben şok!
Dirseğe yakın küçücük bir kemik varmış onu kırmış yavru ceylanım. Sonrasında erkek kardeşimin evlilik telaşı sardı ortalığı; çeyizi, kınası, bohçası derken bir gün mola veremedik.
O sıralarda tam öğlen arasındayım okuldan aradılar yine, iki lafı bir araya getiremeyince müdüre hanım ben dellendim. Meğerse bu sefer de dişlerini kökünden sökmeyi becermiş çocuğum.
O anda elim ayağım boşaldı, yere düşmememe ben bile hayret ettim açıkçası.
Ön iki dişi aralıklı olan çocuğum dişlerinin arasına top havuzunun ipini sokmuş, kolu alçıda çıkaramaz diye öğretmeni seslenip ona doğru gidiyormuş ki.... Kafasını hızlıca geriye çekince Çınar ön iki diş sökülmüş...
Röntgendi şuydu buydu derken sorun olmadığı anlaşıldı. Hala ön dişler yok bakalım ne zaman çıkacak...
Bu sırada tam kınanın olduğu gün gelip çatınca; ben acil bir iş seyahati için Dubai'ye uçtum. Kocam çocuğumuzu alçısını alsınlar diye doktora götürdü, kardeşimin de kınası yapıldı. Göremedim, kısmette yokmuş.
Bir de şu var; sadece kına için elbise almıştım, hemde ne heveslerle... Nikah için hiçbirşey almamıştım. Elbise hala sıfır kilometre olarak dolapta bekliyor. Nasip...
Sonrası bayram için Amasya, oradan döndük kızkardeşim ziyarete geldi. O geldikten sonraki gün annemler fındık için memlekete gitti.
Bir akşam artık bunalmışım ev-çocuk-iş-yemek döngüsünden hadi parka gidelim diye kaldırdım kardeşimi. Parka girer girmez Çınar bi yere tırmanıp düştü ve "Kolum kırıldııııı!" diye böğürmeye başladı.
Koştur koştur hastaneye gittik, daha önce dirsek kısmından kırılan kol bu sefer bilekten çatlamış sadece... Kırıkta gıkı çıkmayan çocuğumun sürekli ağlayası gelmesin mi ağrıdan. Meğerse çatlak, kırıktan çok daha acı vericiymiş. Öğrendik.
Neyse bu süreci de başarıyla atlattıktan sonra başka bir vukuat yaşamadık henüz...
Annemlerin de iki hafta diye gidip üç hafta kalmasıyla gerçekten artık takatim kalmadı. Kızkardeşimi yollar yollamaz kocama "Oğlunu da al, ananın evine git. Anan size güzel bakar." dedim ve kovdum ikisini. :)
Giderken ben dört gün kalıp geleceğim diyen Çınar yedinci günün sonunda gelmeyeceğim diye ağlıyordu. Şehri terketmiş köye taşınacakmış yavrum. :)
Onlar yokken dehşetli bir temizlik yaptım (oturamıyorum, rahatlık batıyor), sonra temiz ve pir-ü pak evimde oturup duvarları, tavanları izledim.
Hala düşünüp mutlu oluyorum, güzel günlerdi.
Neyse işte ben yokken bizim buralarda durumlar böyleydi.
İyi direndim yani. Bu kadar okuduysanız da azminize sağlık.
Gene geleceğim.
Adios.