İlkokul yedinci sınıfta bir resim öğretmenimiz vardı.
Aytaç Hoca (Hanım), kendisini gerçekten öğretmeye adamış bir kadındı.
Elli kişilik sınıflarda ne kadar ders işlenir, yahut kaç öğrencinin resme, iş eğitimine ilgisi vardır.
Bunlar hep tartışılabilecek konular, ancak o bunları önemsemedi ve
bir fark yarattı.
Test çözme furyasının henüz başlamadığı, bir şekilde yolumuzu bulup sınavlara hazırlandığımız
o vakitlerde bize gerçekten ilgilenip, emek vermeyi kabul eden öğrencilerle bir
çalışma yapmak istediğini duyurdu.
Okuldan önce toplanacak bir çalışma grubu oluşturduk.
Kartonlar, kağıtlar ile çiçekler, böcekler, Atatürk siluetleri yaptık ve tüm okulu süsledik.
Böylece çalışma grubumuz için okul yönetiminin onayını aldık.
İlk etkinliğimiz takı tasarımı oldu. Onları okulda öğrencilere satarak para kazandık.
Bu paralarla fimo hamurları aldık ve takı tasarımında başka bir
seviyeye ulaştık.
Fimodan yaptığımız ürünleri de satarak ebru sanatına geçiş yaptık.
Yılın sonuna kadar da ebru çalıştık.
Aytaç Hoca sistemin dayattığı kalıbın dışına çıkmayı başarabilen güçlü bir kadındı.
Kızlara selanik örgüsü örmeyi, etamin işlemeyi, elde yapılan gizli dikişi; erkeklere düğme dikmeyi,
ilik açmayı, sökük dikmeyi öğretti.
"Bunlar günün birinde işinize yarayacak." onun en sık söylediği sözdü.
Sanata ilgim, sevgim Aytaç Hoca'nın emeğinin karşılığıdır.
Sosyal medya kullanmadığı için kendisine ulaşmak çok zor olsa da yıllar sonra kendisini
buldum. Güzel bir günde, güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
Yazıya başlarken aklımda ebru özlemi vardı.
Şimdi hem Aytaç Hoca'yı hem de ebru yapmayı özler oldum.
Selamlar Aytaç Hoca'ma, sevgiler size.
Applesodaa.